Bu başlık altında; pms sendromu nedir, pms sendromu ne zaman başlar, pms sendromu nasıl geçer gibi sorularımıza, bilgi ve deneyim odaklı cevaplarımızı bir araya toplayalım istedim.
Son zamanlarda daha da çoğalan adet öncesi gerginlik, adet öncesi anksiyete, ve diğer tüm pms semptomlarının çözümüne yönelik, baskılayıcı değil iyileştirici olabilecek her türlü bilginin bir arada olacağı bir kaynak oluşması heyecanıyla açtım bu başlığı. Bu çok önemli konuda, bilgilerin ve deneyimlerin çoğalması ümidiyle…
Sevgili okuyan, adet öncesinde geçirdiğin zor günlerde beni buldun. Muhtemelen ”adet öcesi sendorumuna ne iyi gelir” diye araştırmaya başladın. Gel, birlikte bir yolculuğa çıkalım. Uzun bir yazı diye lütfen beni terk etme.
Bu yazıda sana, hem okuduğum kaynak kitabın bilgilerini, hem de bu kitabı okuduktan sonra kendimde uyguladığım ve edindiğim tecrübelerimi paylaşacağım. Bu benim normal halim olarak kabul ettiğim adet öncesi depresyonlarım ve ağrılarıma nasıl veda ettiğimi anlatacağım. Ve önce bilgi ardından bilgiyi tecrübe sürecinden sonra, artık çok net yazabilirim. Adet öncesi sendromu doğal değildir ve dönüştürülebilir.
”Bir kitap okudum hayatım değişti” söylemi, bu kitabın bana açtığı kapılar açısından, abartılı olsa da gerçekçi bir söylem olacak. Pms sendromunun aslında kadın bedenimizin bize bir uyarı sistemi olduğunu önce okuyarak sonra da yaşayarak öğrendiğimden beri, bedenim ile tanıştım ve uçsuz bucaksız bir okyanusa girdim.
İlk olarak, kitabın yazarından biraz bahsedeceğim. Dr. Chrıstıane Northrup, kadın hastalıkları ve jinokoloji hekimi ve yazardır. Mordern tıp ve geleneksel tıbbı bir arada değerlendiren, ruh-beden-zihin bütününü birbirinden ayırmadan görebilen bir bütüncül tıp uzmanı.
İlaçlarla baskılanan ağrıları, bedeninin gösterdiği semptomları korkusuzca tam içine girerek çözümleyen, bilgiyi bilgeliğe dönüştürmüş bir rehber. Benim okuduğum kitabı Türkçe’ye ”Kadının Bedeni, Kadının Bilgeliği” olarak çevrilmiş. Bu kitapta, bir çok kadın hastalığın nedenine ve çözümüne, bilimsel araştırmalar, modern ve geleneksel tıbbın ışığında ve kendi klinik tecrübeleriyle bir yol göstercilik sağlıyor.
Benim bu iletide seninle paylaşacağım şey, bu derya kadar derin ve diplerinde hazineler olan meselenin küçük ama bana göre başlangıç kısmı olacak. Pms dediğimiz, adet öncesi yaşadığımız ruhsal ve bedensel zorlayıcılar; adet düzensizlikleri, adet ağrıları ve daha bir çok kadın bedeni ve ruhunun döngüleriyle birbirine geçmiş çok kapsamlı bir bütünün bir parçası.
Benim bu iletide yaptığım tüm bunların sadece tek bir ayağından, tek bir iyileştirici yönteminden bahsetmek olacak fakat benim tecrübemde bu minicik ayrıntı tüm diğer bütünün parçalarının kapılarını da araladı. Bu yüzden ilk olarak birazdan anlatacağım konuyu seçtim sana anlatmak için.
Pms sendromunu iyileştirmek için; benim edindiğim bilgilerden ve tecrübe ettiğim deneyimlerden sonra çıkardığım sonuca göre 3 ana koldan kendimize bakım vermemiz gerekiyor.
Bu yazıda, bahsettiğim kitap ışığında bedenimizin ve döngülerimizin farkındalığından bahsedeceğim.
İlk olarak pms olarak tanımlanan şeyin ne olduğuna bakalım.
Pms sendromu nedir ?: Kısaca ve seninle benim anlayacağım şekilde bir tanım yapalım. Adet döngümüzün (yumurtlamadan kanamaya kadar) ikinci fazında kanama başlayana kadar geçen süreçte kişiye göre değişen bir aralığa sahip olan (genelde adetten önce bir hafta içinde) yaşadığımız ruhsal ve bedensel değişimlere pms sendromu deniyormuş.
