Evde portakal kurutma için uyguladığım benim bir yöntemim mevcut. Bu yöntemi pekala sen de mandalina, greyfurt, limon, ayva vb. gibi kış meyveleri için uygulayabilirsin. Bu sene oldukça popüler olan kurutulmuş meyveleri pek çok yerde görmeye başladık. Kış mevsimine çok yakışan kurutulmuş portakal, sDevamını oku
Evde portakal kurutma için uyguladığım benim bir yöntemim mevcut. Bu yöntemi pekala sen de mandalina, greyfurt, limon, ayva vb. gibi kış meyveleri için uygulayabilirsin.
Bu sene oldukça popüler olan kurutulmuş meyveleri pek çok yerde görmeye başladık. Kış mevsimine çok yakışan kurutulmuş portakal, süsleme alanında da pek çok yaratıcı halde kullanılmaya başlandı.
Yaz meyve ve sebzelerini güneş yardımıyla kurutuyoruz fakat kış meyvelerini kurutmak istediğimizde karşımıza saatlerce çalıştırmak zorunda kalacağımız fırın tarifleri ve hatta kurutma işlemi için almamız gereken özel fırınlar çıkıyor.
Ben de aynı senin gibi Google’a danıştığımda farkettim ki ; asıl amacı doğanın kaynaklarını israf etmeden en verimli halde kullanmak olan meyve ve sebze kurutma işlemi moda kavramının azizliğine uğramış ve amacının tam zıttı halde gereksiz kaynak kullanımına teşvik eder hale gelmiş.
Şimdi sana, oldukça pratik, doğaya ve bütçeye en zararsız haliyle meyve kurutma yönteminden bahsedeceğim. Böylelikle, fırın çalıştırdığına değsin diye henüz çok taze olan meyveleri de kullanmak zorunda kalmayacaksın.
Evde biraz yumuşamaya başlayan tüm meyvelerine istediğin her an kurutma işlemi uygulayabileceksin. Benim bu tecrübem; yaşamımın her alanında kaynaklarımı en doğru ve verimli şekilde kullanmayı düşünmemi, sorgulamamı sağladı. Hem bu kazancımı hem de ”portakal nasıl kurutulur ” sorumun cevabını seninle paylaşmak istedim.
Portakal ile başlayıp greyfurt, mandalina, limon, ayva ve elmadan da aynı sonucu aldım.
Malzemeler
Kurutmak istediğin meyve
Yağlı fırın kağıdı
Yanar halde kalorifer peteği
Makas
1- Hafif yumuşamış olan ve o halde yemekten zevk almayacağımız, bir kaç gün daha beklerse çöpe gidecek olan meyvelerimizi, ince dilimler halinde kesiyoruz. Dilimlerin ince olmaları önemli zira kalın dilimler daha geç çıtır hale geliyor.
2- Yağlı fırın kağıdını kalorifer peteğinin eni kadar kesiyoruz ve peteğe yerleştiriyoruz.
3- Üzerine meyve dilimlerini tek tek diziyoruz ve üzerlerini kesmiş olduğumuz diğer yağlı fırın kağıdıyla örtüyoruz. (Böylece aşağıdan ve yukarıdan gelebilecek tozları engellemiş olduk)
4- Gidip geldikçe meyvelerin tersini çeviriyoruz ( ben günde bir iki defa uyguladım bu işlemi )
5- Evin nem durumu, peteğin sıcaklığı ile orantılı olarak 2 ya da 3 günde çıtır çıtır meyve dilimleri ele ediyoruz. (Benimkiler 2 günde istediğim çıtırlığa geldiler )
Süsleme amaçlı kullanacaksan çok uzun süre dayanacağını düşünüyorum fakat tüketeceksen bir hafta içinde tüketmeni öneririm.
Ben vakum kapaklı kavanozda saklamaya başladım bir haftadır her gün kontrol ettim ve son gün biraz yumuşadıklarını farkettim. Bez torabada da saklayabilirsin.
Çayınlarının, keklerinin yanında tüketirken görüntüsüyle ve tadıyla mutluluk ve sağlık vermesi dileğiyle…
Kavurma Makarna Tarifi Etrafımda kavurma makarna diye bir şeyi ilk defa duyanları gördükçe şaşırıyorum. Benim çocukluğumdan beri (80'ler) var olan kavurma makarna nasıl oldu da bu kadar yaygınlaşmadı, insan gerçekten hayret ediyor. Siz de kavurma makarna adını ilk defa duyuyorsanız ve şimdiye kadarDevamını oku
Kavurma Makarna Tarifi
Etrafımda kavurma makarna diye bir şeyi ilk defa duyanları gördükçe şaşırıyorum. Benim çocukluğumdan beri (80’ler) var olan kavurma makarna nasıl oldu da bu kadar yaygınlaşmadı, insan gerçekten hayret ediyor.
Siz de kavurma makarna adını ilk defa duyuyorsanız ve şimdiye kadar hiç tatmadıysanız, bence şimdiye kadar çok şey kaçırmışsınız demektir. Sizler için kaleme aldığım kavurma makarna tarifi ile hayatınızdaki bu eksikliği bir an önce giderin derim ben 🙂
Kavurma Makarna İçin Malzemeler
Yarım paket makarna (en güzeli kelebek makarna ile oluyor)
1 adet tavuk bulyon
3-4 su bardağı kaynamış su
Sıvı yağ, margarin veya tereyağı
Bu tarif ile 3-4 tabak kavurma makarna çıkıyor. Makarna olarak Filiz marka makarna tercih edebilirsiniz. Kavurma makarna bence en güzel kelebek makarna ile güzel oluyor. Düdük makarna ile de fena olmuyor. Diğer makarna türleri ile de denedim fakat hoşuma gitmedi.
Kavurma Makarna Yapılışı
1- Kavurma makarna yapımına başlamadan önce çaydanlığa veya ketıla su koyalım. Kaynamış suyumuz hazır olsun.
2- Kavurma makarna tarifi için bize olabildiğince geniş teflon ya da yapışmaz tabanlı herhangi bir tava gerekiyor. Derin bir çelik tencerede de olur ama yapışma riski var. Nasıl kolayınıza gelirse…
3- Tavamızı ocağa alıp orta ateşe ayarlıyoruz. Tercihimize göre bir miktar sıvıyağ koyuyoruz.
4- Yarım paket makarnayı tavaya boşaltıyoruz. Tahta yemek kaşığı ile ara sıra karıştırıp kavuruyoruz.
Bu noktada makarnaların karardığını göreceksiniz. Makarnalar fazla kavrulur ve kararırsa, yemeğin tadı biraz değişiyor. Hoş olmuyor yani. Onun için fazla kavurmamaya dikkat edin. Eliniz hızlı değilse ocağın altını kısık ateşe alıp makarnaları öyle kavurun.
5- Makarnalar kavurulurken bu arada bir adet tavuk bulyonu bir bardağa koyup üzerine kaynamış su koyarak eritelim.
6- Makarnalar yeteri kadar kavrulduktan sonra tavuk bulyon erittiğimiz su dolu bardağı makarnaların üzerine döküp şöyle bir karıştırıyoruz. Suyu dökerken dikkat edin, büyük bir cozurtu çıkacak, kızgın yağ üzerinize sıçramasın.
7- Daha sonra makarnaların üzerini 3 parmak geçecek kadar kaynamış su döküyoruz.
Ben bu makarnayı biraz sulu seviyorum. O yüzden suyu biraz fazla koyuyorum. Siz sulu sevmiyorsanız makarnaların üzerini 2-3 parmak geçecek kadar kaynamış su yeterli gelecektir.
8- Suyla buluşan makarnalara bir de tuz attıktan sonra ocağın altını kısık konuma getiriyoruz. Tavanın kapağını kapatıyoruz. Bu şekilde yaklaşık 15 dakika kadar pişiriyoruz. Arada karıştırıyoruz. Makarnalar biraz sulu kalsın; ocağın altını kapadıktan sonra suyunu çekecektir.
Kavurma makarna piştikten sonra eğer tercih ederseniz yarım tahta yemek kaşığı tereyağı veya margarini makarnaların içine koyup eriyene kadar karıştırın.
9- Kapağı kapalı olarak 5-6 dakika demlemeye bıraktıktan sonra afiyetle yiyebilirsiniz.
Tavsiye: Bu makarna türü en çok yeşil mercimek yemeğine yakışıyor. Tarifini bu başlık altında bulabilirsiniz.
Tek başına yiyecekseniz, makarnayı biraz sulu bırakın. Makarna sıcakken üzerine bol sarımsaklı yoğurt dökün. Üzerine bol karabiber ve pul biber serpiştirin. Sonra gelin bana teşekkür edin 🙂
Yeşil Mercimek Yemeği Tarifi Öğrenci yurtlarında "Kara Şimşek" olarak da bilinen yeşil mercimek yemeği, iki diş sarımsak ile efsane bir lezzete dönüşen, protein deposu, ucuz maliyetli, pratik bir yemektir. Bakliyatların pişme süreleri uzun olabiliyor fakat yeşil mercimek oldukça kolay pişebilen birDevamını oku
Yeşil Mercimek Yemeği Tarifi
Öğrenci yurtlarında “Kara Şimşek” olarak da bilinen yeşil mercimek yemeği, iki diş sarımsak ile efsane bir lezzete dönüşen, protein deposu, ucuz maliyetli, pratik bir yemektir.
Bakliyatların pişme süreleri uzun olabiliyor fakat yeşil mercimek oldukça kolay pişebilen bir bakliyat. Yeşil mercimek tarifi için çok malzemeye gerek olmadığı gibi pişirmesi de oldukça kolay.
Yeşil Mercimek Yemeği İçin Malzemeler
1 su bardağı yeşil mercimek
1 baş küçük soğan
1 tahta yemek kaşığı domates salçası
2 diş sarımsak
2 çay kaşığı kırmızı toz biber
Sıvıyağ
Kaynamış su
Bu malzemelerle yaklaşık 3-4 tabak yemek çıkıyor. Saban marka yeşil mercimek tarafımca denenmiş ve onaylanmıştır. Öncü marka domates salçası da tüm yemekleriniz için ideal bir salçadır.
NOT: Yemeğin yapılışına geçmeden önce 1 su bardağı yeşil mercimeği yıkayıp süzdükten sonra derin bir kaba alalım. Üzerine 1 çaydanlık kaynamış su dökelim. 2 çay kaşığı tuz koyup karıştıralım. Bu şekilde en az 30 dakika kadar bekletelim.
Yeşil Mercimek Yemeği Yapılışı
1- Yeşil mercimek yemeği hazırlamaya başlamadan önce çaydanlığa veya ketıla su koyalım. Kaynamış suyumuz hazır olsun.
2- Haşladığımız yeşil mercimekleri süzelim.
3- Soğanları ince ince doğrayalım.
Yemek işinde en sevmediğim iştir soğan doğramak. Çoğunuz da böyle düşünüyor eminim. Ben bu sorunu ipli doğrayıcı denen aletle çözdüm. “İpli rondo, ipli doğrayıcı, el rondosu” gibi isimleri var. Ben Migros’tan 3 bıçaklı olanını aldım. Gayet memnun kaldığımı söyleyebilirim. 3M Migroslardan ya da internetten temin edebilirsiniz.
4- Tencereyi ocağa alıp altını orta ateşe ayarlayalım. Tencereye kendi tercih ettiğiniz miktara göre sıvı yağ koyalım.
5- Doğradığımız soğanları tencereye koyalım. Soğanlar yağda biraz pişsin, yumuşasın.
6- Bir tahta yemek kaşığı domates salçasını ilave edelim. Bir müddet soğanlarla birlikte soteleyelim.
7- İki çay kaşığı kırmızı toz biberi de soteye ilave edelim. Bir iki karıştırıp yeşil mercimekleri de tencereye boşaltalım. 2-3 dakika daha tenceredeki malzemeleri alt üst ede ede karıştıralım.
8- Kaynayan suyu malzemelerin üstüne boşaltalım. Su, malzemelerin üzerini 3 parmak geçecek kadar olsun. Pişme sırasında su azalırsa daha sonradan yine kaynamış su takviyesi yapabiliriz.
9- Tuzumuzu ilave edip tencerenin kapağını kapayalım ve yeşil mercimek yemeğini pişmeye bırakalım. Taşma ihtimaline karşı tencerenin kapağını tam olarak kapamayın. Yemek fokur fokur kaynamaya başlayınca ocağın altını kısığa ayarlayıp kapağı tam olarak kapatabiliriz. Pişme sürecinde yemeği ara sıra karıştırırsanız iyi olur.
10- Bir yandan iki diş sarımsağı ister cips gibi yuvarlak, ister ince ince, isterseniz de dörde bölerek doğrayalım; hiç fark etmez.
Bu arada koku yaptığı gerekçesiyle sarımsak sevmeyenler çekinmesin. Pişen sarımsak ağızda koku yapmaz. Bence yeşil mercimek yemeğinin en can alıcı noktası sarımsaktır. Pişen sarımsağın aroması, lezzet açısından yemeği arşa çıkarır.
11- Bu noktada yemeğin püf noktası, sarımsakların yemeğe dahil ediliş zamanı. Sarımsakları ne başta, ne de yemek pişerken ekliyoruz. Yemeğin piştiğinden emin olup altını kapatma zamanı geldiğinde sarımsaklarımızı yemeğe ilave ediyoruz. Sarımsakları ilave ettikten sonra yemeği 1 dakika kadar daha pişirip altını kapıyoruz.
Sarımsağın yemeğe konuluş zamanı önemli. Sarımsak çok pişerse aroma etkisi de azalıyor. Sarımsağı son aşamada koymalıyız. Zaten yemeğin sıcaklığıyla sarımsaklar yumuşayacaktır.
Yeşil mercimek yemeği tarifi bu şekilde. Bazıları bu yemeği kıymalı ya da etli yaparak yemeği katlediyorlar. Tarifte belirttiğim gibi bu yemeğin püf noktası sarımsak. Suyuna bana bana afiyetle yiyin efenim 🙂
Bu arada yeşil mercimek yemeğinin yanına en iyi makarna gider. Bir sonraki tarifimde size enfes bir kavurma makarna tarifi vereceğim. Yukarıda anlattığım yoğurt çorbası, yeşil mercimek yemeği, kavurma makarna, kornişon turşu ve yoğurt ile tam bir akşam menüsü hazırlamış olacağız 🙂
Yoğurt Çorbası Tarifi Ucuz maliyetli yemek tarifleri konusunda benim en çok sevdiğim çorba çeşidi olan yoğurt çorbası tarifi, yapması kolay, çok lezzetli pratik bir tariftir. Özellikle kış aylarında dışarıdan gelip bu çorbayı önümde görüp içmeye başlayınca, belki biraz abartılı olacak ama sanki ab-ıDevamını oku
Yoğurt Çorbası Tarifi
Ucuz maliyetli yemek tarifleri konusunda benim en çok sevdiğim çorba çeşidi olan yoğurt çorbası tarifi, yapması kolay, çok lezzetli pratik bir tariftir.
Özellikle kış aylarında dışarıdan gelip bu çorbayı önümde görüp içmeye başlayınca, belki biraz abartılı olacak ama sanki ab-ı hayat içiyormuş hissine kapılırım. O kadar lezzetli geliyor bana. Bakalım deneyenler de beğenecek mi?
Yoğurt Çorbası Tarifi İçin Malzemeler
1 konserve kavanozu su (ya da 5 su bardağı)
3 yemek kaşığı un
3 yemek kaşığı yoğurt (çorbayı yoğun kıvamlı sevenler miktarı arttırabilir)
1 adet tavuk bulyon
1 adet yumurtanın sarısı
Sıvıyağ (margarin ya da tereyağı ile daha lezzetli oluyor)
İnce telli süzgeç (genelde un elemek için kullanılan plastik, saplı süzgeçlerden bahsediyorum)
Kırmızı biber, kekik, nane, karabiber
Bu miktarlarla yaklaşık 5 çorba kasesi yoğurt çorbası çıkabiliyor. Malzeme miktarlarına çok takılmayın. Çorbayı yoğun sevenler un ve yoğurt miktarını arttırabilirler mesela.
Dost ya da Mis markalı yoğurtlar bu çorba için gayet uygun. Bulyon olarak Knorr markasını tercih edebilirsiniz. Margarin olarak da Teremyağ tavsiye ederim (Gurme olanı değil normal olanı).
Yoğurt Çorbası Yapılışı
1- Yoğurt, un ve yumurta sarısını derin bir kapta, çırpıcı veya çatalla iyice çırpıyoruz. Yumurta sarısını katıp katmamak tercihinize kalmış. Güzel bir lezzet veriyor ama elzem bir malzeme değil; olmasa da olur.
2- Suyu bir tencere boşaltıp tencereyi ocağa alıyoruz. Altını yakıyoruz. Ocağı orta ateşe ayarlıyoruz.