Genelde ikinci fazın son evrelerinde yani kanamaya yakın pms sendromu yaşanıyor olsa da, uzun süreli ve çözülemeyen tekrarlarla bu süreç ikinci fazın tamamına doğru yayılabiliyormuş.
Kitaptan birebir aktaracağım pms semptomları ise şunlarmış;
Sana yazmak için kitabı tekrar açtığımda farkettim ki, kendimde olan belirtileri belirlemek için tam 13 tanesini işaretlemişim. Tekrar değerlendiğimde ise bir kaç tanesini bazı aylarda yaşıyorum.
Şimdi gelelim asıl konuya. Bedenimizin ihtiyaçlarına göre beslenme, (aldığımız ilaçlar, doğum kontrol hapları da dahil uzun fakat uygulamaya başlayıca oldukça kolay bir yolculuk ) ve egzersiz dışında, yapacağımız şey; bedenimizle bir olmak. Bu cümle sana saçma gelmiş olabilir fakat beni okumaya devam et, söz veriyorum pişman olmayacaksın.
Dr. Northup diyor ki, bedenimizin döngülerini yaşamaya başladığımızda; onu, yani kendimizi duymaya ve dinlemeye başladığımızda, tüm bu semptomların bir yakarış olduğunu göreceğiz. ”İçine dön, bana dön” yakarışı.
Yaşam döngülerle devam eder. Mevsimler döngüseldir. Günler döngüseldir. Ay’ın fazları döngüseldir. Kadın döngüseldir. Her döngüde nasıl ki yaz vardır, gündüz vardır, dolunay vardır, kadında da yumurtlama vardır. Ve kış vardır, gece vardır, karanlık ay vardır, kanama vardır.
Döngünün bir fazında ışıkla parlama, dışa dönüklük, gösteriş, üretkenlik, vericilik, kendini sunma-sergileme varken, diğer fazında içe dönüklük, dinlenme, üretmek için güçlenme, alıcılık, karanlıktan beslenme vardır.
Yaşadığımız çağda tüm bu bilgilerden uzak, sürekli hareket halinde, düz bir çizgide ilerliyoruz. Sürekli üretimde olmak, sürekli neşeli olmak, sürekli canlı olmak, sürekli yaşamın içinde olmak makbul olan. Durmak, dinlenmek, içine dönmek, içinde bulunduğumuz dünya düzenine aykırı ve istenmeyen eylemler.
Dr. Northup, hastalarından verdikleri örnekler ile öyle güzel anlatıyor ki hali hazırdaki durumu ve çözümü. Bedenimizin bize nasıl sinyaller verdiğini, nasıl da bu iletişimi hiç göremediğimizi fark ettim.
Sonra şöyle düşündüm;
Ağaç bir kış boyunca kupkuru dallarla kalıyor. Dışarıdan bakıldığında solgun, cansız, yaşam ve üretim belirtisi olmayan ve işe yaramaz görünüyor öyle değil mi. Fakat köklerinde, gövdesinde, görünmeyen gizli benliğinde müthiş bir yaratım içinde aslında. Baharda yeniden çiçek açma güdüsüyle, kendi içinde kendi kendini besliyor.
Ve işte bizim de yol haritamız bu olacak.
Bedenimiz bize ” durmalısın” diyor. ”Dur ki devam edebilelim”.
Adetinden bir ya da iki gün önceden içe kapanmaya, dış dünyayla iletişimi elinden geldiğince kesmeye, film dizi kitap gibi zihinsel aktiviteleri azaltmaya, fiziksel olarak en mümkün haliyle yavaşlamaya ve kanama başladığında en azından ilk gün, battaniyenin altında, yazarak-çizerek, bedensel, zihinsel, ruhsal olarak dinlenerek duyumsayabilir misin kadınlığı, kadınlığını, kanamanı…
Peki durmak nasıl mümkün öyle değil mi ? Belki çalışıyoruz, sorumluluğumuzda belki bir ev ve belki bir aile var, bizden sürekli üretim, sürekli hizmet, sürekli gülücük, sürekli yaşam bekleyen bir dış dünya var. Haklısın var.
Sanki durursak oyundan çıkartılacağız. Çalışıyorsan kendine böyle bir zamanı evde ayırman çok mümkün olmayabilir, ama yavaşlayabilirsin.