3- Suyun içine bir adet tavuk bulyon koyuyoruz. Suyun ısınmasını beklemeyin; malzemeleri su kaynamadan koyacağız.
4- İnce telli süzgeci tencerenin üzerine koyup az önce hazırladığımız yoğurt, un, yumurta karışımını süzgece döküyoruz. Bütün karışım süzgeçten geçip tencereye akacak. Akma işini hızlandırmak için çırpıcıdan yardım alabilirsiniz.
5- Tencereyi çırpıcı ile çorba kaynayana kadar orta hızda karıştırıyoruz. Kaynamaya yakın çorbanın koyulaştığını göreceksiniz.
6- Yoğurt çorbası kaynayınca ocağın altını en kısık konuma getiriyoruz. 4-5 dakika daha bu şekilde kaynaması yeterlidir. Arada yavaş yavaş karıştırıyoruz. Süre bitiminde ocağın altını kapıyoruz.
7- Ayrı küçük bir tava ya da sosluk veya sahan alıp ocağa koyuyoruz. Eliniz hızlıysa orta ateşe, yavaşsa kısık ateşe ayarlıyoruz.
8- Sıvı yağı döküyoruz. Buradaki yağ oranı tamamen size bağlı. Göz kararı bir miktar belirleyin. Mümkünse tereyağı ya da en azından margarin ile daha lezzetli oluyor. Bu da tamamen tercihe ve bütçeye bağlı. Ben bir tahta yemek kaşığı margarin koyuyorum. Arada tereyağı koyup kendimi şımarttığım da oluyor. 🙂
9- Baharat sevginize göre miktarlarını ayarladığınız kırmızı toz biber, karabiber, kekik ve naneyi yağın içine koyuyoruz. Bu noktada esas baharat nanedir. Naneyi diğerlerinden daha çok koymaya çalışın. Ben 2 çay kaşığı kırmızı biber, yarım çay kaşığı karabiber, bir çay kaşığı kekik ve 3 çay kaşığı nane koyuyorum.
10- Baharatlı yağı yanmaya yüz tutacak kadar kızdırıyoruz. Hatta hafif yanarsa güzel bir aroma veriyor yoğurt çorbasına. Fazla yanarsa da kötü olur. Fazla yakmamaya dikkat edin.
11- Kızdırdığımız yağı yoğurt çorbasına boşaltıyoruz. Yağ çok kızgınken dökerseniz yağın sağa sola sıçrama ihtimali var, dikkat edin.
12- Yoğurt çorbası ile yağı iyice karıştırıyoruz. Tencerenin kapağını kapatıp mümkünse 10 dakika kadar bekliyoruz. Çorbamız hazır.
13- Yoğurt çorbasını içerken tercihe göre içine biraz limon sıkabilirsiniz.
Cumulative Layout Shift sorunu çözümü için öncelikle niçin bu hatayı aldığınızı belirlemeniz gerek. Cumulative Layout Shift yani CLS sorunu, sitenin açıldığı ilk andaki görüntüde, site yüklenirken, yazı alanının ekranın altına doğru kayması kaynaklıdır. Bu soruna genel olarak boyutları belirlenmeyenDevamını oku
Cumulative Layout Shift sorunu çözümü için öncelikle niçin bu hatayı aldığınızı belirlemeniz gerek.
Cumulative Layout Shift yani CLS sorunu, sitenin açıldığı ilk andaki görüntüde, site yüklenirken, yazı alanının ekranın altına doğru kayması kaynaklıdır. Bu soruna genel olarak boyutları belirlenmeyen görseller ve esnek reklam alanları neden olmaktadır.
Misal ben sitenin header alanı altına esnek bir Adsense reklamı yerleştirdim. Reklamlar site açıldıktan sonra yüklendiği için, site ilk açıldığında burada reklam gösterilmiyor; yerinde yazı alanı oluyor. Reklam yüklenip de gösterilmeye başlandığında yazı alanı alta doğru kayıyor. Bu durum kullanıcı deneyimini olumsuz etkilediği için Google bu durumu fazlasıyla önemsiyor. Google Search’teki Önemli Web Verileri hatalarının çoğu da bu CLS sorunu kaynaklı olabiliyor.
Genel olarak incelediğimde bu hatayı alan sitelerin büyük bir çoğunluğunun CLS sorunu kaynağı, site açıldığında ilk görünen esnek Adsense reklam birimlerinden kaynaklanmakta. Geliri daha iyi olduğu için sabit boyutlu reklam yerine esnek boyutlu reklamlar kullananlar bu durumdan şikayetçi.
Google ileride bu soruna nasıl bir çözüm bulur bilemiyorum fakat geçici CLS sorunu çözümü olarak, esnek reklam birimi kullanılsa da en azından reklam alanının yükseklik değerine sabit bir değer verilebilir. Görünüm olarak biraz rahatsız edici olsa da bundan başka bir çözüm yok gibi görünüyor.
Site ilk açıldığında gösterilen esnek reklam boyu yüksekliği mobilde de masaüstünde de 300px değerini geçmiyor. Bu nedenle reklam kodunu div içine alıp div stiline yükseklik olarak 300px değerini verip geçici çözüm sağlanabilir.
Yani kodumuz şu şekilde:
<div style="height:300px;">
ADSENSE REKLAM KODU BURAYA
</div>
Ben esnek reklamlardan kaynaklı CLS sorununu bu şekilde çözdüm. Başka çözümü olan varsa buyursun.
İlk olarak bulaşık makinesi kokusu giderme konusunda neler yaptığımdan bahsedeyim. Bulaşık makinesi kokusu sorununun birden çok sebebi olabilir. Kokuyu gidermek için öncelikle bulaşık makinesi koku giderici ürünleri denedim, hiçbiri işe yaramadı. Kokuyu yumurta bulaşıklarının sebep olduğunu düşündümDevamını oku
İlk olarak bulaşık makinesi kokusu giderme konusunda neler yaptığımdan bahsedeyim. Bulaşık makinesi kokusu sorununun birden çok sebebi olabilir.
Kokuyu gidermek için öncelikle bulaşık makinesi koku giderici ürünleri denedim, hiçbiri işe yaramadı.
Kokuyu yumurta bulaşıklarının sebep olduğunu düşündüm. Çünkü bulaşık makinesi kokusu, yumurta kokusunu andırıyordu. Makineye hiç yumurta bulaşığı koymadım. Fakat yine de koku gelmeye devam etti.
Bulaşık makinesi temizleyiciler ve karbonat-sirke ikilisi ile bulaşık makinesini boş çalıştırarak temizleme işlemini de denedim yine fayda etmedi.
Kokunun giderden geleceğini de düşünüp çek valf denilen, tek yönde akışa müsaade eden, diğer yönden akış kesitini kapayan zımbırtılardan alıp taktım, bana mısın demedi.
Son olarak başlık açıklamasında da dediğim gibi Amerika’da yaşayan kardeşimin, orada uygulanan yöntemi anlatmasıyla bulaşık makinesi kokusu sorunundan tamamen kurtuldum.
Bu yönteme high loop deniliyor. Bulaşık makinesi gider hortumunu aşağıdan yukarı çıkarıp, tekrar aşağı indirerek gidere bağlanması şeklinde uygulanıyor. Bu yöntemle bulaşık makinesinden atılan su bulaşık makinesine geri dönmüyor. Böylece koku falan kalmıyor.
Uygulama kabaca şu şekilde:
Bulaşık Makinesi Kokusu Giderme
Bulaşık makinesi kokusu giderme yöntemini uygulamak için, eğer gider hortumunuz kısaysa uzatma hortumu, normal ya da kancalı vida, bir veya iki adet cırt denilen plastik kelepçeye ihtiyaç oluyor. Bunları inşaat malzemeleri satan yerlerden temin edebilirsiniz.
Normal ya da kancalı vidayı tezgah altında yüksek bir yere sabitliyoruz. Plastik kelepçeyi gider hortumuna, vida ya da kancaya tutunacak şekilde boşluk kalacak kadar bağlıyoruz. Yukarıdaki şemada gösterildiği gibi yükseltme döngüsü olacak şekilde gider hortumunu vida ya da kancaya asıyoruz. Gider bağlantısını yapıyoruz.
Başta da dediğim gibi bulaşık makinesi kokusu, birden çok sorundan kaynaklı olabilir. Siz de benim gibi her yöntemi deneyip sorundan kurtulamadıysanız, bu yöntemi deneyebilirsiniz.
Ön izleme yapmadan google drive dosya indirme mümkün. Bununla ilgili google drive link dönüştürücü siteler mevcut. Bunlardan biri WonderPlugin'in bir servisi. Aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: https://www.wonderplugin.com/online-tools/google-drive-direct-link-generator/ "Enter a Google Drive sharinDevamını oku
Ön izleme yapmadan google drive dosya indirme mümkün. Bununla ilgili google drive link dönüştürücü siteler mevcut.
Bunlardan biri WonderPlugin’in bir servisi. Aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
“Enter a Google Drive sharing url” yazan kutucuğa, paylaşılabilir bağlantınızı yapıştırıp alttaki “Generate Google Drive Direct Link” butonuna tıklayıp, google drive direkt indirme linkini alabilirsiniz.
100 mb’tan küçük dosya paylaşacaksanız “Enter your Google Drive API Key” yazan yere bir şey yazmanıza gerek yok. Eğer paylaşacağınız dosya 100 mb’tan büyükse o kutucuğa api key girmeniz gerekiyor. Aksi halde indirme işleminde “Google’ın virüs taraması yapamayacağı kadar büyük” uyarısı verecektir ve dosya yine ön izleme olarak açılacaktır. Api key’i nasıl alacağınızı buradan öğrenebilirsiniz.
Ek olarak: Bu şekilde üretilen linkleri kısaltmak isterseniz google link kısaltma servisini kullanabilirsiniz. Bu işlemi burada anlatmıştım.
Öncelikle Google link kısaltma işlemi için Google hesabı ve web sitesi sahibi olmanız gerekiyor. Google hesabınızla Firebase üzerinden proje oluşturup, Dynamic Links özelliği ile url kısaltma işlemi yapabileceksiniz. Bu özellik üzerinden kısalttığınız linkler "siteismi.page.link/Aa1D" gibi bir linkDevamını oku
Öncelikle Google link kısaltma işlemi için Google hesabı ve web sitesi sahibi olmanız gerekiyor. Google hesabınızla Firebase üzerinden proje oluşturup, Dynamic Links özelliği ile url kısaltma işlemi yapabileceksiniz. Bu özellik üzerinden kısalttığınız linkler “siteismi.page.link/Aa1D” gibi bir link yapısında olacak.
Google Link Kısaltma Uygulama Adımları
1- https://firebase.google.com adresine gidip Başlayın butonuna tıklayın. Google hesabınızla giriş yaptıktan sonra Proje Oluştur butonuna tıklayın.
2-Proje Adı kısmına bir isim yazın. Örnek olarak “LinkKisalt” olabilir. Türkçe karakter kabul etmiyor, o yüzden proje isminde Türkçe karakter kullanmayın. Firebase şartlarını kabul ediyorum kutucuğunu işaretledikten sonra Devam butonuna tıklayın.
3-Firebase projeniz için Google Analytics sayfasında eğer linkleriniz Google Analytics üzerinden istatistiki olarak takip etmek istiyorsanız, Bu proje için Google Analytics’i etkinleştir anahtarını etkinleştirin ve Devam butonuna tıklayın.
4- Sonraki sayfada Analytics konumu kısmından Türkiye seçin. Diğer kutucukları işaretleyip Proje Oluştur butonuna tıklayın. Biraz bekleyin.
5-Yeni projeniz hazır yazısını gördüğünüzde Devam butonuna tıklayın.
6- Açılan sayfada sol tarafta bulunan FireBase menüsünden Projeye Genel Bakış‘a tıklayın.
Web sitemizi doğrulamak için iOS seçmemiz gerekiyor. Herhangi bir mobil uygulamaya sahip olmadan url kısaltma özelliğinden yararlanmak için bu yolu kullanıyoruz. iOS ne alaka demeyelim, devam edelim 🙂
8- Açılan formda 1. adımda iOS paket kimliği kısmına site adresinizi yazın. (örn. “siteismi.com”) Diğer kutucukları boş bırakıp Uygulamayı kaydet butonuna tıklayın.
9- 2. adımda GoogleService-Info.plist dosyasını indir butonuna tıklayın. İnen dosyayı ftp ya da dosya yöneticisi aracılığı ile sitenizin ana dizinine yükleyin. Yükleme tamamlanınca 2. adımdaki Sonraki butonuna tıklayın.
10- 3. adımda hiçbir şey yapmadan Sonraki butonuna tıklayın.
11- 4. adımda da hiçbir şey yapmadan Sonraki butonuna tıklayın.
12- 5. adımda Konsola geç butonuna tıklayın.
13- Şimdi, soldaki Firebase menüsünden önce Büyüme, sonra Dynamic Links‘e tıklayın.
14- Sayfadan Başla butonuna tıklayın. Açılan pencereden Alan kısmına siteismi.page.link yazın. Yani örneğin edofhi.com için edofhi.page.link yazılmalıdır. Devam butonuna tıklayın.
15- Sitemizi 9 numaralı adımda daha önceden doğruladığımız için siteismi.page.link kullanım için doğrulandı ve onaylandı yazısı ekrana gelecektir. Bitir butonuna tıklayın.
16- Önünüze gelen sayfayı yer imlerinize ekleyebilirsiniz. Bu sayfadaki Yeni Dinamik Bağlantı butonuna tıklayarak url kısaltma işlemlerinizi gerçekleştirebilirsiniz.
Google link kısaltma özelliğini kullanmak için yapmamız gerekenler bunlar. Daha sonradan Projeye Genel Bakış menüsünden Uygulama Ekle butonuna tıklayıp 8. adımdan itibaren işlemleri tekrar ederek diğer siteleriniz için de Google link kısaltıcı özelliği tanımlamanız mümkündür.
Google link kısaltma servisi ücretsizdir. Dilediğiniz kadar link kısaltma işlemi uygulayabiliyorsunuz. Tabi çatır çatır servis kapatması ile meşhur Google’ın gelecekte ne yapacağı hiç belli olmaz 🙂
Bahsettiğiniz uygulama PWA, yani prograssive web app olarak geçiyor. PWA, web siteniz için özel bir uygulama yazmadan, mobil cihazlarda sanki bir uygulamaymış gibi çalışmasını - görüntülenmesini sağlar. Web sitenize pwa uyguladığınız zaman bir kullanıcı mobil cihazından Chrome veya Edge tarayıcı ileDevamını oku
Bahsettiğiniz uygulama PWA, yani prograssive web app olarak geçiyor. PWA, web siteniz için özel bir uygulama yazmadan, mobil cihazlarda sanki bir uygulamaymış gibi çalışmasını – görüntülenmesini sağlar.
Web sitenize pwa uyguladığınız zaman bir kullanıcı mobil cihazından Chrome veya Edge tarayıcı ile sitenize girdiğinde, “SİTEİSMİ” Uygulamasını Ana Ekrana Ekle popup penceresiyle karşılaşır. Kullanıcı kabul ederse mobil cihaz ekranına sitenizin ikonu eklenir. Bir nevi sitenizin mobil uygulaması kullanıcının cihazına kurulur.
Kullanıcı bu ikona bastığında siteniz bir mobil uygulamaymış gibi tam ekran olarak, tarayıcıdan bağımsız olarak açılır.
Şuradan PWA ile ilgili daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Peki tavsiye eder miyim?
Ederim. Şöyle ki PWA uygulamasının alternatifi web siteniz için webview uygulaması yazdırmak. Fakat bu uygulamalar gereğinden fazla boyutta oluyor ve mobil cihazlarda yer kaplıyorlar. Kullanıcı Google Play Store’a gidip uygulamanızı yüklemesi gerekiyor.
Fakat PWA uygulaması Sevice Worker üzerinden çalıştığı için hem yer kaplamıyor, hem de kurulum için kullanıcıyı Google Play Store’a yönlendirmiyor.
PWA ile web siteniz tarayıcı üzerinden görüntülemeye veya webview uygulamanıza göre daha yüksek hızda açılıyor.
Ayrıca webview uygulaması yazdırmak PWA’ya göre daha masraflı. WordPress altyapılı bir siteniz varsa eklentilerle bu işi daha ucuza halledebilirsiniz. Ya da birazdan anlatacağım kod uygulamaları ile tamamen ücretsiz fakat sınırlı özelliklerle web sitenize PWA uygulayabilirsiniz.
Yazının devamında eklentisiz olarak sitenize nasıl PWA uygulayacağınızı anlatacağım fakat önce WordPress altyapılı siteler için iki eklenti tanıtmak istiyorum.
WordPress PWA Eklentileri
# İlk eklentinin adı Instantify. Şuradan eklentiyi detaylıca inceleyebilirsiniz.
Instantify, size üç özellik sunuyor. Birincisi web sitenizin gelişmiş özelliklere sahip bir PWA uygulamasına sahip olmasını sağlıyor.