Evliysen, bir evin ve ailenin sorumluluğu sendeyse, bunu ailenle konuşabilirsin. Bu alanı kendin için kendine yaratabilirsin. Mümkün olduğu kadar. Bedenin ve benliğinle uyum içinde, kanarken karanlıkta demlenip, yumurtlarken parlarsan, kendi doğanın dengesinde akacaksin.
Sana bunları yazmadan önce, bir yıldır bunu deneyimledim.
Ve ben de mümkün olduğunca deneyimliyorum. Şartları ufak ufak zorlayıp, uygun hale getirerek. Sanki barıştık içimdeki bölünmüşlüklerle. Böyle tanımlayabilirim belki sana.
Ben tüm bunları uygularken, kendiğinden gelen bir şey daha oldu ve sana bunları yazmak için kitabı bir kez daha incelerken fark ettim ki yazar zaten bahsetmiş bu kendiliğinden olan şey hakkında, ben algılayamamışım.
Sana bunu doğru şekilde anlatabilmek için kitabı okuyup uygulamaya başladığımdan itibaren yazarın tavsiyelerine göre neler yaptığımdan da bahsedeceğim.
Bu sürece girmeye karar verdiğimde beni en çok etkileyen ve ikna eden şey, yaşamın döngülerini görmem oldu. Aynı zamanlarda okuduğum “Tanrıçalar ve Tanrıçanın dönüşümleri” islim başka bir kitapta yine bu döngüleri içsel olarak fark etmemi sağladı. (Bu arada bu kitabın incelemesini de şu başlıkta daha önce yazmıştım. Merak edersen bakabilirsin.) Kendi kışımın içinde kalabilecek miyim ? İşte bunu çok merak ettim.
Kitapta bir ”adet günlüğü”nden bahsediyordu. Bu günlük; gerçek kağıttan bir deftere, yumurtlama dönemini, belirtilerini, hislerini, gün gün ufak notlar halinde yazdığın, pms belirtileri başlayıp kanaman bitene kadar, yine gün gün bedensel ve ruhsal ( aslında ikisi bir bütün, birbirlerinden biz ayırıyoruz) değişimlerini ve belki de en ilginci o günlerdeki rüyalarını yazdığın bir günlük.
Böyle bir günlük tutmaya başladım. Her seferinde aynı performansla olmasa da, günlüğüme önem verdim. Pms belirtileri başladığında elimden geldiğince içime dönmeye başladım. Tüm gelen gerginliklerle, öfkelerle, üzüntüyle kalmayı denedim. Uzunca yazdım, bekledim, düşündüm, dinlendim. Özellikle kanamamın ilk günü, sıcak çaylar, kalın çoraplar, yumuşak battaniylerle kendime bebek gibi baktım =)
Kışımda, karanlığımda gerçekten bir sihir varmış beni besleyen, vallahi varmış…
Adet öncesi ve kanama sırasında gelen duygular, istekler, kitabın yazarına göre içimizde zaten var olan, dışarı aydınlığa çkmayı bekleyen, benliğimizin sesiymiş.
Tüm bunlarla, kendi içime, rahmime, mağarama yolculuk yaparken, kendiğinden ve ”sanki hep böyleymiş” gibi bir gelişme oldu. Her yumurtlama dönemimden sonra içimde bekleyiş oldu.
Kanamayı bekleyen, bunun için heyecanlanan, kanadığını fark edince gözleri parlayan bir ben çıktı ortaya. Tüm bunlardan önce, lanetledeğim, istemediğim, sevmediğim, hastalık olarak gördüğüm bu dönem, ben bunun için hiç çaba sarf etmeden merakla beklediğim bir döneme dönüştü.
Ve bir şey daha oldu. Pms yani adet öncesi semptomlar ve kanama sırasındaki ağrılar birbirinden farklı konular aslında. Ben bu süreçte içime kapanıp, dinlenmek için kendime alan yarattığımdan beri, kanamanın gelmek üzere olduğu bir saatlik bir süreç ve kanamanın ilk günü bedenimdeki hafif ağrılar ve halsizlik dışında adet ağrısı ve bunalımlarını da yaşamamaya başladım.
Kanama öncesi ve kanama sırasında bir yıl öncesine göre büyük bir dönüşüm meydana geldi. Şu konuda yanıltmak istemem. İçimden yine öfke, hüzün, huysuzluk yükseliyor bu dönemde. Ancak, kitapta yazdığı gibi bunları gözlemeyi öğrendim.