İkincisi, sitenize otomatik olarak Hızlandırılmış Mobil Sayfalar (Google AMP) işlevselliği ekliyor.
Son olarak Facebook’ta paylaştığınız site içeriğinizi Facebook uygulaması üzerinden anında açılmasını ve Facebook üzerinden para kazanmanızı sağlayan Facebook Instant Articles özelliği de eklentiyle birlikte geliyor.
Konumuz gereği bizim için önemli olan PWA desteği. Eklentinin PWA için sunduğu özellikler şöyle:
Ana ekrana ekle popup gösterimi
Siteyi, kullanıcının internet bağlantısı olmadan da gösterebilme (offline mod)
Bu eklenti sadece PWA üzerine yoğunlaşmış. Artı olarak WooCommerce altyapılı E-Ticaret sitelerini de destekliyor.
Eklenti, önbellek ile offline modda çalışma, PWA için arka plan renklerini değiştirme, push bildirimleri gibi özellikler sunuyor. Detaylı kullanıcı kılavuzu ile eklentiyi çok kolay bir şekilde sitenize uygulayabiliyorsunuz.
# Bir de SuperPWA eklentisi var. Kullanmadığım için nedir ne değildir tam bilmiyorum. Şuradan inceleyebilirsiniz.
Ana ekrana ekle kodu, diğer bir değişle PWA uygulamasını eklentisiz, manuel olarak yapmak isterseniz, birkaç dosya ve kod uygulamasıyla kısa sürede sitenizin PWA uygulamasını yapabilirsiniz.
Eklentisiz PWA Uygulama ile Ana Ekrana Ekle Popup Kodu
Anlatacağım işlem sadece WordPress altyapılı siteler için değil tüm sitelerde sorunsuzca çalışacaktır. Tabi web sitenizin mutlaka responsive yani mobil uyumlu olması ve SSL sertifikasına (https) sahip olması gerekir.
Ayrıca bu işlem ile sadece ana ekrana ekle popup çalıştırabilir, sitenizin uygulama gibi mobil cihazlara kurulmasını sağlayabilir ve mobil cihazlarda uygulama gibi açılmasını sağlayabilirsiniz. Offline mod, push bildirimleri gibi özellikler bu anlatacağım yöntemde mevcut değil. Tabi kod bilginiz varsa bu özellikleri de ekleyebilirsiniz.
1-Eklentisiz PWA uygulamasına sahip olmak için öncelikle buraya tıklayarak gerekli dosyaları indirin.
2- İndirdiğiniz rar dosyasını arşivden çıkarın.
Dosya içerisinde “launcher-icon” ile başlayan png uzantılı 6 dosya göreceksiniz. Bu dosyalar sitenizin ikonları. Yani kullanıcı ana ekrana ekle popup penceresinden sitenizi mobil cihazına kurduğunda bu simgelerden biri gösterilecek.
Bu ikonların birden çok olmasının sebebi kullanıcının mobil cihazındaki çözünürlüğe göre farklı boyutlarda otomatik olarak seçilmesidir.
İndirdiğiniz dosya içerisindeki bu dosyaların boyutlarının ne olacağını içlerine yazdım. Siz de kendi sitenizin simgesini bu boyutlara göre herhangi bir resim işleme programıyla oluşturun. Oluşturduğunuz simgelerin isimleri verdiğim görsel dosya isimleriyle aynı olmalıdır.
3- Dosya içerisindeki “manifest.json” dosyasını herhangi bir editör ile açın. Ben düzenleme için Notepad++ programını kullanıyorum.
Dosyanın en başında bulunan
"name": "Siteİsmi",
"short_name": "Siteİsmi",
kısmındaki “Siteİsmi” yazan yerleri kendi sitenizin ismi ile değiştirin. Daha sonra aşağıda bulunan
kısmındaki “siteadresi.com” yerini kendi site adresiniz ile değiştirin. Dosyayı kaydedin.
Bu koddaki “?utm_source=webapp” kısmı nedir diye aklınıza takılabilir. Bu uzantı kaç kişinin sitenize PWA ile eriştiğini Google Analytics üzerinden görmenizi sağlıyor. Google Analytics hesabınızdan “Edinme > Tüm Trafik > Kaynak/Aracı” yolunu izleyerek bu bilgiye erişebilirsiniz.
4- Düzenleme işlemleri bittikten sonra indirdiğiniz tüm dosyaları (6 tane ikon dosyası, maifest.json, server,js, sw.js) sitenizin ana dizinine ftp ya da dosya yöneticisi aracılığı ile yükleyin.
5- Siteniz WordPress ise temanızın header.php dosyasını açın. Aşağıdaki kodu <head> ve </head> etiketleri arasında herhangi bir yere yapıştırın.
<!-- Web App Manifest -->
<link rel="manifest" href="/manifest.json">
Daha sonra <body> etiketinden sonra aşağıdaki kodu yapıştırın ve dosyayı kaydedin.
<script>
if ('serviceWorker' in navigator) {
navigator.serviceWorker.register('/sw.js?v3', {
scope: '.' // THIS IS REQUIRED FOR RUNNING A PROGRESSIVE WEB APP FROM A NON_ROOT PATH
}).then(function(registration) {
// Registration was successful
console.log('ServiceWorker registration successful with scope: ', registration.scope);
}, function(err) {
// registration failed :(
console.log('ServiceWorker registration failed: ', err);
});
}
</script>
6- Her şey tamamsa sitemizin PWA uygulaması çalışıyor mu çalışmıyor mu test edelim. Öncelikle cache eklentisi kullanıyorsanız cache temizliği yapın.
Sitenize mobilden giriş yapın. Ekran altında “xxxxx uygulamasını Ana ekrana ekle” popup kutusunu göreceksiniz.
Bir de sitenize masaüstü bilgisayarınızın Chrome veya Edge tarayıcısından girin. Adres çubuğunun sağ kısmında daire içerisinde artı işaretiyle birlikte “Yükle” yazısını göreceksiniz.
Bunları göremiyorsanız adımları uygularken yanlış bir şeyler yapmış olabilirsiniz. Kontrol edip tekrar deneyin.
İşlem bu kadar.
“Ben bunlarla uğraşamam, benim için hallediver.” derseniz de gurcaninan@gmail.com adresinden bana ulaşın, ücreti mukabilinde hallederiz 🙂 Yine de tavsiyem denemekten ve hata yapmaktan korkmayın 😉
Eklenti kullanmadan PWA uygulaması edinme işleminde kullanılan kodları şuradan aldım. Şuradaki sayfada da biraz daha değişik bir anlatım mevcut.
Şuradan da PWA için yabancı bir kaynağa ulaşabilirsiniz.
Ekleme:
Site açılınca ilk anda popup çıkmaz. Ekranı aşağı doğru kaydırınca çıkar, üste doğru kaydırınca popup yine kaybolur. Kullanıcı eğer “x”e tıkladıysa, çerezleri temizleyene kadar popup yine çıkmaz. Popup penceresine istenildiği gibi müdahale edilebilinmesi için ya kod bilmek gerek ya da ücretli eklentilerden edinmek gerekiyor.
Lilith efsanesini mitolojide Lilith - Sümerler'de Litih - Tevratta Lilith - İncil'de Lilith - Kur-an'da Lilith gibi bir işleyiş ile karşılaştırmalı bir araştırma olarak incelediğimde nacizane çıkarımlarım şu şekilde: Bir de en başında belirtmek istediğim bir not: Bu ayrıntılı araştırma yazısını hazıDevamını oku
Lilith efsanesini mitolojide Lilith – Sümerler’de Litih – Tevratta Lilith – İncil’de Lilith – Kur-an’da Lilith gibi bir işleyiş ile karşılaştırmalı bir araştırma olarak incelediğimde nacizane çıkarımlarım şu şekilde:
Bir de en başında belirtmek istediğim bir not:
Bu ayrıntılı araştırma yazısını hazırlarken, amacım herhangi bir dini inanışa doğru veya yanlış demek olmadı. Kutsal kitapları incelerken, bireyin değil toplumun açısından ele aldım. Tüm mitler ve diğer tüm inanışlar gibi toplumsal yapıyı nasıl etkilediği ile ilgilendim. Bu yüzden, Kuran’ı Kerim çevirilerinde, neredeyse her evde bulunan, Diyanet İşleri Başkanlığına ait çeviriyi tercih ettim. Amacım, ayetlerin, surelerin, babların içindeki anlamı bulmaktan ziyade, ham hali ile okuyan insanlar bütününü nereye doğru evirdiğini incelemek oldu. Tüm mitlerin (kutsal kitaplar da geniş anlamda birer mittir ) kollektif bilinçdışında nasıl yer ettiğiyle ve hangi toplumsal davranışlara zamin hazırladığıyla ilgilenmekten başka bir niyetim söz konusu değildir.
Lilith Kelime Anlamı
Efsaneye göre Adem’in ilk karısı olarak bilinen Lilith, çoğunlukla Musevi kaynaklarda ve ardından hristiyan geleneklerinde adından sık sık bahsedilmiş olsa da araştırmacılara göre, ilk izlerine Sümerlerin Gılgamış Destan’ında, Babil metinlerinde, Ben Sira alfabesinde de rastlanmış.
Geniş bir çerçeveden bakılması gereken Lilith kültü için öncelikle ismin kelime kökenini incelemek iyi bir başlangıç olacaktır.
Tarihte, yazılı metinlerde ilk defa Sümerlerde görülen Lilith kelimesi, semitik dillerdeki karşılıklarının birbirine yakın olduğu söylenebilir.
Vera Zingsem ‘in izini sürdüğü kelime kökeni: Eski Sümer’de yani Mezopotamya’da fırtına ve rüzgar anlamında kullanılırmış. Bazı kaynaklarda rüya ruhu olarak da geçiyor.
Buna Babil-Asur kökenli lilitu kelimesi de uygun düşer (mitlerde de lilitulara rastlayacağız) bu da ‘’dişi şeytan’’ ya da ‘’rüzgar hayaleti’’ anlamına gelirmiş.. Etimolojik yakınlıkların bir sihiri olarak da Lilith, ileride değineceğim üzere, gece hayaleti olarak sıklıkla bahsi geçecektir.
Barbara G. Wolker ise kelime kökenine başka bir yaklaşım sunuyor ve lilith ismini lotus anlamına gelen sümer babil kökenli ‘’lilıı’’ kelimesinden üretiyor. Böylece Lilith’i Hindistan ve Hindistan’ın Lotus tanrıçalarıyla ilişkilendiriyor.
Raphael Pati’ye göre ise Hint Tanrıçası Kali’de Lilith’in lakaplarından biridir. Hindistan’da lotus; verimliliğin, dişi yonisinin (cinsel organ) ve yeniden doğuşun olduğu kadar ruhsal saflığın sembolü olarak da görülür.
Akadça lil kökü ise, aşkın alemle olan irtibatı anlamına geliyor.
Elliada’ya göre; lil kökü hastalık getiren rüzgar ve şeytan olarak geçer.
Sankristçe lila ise aşkın, kudretin evrendeki yaratma eylemini gerçekleştirmek için başvurduğu dans anlamına gelir.
Yabancı araştırmacıların değinmediği bir kelime benzerliği ise şu şekilde:
Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş olan Leyli, geceye özgü, gece zamanı hatta en karanlık gece anlamlarında kullanılır.
Kuran ı Kerim’de ise Leyl suresi şöyle başlar: (Karanlığı ile etrafı) bürüyüp örttüğü zaman geceye, açılıp ağırdığı vakit gündüze, erkeği ve dişiyi yaratana yemin ederim ki (…) (Gece-gündüz, erkek-dişi metaforuna da yazının devamında tekrar değineceğiz)
Bu kelime kökenlerinden çıkan anlamlar, Lilith’i araştırmak için her biri anahtar niteliğindedir. Fırtına, rüzgar, gece, yeniden doğuş, rüzgar hayaleti, hastalık getiren rüzgar, dişi şeytan…
Lilith’e Dair İlk İzler
Lilith – ( Terakota, Sümer, Irak. M.ö 2300-2000 )
Bu kabartmadaki sembollerin, dönemin Sümer tanrıçası İnanna’yı işaret etmesinden kaynaklı, Campbell’de dahil bir çok arkeolog-araştırmacı buradaki tanrıçanın İnanna olabileceğini ifade ediyor.
Vera Zingsem ise, baykuşların tanrıçaya eşlik etmesinden kaynaklı Lilith olabileceğinin kanısında. Bu çizim ile olan anlatıyı incelediğimiz zaman dikkatimizi çeken sembollere bir göz atalım.
Başının üzerinde boynuzlu bir taç taşıması tanınmış bir tanrıça olduğunu ifade ediyor. Kutsama olarak düşünülen kaldırmış olduğu iki elinde; bir çok tanrıça tasvirinde karşımıza çıkan ve ‘’yaşam sembolü’’ olarak ifade edilen yaşam – ölüm – yaşam sonsuzluğunu anlatan, bu gücün tanrıçada olduğunu belirtilen iki halka tutuyor.
Bu halkalar mısır mezarlarında da sık sık görüldüğünden dolayı, aklıma yeraltına gönderilen Tanrıça’ları ve kocalarıyla birlikte ölüme gönderilen Sati’leri getiriyor. Mitolojide, yeraltına inen ölülerin yeniden doğumuna eşlik ve rehberlik etmesi için ‘’dişil’’in görevlendirildiğini bir çok örnek bulunmakta. (Not: Eğer bu konu ilginizi çektiyse Tanrıçalar ve Tanrıça’nın Dönüşümleri kitabını okumanızı tavsiye ederim. Bu kitap ile ilgili yazdığım inceleme yazıma ise şuradan ulaşabilirsiniz. )
Üzerinde olduğu iki aslan ise yine, bulunan bir çok tanrıça tasvirinin güç sembollerindendir. ( başka hayvanların aslanların yerini aldığı tasvirler olsa da ana benzerlikleri yırtıcı olmaları) Hindistan’da Mayayı, Anadolu’da Kibele’yi, aslanlı kapıda tapınılan Afrodit’i örnek gösterebiliriz.
Ormanın kralı aslanların Tanrıça’nın kanatları altında olduğunun bir çok tasvirde görebiliriz ve çok şey anlatırlar. Buraya kadarki semboller zaman ve mekan tanımaksızın Tanrıça’ya atfedilen özelliklerdir.
Baykuş ise Lilith’i çağrıştırıyor bana göre de. İlerideki metinlerde de göreceğimiz üzere baykuş Lilith’in eşlikçi sembollerindendir. Günümüzde uğursuzluk yahut ölüm habercisi olarak bildiğimiz baykuşlar aslında bilgiyi ve bilgeliği sembolize ederler.
Karanlıkta ustaca yönlerini bulmaları özellikleriyle de karanlıkla ilişkili olan bilinçaltı ve gölge yanları çağrıştırırlar. Ataerkil sistemin hakim güç olmaya başlamasından itibaren lanetlenip gözden düşürülen Tanrıça kültünün bu yazıdaki ilk örneği, karanlığın bilgeliğinin – tinsel doğumun – üzerinin uğursuzlukla örtülmesidir.
Son olarak, dikkat çeken bir ayrıntı tamamen çıplak olan figürün boynundaki kolye. Afroditte de görülen bu kolye Zingsem’e göre, büründükleri kişiliklerde aşk tanrıçası olmalarının yanında ölüm tanrıçası olabileceklerini de ifade eden bir ipucudur.
Bana göre ise, her ne kadar Afrodit’in zamanında aşk iyicil bir özellik olsa da, ne yazık ki Lilith bu yönüyle çoğunlukla azgın veya fahişe olarak anılmıştır.
Ölüm tanrıçalığı ise; kadim zamanlarda pek kutsal bir güç iken- ve insan olma yolcuğunun durakları olarak soyut değerlendirilirken – Lilith’e içi boş bir bebek katilliği kalmıştır. Özcümle, açtığımız her kapı bizi aynı yere çıkartacaktır : Lilith düşmüş Tanrıça’nın isim bulmuş halidir.
Yazılı Metinlerde Lilith
Lilit’in izini sürdüğümüz yazılı metinlerde sırası ile gidecek olursak, M.Ö 2000 sonlarında yazılan Sümer Yaradılış öyküsündeki ilgili Bölümü Muazzez İlmiye Çığ’ın çevirisiyle ‘’Gılgamış Destanı’nda Lilith’’i aşağıya aktarıyorum.