Filmlerde hangi kısımlarda ağlıyorum, bu konulara eğilmeyi öğrendim. Günlük hayatta beni ne rahatsız ediyor, bunlara kulak kesilmeyi öğrendim. Anlatmak istediğim, beklentin tüm süreci pamuk gibi geçirmek olmasın. Tüm süreci pamuk gibi geçirmek mümkün ve sağlıklı değil benim anladığım kadarıyla.
İşte kitabın igili bölümünü bir kere daha okuduğumda her şey artık yerine oturdu kafamda. Biz kadın atalarımızdan, kız kardeşlerimizden, akrabalarımızdan, arkadaşlarımızdan, erkek arkadaşımızdan, eşimizden, babamızdan, sistemin bütününden aldığımız yönelimle, kendi kanamamızı el birliğiyle lanetlemişiz.
Seni engelleyecek olan, sana iyi gelmeyen, kokan, zorunlu olarak yavaşlatan, güçten düşüren, toplumdan soyutlayan, ilahi olanla bile iletişimine engel olan, bebek beklerken korkulu rüyan, karşılamak zorunda olduğun cinsel ihtiyaçları karşılayamamana ve bundan dolayı tercih edilmemene neden olan, bedeninin laneti. Bu saydıklarımın hepsi sensin, benim, anneannen, teyzen ve aslında dünya var olduğundan beri her birimizin rahminde kayıtlı olan korkular, yaşanmışlıklar belki de.
Kanaması başladığında, kocasının kumasına gideceğini bilen bir tarihin çocuklarıyız biz. Çocuğu olmadığı için terk edilen ya da evliliğe başka bir kadının dahil olduğu bir tarihin çocukları. Düşünsene her ay yaşanılan o bekleyişi.. İş yerinde, ”canlı” olmadığı için gözden çıkarılma endişesi de bize ait. İlk adet gördüğün günü hatırla. ”Utanmak” kelimesiyle ilk defa çocuk olarak değil kadın olarak tanıştığın o günleri hatırla.
Biz seninle kendi bedenimizle barışalım, kendimize ve tüm dünyaya ”ben kadınım” diyelim ki, gelecek olan nesle tüm bu ”bize iyi gelmeyen yaşanmışlıkların tortusu”nu aktarmayalım.
Tüm bunlar üzerinde daha önce düşünmediysen eğer, lütfen bir düşün. Çünkü biz bedenimizi fark ve kabul ettiğimizde; onu nasıl doğru besleyeceğimizi de nasıl egzersizle iyi bakacağımızı da içsel bir istekle, hevesle araştırıyor, öğreniyoruz.
Dr. Northup’un kitabının bana verdiği ışığın bende yarattığı gerçekliğini sana anlatmaya çalıştım. Pms sendromu nasıl geçer ? sorusuna bulduğun cevap belki bir ilaç markası, belki bir kaç baskılayacı öneri olabilirdi.
Eğer ki sende küçücük bir ışık yakabildiysem, baskılamadan onu dinlemeye başlayacaksın. Sana aktarılan tüm yaşanmışlıkların etkilerini, benliğinin isteklerini, ihtiyaçlarını, gizli kalan yeteneklerini, kendi bedenine yolculuk yaparak, kaynağında vakit geçirerek kendi kendine göreceksin. Ve anlatacaksın diğer kızkardeşlere, kız çocuklara…
Benim araştırmalarım ve uyguladıklarımdan anladığım kadarıyla, yaşadığımız pms sendromlarına kökten çözüm için yukarıda saydığım birlikte yürütülmesi gereken üç maddenin başlangıcı döngülerimizi anlamak olduğunda, diğer ikisini içsel isteğimizle araştırıp, öğrenip uygulamaya gönüllü olarak başlıyoruz. Bu yüzden ilk iletimde bundan bahsettim. Fırsat buldukça ve bildiğim, uygulayıp sonuç aldığım kadarıyla beslenme ve egzersizden de bu başlıkta bahsedeceğim.
Dip Not: Biz Türk kadınlarının internette bu konu ile ilgili aratmalarına bu başlık cevap olabilsin, arama sonuçlarında çıksın diye de bu aratma terimlerini ayrıca ek olarak iletimin sonunda belirtmek istedim: “Pms sendromu nedir ? Pms sendromu ne zaman başlar ? Pms sendromu nasıl geçer ? Adet öncesi anksiyete, Adet Öncesi gerginlik, Adet Öncesi sendromu nasıl atlatılır”
Sevgilerimle