‘’Henüz hiçbir şeyin olmadığı bir zamanda Fırat nehri kenarında huluppu adında bir ağaç kök salmış. Gel zaman git zaman ağaç büyümüş fakat güney rüzgarı onu sallaya sallaya kökünden çıkarmış ve ağaç nehirde sürüklnmye başlamış. Onu gören Tanrıça İnanna hemen sürüklenen ağacı yakalamış, büyük bir sevinçle tanrıların bahçesi olan cennet bahçesine dikmiş. Bütün umudu ağacı kesip onun kerestesinden kendine bir taht ve bir yatak yapmakmış. Aradan zaman geçmiş, ağaç büyümüş, dallanıp budaklanmış, tam kesilme zamanı gelince, Tanrıça bir de ne görsün! Ağacın köküne koca bir yılan çöreklenmiş, gövdesine ( ki-skill-lil-la) lilith adlı bir cin yerleşmiş, tepesine de Anzu kuşu yuva yapmış. Ağacın bu durumda kesilmesi olanaksızmış. İnanna ağlayarak erkek kardeşi Utu’ya koşmuş. Ağacı o yaratıklardan kurtarması için rica etmiş. Ne yazık ki güneş tanrısı aldırış etmemiş buna. Onun üzerine kahraman Gılgamış’a başvurmuş tanrıça. O hemen kabul etmiş ricasını ve hemen ağır bir balta ile ağacı devirmiş. Üzerindekiler kaçışmış (…)’’
Başka bir çeviride ise ‘’karanlık bakire lilith’’ ifadesi kullanılıyor ve ağacın yıkıldığında karanlık ve ıssız yerlere kaçtığı bilgisi yer alıyor. Orijinal kelime ise ‘’lillake’’
Metinde bahsi geçen hullupu ağacı; Kadınların dallarından sepet, salgısında ilaç yaptığı Mısır’da, Asya’da, Antik Yunan’da ve Kelt uygarlığında Tanrıça tapımlarında kutsal sayılan söğüt ağacı. Yaşam ağacı olduğuna dair bilgiler de mevcut.
Anzu kuşu; İmdugud olarak da anılan, aslan başlı kartal gövdeli bir kuş. Kader tayin eden ve sözüne karşı gelinmeyen, bilgelik yönünden baykuşla imgesel bir örtüşümde olduğu bilinen ve hatta bir çok betimlemede baykuş olarak tarif edilen mitolojik bir hayvan.
Yılan ise; dönüşümün, yeniden doğumun, şifanın sembolü olarak bir çok mitte ve tanrıça simgelerinde yer almıştır. Yazının devamında göreceğimiz üzere Lilith bir çok defa yılan, baykuş ve ağaç ile bağıntılı simgelenmiştir.
Tam bu kısımda, Campbell’in karşılaştırmalı mitoloji araştırmalarının derlemesi olan Tanrıçalar ve Tanrıça’nın dönüşümükitabından esinlenerek, mitin okumasını yapacak olursam:
İlk insanların (bizim bildiğimiz) heykeller ve kabartmalar yoluyla bu çağa kadar iletmeyi başardıkları ilk inanç şekli, bütünleyici Tanrıçalar imiş. Yani; bereket veren, besleyen, doğuran bir Tanrıça aynı zamanda, dönüştüren, kaderi tayin eden, bilgelik sahibi, yok eden ve tinsel olarak yeniden doğuran, şifa veren konumundaymış.
Toplayıcı ve tarım toplumlarında doğayı, yaşayan, soluk alan bir yaratıcı olarak görmüşler ve dişil güç her şeyi kapsamış. Avcılık ve istilacılık olan tolumlarda ise güç fiziksel kuvvete döndüğü için, erkek ön plana çıkmış ve yaratıcıları erkleşmiş. İstila ettikleri toplumlardaki bütünleyici Tanrıçaların sıfatlarını o ya da bu yolla kendi tanrılarına geçirmeye başlamışlar.
Bunun ilk örneğini Tiamat mitinde gözlemleriz. Tiamat Babil mitolojisinde en eski Tanrıçadır. Ondan doğan çocuklar ise tanrıların ilk kuşağıdır.
Campbel şöyle yazar: Babil’in güneş ve gök tanrısı Marduk hükümdarlığı dönemine aittir. Marduk’un kadim denizin yaşlı tanrıçası Tiamat’ı yenmesi, dünyanın o bölgesinde bundan böyle evrensel doğa tanrıçası yerine siyaseten kabul edilmiş kabile tanrılarına sadakat gösterileceğini belirleyen olaydı’’.
Babil mitine göre, önceleri yenilmez olan ejderha tanrıça Tiamat, güneş tanrısı Marduk ile bir savaşa girer. Tiamat marduk’u yutacak iken Marduk bir şekilde Tiamatı’ı öldürür. İkiye biçer ve bedeninin üst kısmında göğü yaratır, alt kısmındaki kadim sulardan yer altı dünyasını, kanından ise insanları. ( Mithiş bir bingo ! Marduk farketmeden Ana tanrıçanın ölmüş bedeninden yine canlı bir dünya yaratıyor. Tiamat yeniden doğup dünyaya dönüşüyor.)
Bu hikayeyi anlattıktan sonra Campbel, güzden düşen tanrıça Tiamat’ın daha sonraları şeytan, iblis, cadı olarak anılmaya başlandığından bahsediyor. Tiamat’ın deniz ejderi ya da su canavarı olmasına ileride değineceğim.
Günümüzde popüler olan Sümer Tabletlerinde ise farklı bir versiyon bulunmakta. Çevirisi konusunda hala tartışmalar sürse de Tiamat’ın hikayesi, bir çok mit ile uyumlu durumda. Sümr tabletlerinin 2. tabletinde ayrıntılı olarak anlatılan efsane şu şekilde;
‘’Yukarıda ve aşağıda, tanrıların hiçbiri vücuda gelmemişti; hiçbirinin adı yoktu, kaderleri belirlenmemişti. Saz bitmemişti, bataklıklar ortaya çıkmamıştı. Yapayalnız hüküm sürüyordu boşlukta Apsu (güneş)’’ diye başlar ilgili bölüm.
Apsu, boşluğun derininden sular üstüne bir büyü yaparak Tiamatı kendine eş olarak çıkardı. Ardından Merkür Mars ve Venüs yaratıldı. Ve onlara bir mesken yaptı Tiamat ile Apsu. Zamanla bu göksel akrabalar birleşip gruplaştılar, ileri geri hareketleri ile Tiamat’ı rahatsız ettiler.
Tiamat da kendine 11 uydu doğurdu. İlk doğan Kingu’yu onların başına geçirdi. Böylece savaşın sinyalleri verilmiş oldu. Diğer tanrılar ( her bir yaratılana tanrı deniyor ) birbirlerine sordular. Kim Tiamat’a karşı gelecek? Hiçbiri kendi yörüngesinden çıkmaya, tiamat’ın karşısına geçemeye cesaret edemedi.
Başka bir güneş’in oğlu olan Nibiru göründü göklerde o sırada. Kendi doğduğu yerden ayrılan, Apsu’ya yaklaşan genç bir tanrı İdi Nibiru. Kendi yaratıcısının hediyesi olan yaşam tohumu ile birlite gelmişti yeni kaderine. Her bir tanrı Nibiru’yu görünce kendi yörüngesine çekmeye çalıştı.
Büyük bir ışıltısı ve çekiciliği olan Nibiru hiçbirinin yörüngesine girmedi, bilakis onlar zamanla Nibiru’nun yörüngesine girdiler. Ve bu güçlü tanrıyı Tiamat’ın karşısına çıkarmaya niyetlendiler. Şartlar öne sürüldü anlaşmalar yapıldı. Tiamat ile Nibiru karşı karşıya idi.
Tanrılar Nibiru’ya rüzgarlar ve ateşler armağan ettiler Tiamat’a karşı güç için. (rüzgar, ateş yine ana semboller). Nibiru Tiamat’ın yürüngesine doğru yol aldı ve karşı karşıya geldiler. Çok güçlü bir çatışma başladı. Sonlara doğru Nibiru’nun rüzgarları Tiamat’ın gövdesine saldırdı ve Tiamat’ın ağzı açıldı.
Nibiru açık delikten bir ok fırlattı ve Tiamat’ın rahmini yardı, yaşam gücünü söndürdü. Ardından Tiamat’ın bedenini parçaladı ve altın damarlarına hayran kaldı. Bedeninin alt kısmından dövülmüş bileziği oluşturdu. Bedeninin üst kısmında ise yaralarından hala yaşam suları akmakta idi. Nibiru kendi yaratıcsından hediye olan yaşam tohumunu hatırladı. Tiamat’ı iki parçaya böldüğünde onun bedenine karışmış olmalıydı bu tohumlar.
Nibiru tohumları hatırlayınca, Apsu’ya şöyle söyledi: ‘’Isıtan ışınlarınla onun yaralarına şifa ver. Kırılan parça yeniden hayat bulsun, ailende kız evladın olsun. İzin verde sular tek yere toplansın, sağlam zemin belirsin.’’
Apsu dedi ki; ‘’Ona sağlam zemin diyelim, bundan böyle kitab-ı mukaddes olarak biline. Dönmesiyle oluşsun gün ve gece, gündüzleyin ona şifalı ışınlarımdan göndereyim. Kingu’da gece yaratığı ola, görev vereyim ki geceleri ışık saçarak Dünya’nın yoldaşı sonsuza dek Ay ola’’
2.tablet ‘de çok daha detaylı anlatımı özet olarak aktardığım anlatıda yine Tiamat’tan dünya oluşuyor. İlk çocuğu kingu ise yörüngesindeki ay oluyor.
Tiamat Bazı sümerologlara göre hayat tanrıçasıdır. Ti ise kaburga kemiği anlamın gelir. Onun özel tedavi alanı kaburgalardır. Enki yasak çiçeklerden yemiş ve bu sebeple Ninhursag tarafından lanetlenmişti. Ninhursag onu iyileştirmek için diğer tanrılar tarafından ikna edilir. Ninhursag, Enki’yi iyileştirmek için Tiamat’ı yaratır.
Burada dikkat çeken iki durum vardır: birincisi yine Tanrıça tanrıların dünyasına ikincilliğe düşürülmüştür, ikinci ise kaburga kemiği ve yasak çiçek.
Ataerlik düzenin hakim olmaya başlamasıyla kötücülleştirilen kadim denizin yaşlı tanrıçası Tiamat’tan bakın sonralarda nasıl bahsediliyor:
‘’Şeytan çocuklarından kurduğu orduyla kozmosu yok etmek ve kaosu geri getirmek isteyen Tanrıça, kabartmalarda kartal kafalı, kanatlı, pençeli bir deniz yılanı olarak betimlenmiştir. Böyle bir tasvir, antik dönemde Tiamat’ın korkunç güce sahip dişi bir iblis olarak bilindiğini gösterir.’’
Bu ifade ile Lilith arasında ne kadar çok benzerlik var yazının devamında göreceğiz. İblis çocuklar doğurup tüm insanlığa düşman olan, denizlerde yaşayan düşmüş tanrıçalar.
Tarihsel olarak Tiamat’ın gözden düşmesinin ardından yazılan Gılgamış Destanı’nda, İnanna ve Lilith’e bir de bu gözden bakalım. Yaşam ağacına sahip olan İnanna, bir dönem Tiamat gibi bütüncül bir tanrıça iken, bu destanda güneş tanrısı olan bir abisi vardır ( burada sıfatlar bölündü bile ) ve İnanna ondan yardım isteyecek konumdadır.
Bütün dünyaya gücü yeten İnanna, kendi özel işini bile beceremediği için iki erkekten yardım ister. Üstelik diğer yardım istediği ise aşık olduğu Gılgamış’tır. İnanna, Hullupu ağacında olan – ve aslında kendi sıfatları olan- yılan, anzuk kuşu ve Lilith’den kurtulmak ister ve kahramanımız Gılgamış ağacı kesip hepsini kaçırır.
İnanna, kendi isteği ile sıfatlarından vazgeçip erkeğin güvenli kollarına girer. Bu sıfatlar da zaten artık kötücüldür. Ve sanırım araştırmacılar bu yüzden Lilith’e İnanna/ İştar’ın kötü tarafı diyorlar. Yazının devamında daha net göreceğimiz üzere, önceleri kutsal sayılan yılan ve baykuş bundan böyle lanetlenmiştir.
Lilith As Goddes kitabında McDonald şöyle söylüyor: Bütün yüce me’lerin kraliçesi… ‘’Kullab’ın geniş caddelerinde çiftleşmeye teşfik eden ve yeraltına dünyasına inişi ile caddelerde erkeklerin kızları gebe bırakmadığı’’ ibareleriyle yüceltilen İnanna’nın bütün nitelikleri Lililth’e devredeilir. Böylelikle o kadim dönemlerde bilinen kötülük yönüyle Tanrıça İnanna’nın negatif niteliğine bürünen versiyonu haline gelir.’’ ( Burada bahsedilen şeyi merak ettiyseniz Tapınak Fahişeleri’ni araştırabilirsiniz. Konu ile her ne kadar ilgili olsa da ben bu yazıda değinmeyeceğim. İnanna’yı yazarsam orada mutlaka yeri olacaktır.)
Yani; İnanna’nın yılan ve baykuş ile simgelenen ve bir de aşk, cinsellik yönleri lanetlenmiş halde Lilith’e atfedilir.
Çok tanrılı dinler ve mitlerde adım adım dönüşümü izleyebileceğiniz Tanrıçalar ve Tanrıça’nın Dönüşümü’nü okumanız tarihin nasıl bir düzene evrildiğini anlamanız açısından ve tek tanrılı dinler ile kutsal kitapları farklı bir açıdan incelmeniz açısından çok faydalı olacaktır.
Mitleri ulaşabildiğimiz ilk örneklerini incelemeden şimdiyi ve ikincil durumdaki kadın’ı ve ikincil olmayı reddederse ki halini (!) tam olarak algılayamayacağız sanırım. Ve aslında lilith ( her kültürde farklı bir isimle ) tanrıçalar tarihinin bir kırılma noktası. Tanrıça’nın düşmesinin isim bulmuş hali.
Kutsal kitaplardaki meşhur yaradılış mitlerini incelemeye başlayalım.
Resim buraya gelecek
Tablo: Hugo Van Der Goes Günaha Düşüş
Tevrat’ta Lilith
Tevrat’ın M.Ö 1300 yıllarında Musa peygamber aracılığı ile insanlığa indirildiği bilgisiyle, Sümerlerin ardından bakacağımız kaynaklar Tevrat etrafında olacak. Bu bilgiyle diyebiliriz ki artık Kutsal kitap dinlerine giriş yapmış bulunuyoruz.
Tek Tanrılı dinlere giriş yaparkenki bir anda sertleşen üslüp ve tamamıyla düşmüş Tanrıça’yı hep birlikte gözlemleyeceğiz .
Kuran’dan önceki kutsal kitaplar Kuran gibi tek parçadan oluşmuyorlar. Fakat bunun ayrıntısına girmeden, genel kabul görmüş şekli ile Musa’ya inen eski ahit, İsa’ya inene yeni ahit diyeceğim.
Musa’nın 40’ın üzerinde kitabı olduğu söylenir. Bunların ilk beşi 2. Yüzyılda Yunan çevirisi ile Batı’ya yayılan Tevrat’ı oluşturur. Tevrat ise kendi içinde 3 bölümden oluşur ve eski ahit’in ilk bölümüdür. Tekvin ise Tevrat’ın ilk bölümüdür. Yaratılış kitabı olarak da geçen bu bölüm bize yetecektir. Bu bilgilerin ışığında eski ahiti biraz inceleyelim.
Book of Genessis olarak araştımalarını yaparsanız göreceğiniz üzere, Genesis’te Tanrı’nın 6 günde dünyayı yaratıp 7. günde dinlendiği meşhur hikaye anlatılır. Aşağıya konu ile ilgili bölümleri sıralayacağım:
Tevrat’ta Lilith
Genesis 1
Gn 1: 26-31: Tanrı, “Kendi suretimizde, kendimize benzer insan yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.” Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı’nın suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı. Onları kutsayarak, “Verimli olun, çoğalın” dedi, “Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun. İşte yeryüzünde tohum veren her otu, tohumu meyvesinde bulunan her meyve ağacını size veriyorum. Bunlar size yiyecek olacak. Yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara, sürüngenlere – soluk alıp veren bütün hayvanlara– yiyecek olarak yeşil otları veriyorum.” Ve öyle oldu. Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve altıncı gün oluştu.
Genesis 2
Gn2: 6-9: “Yerden yükselen buhar” ya da “Yerden çıkan su kaynakları” bütün toprakları suluyordu. RAB Tanrı Adem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu. RAB Tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem’i oraya koydu. Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı.
Gn2: 15-23: RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem’i oraya koydu. Ona, “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu, “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”
Sonra, “Adem’in yalnız kalması iyi değil” dedi, “Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.” RAB Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümünü topraktan yaratmıştı. Onlara ne ad vereceğini görmek için hepsini Adem’e getirdi.
Adem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı. Adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu. Ama kendisi için uygun bir yardımcı bulunmadı. RAB Tanrı Adem’e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Adem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi.
Adem, “İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, Etimden alınmış ettir” dedi, “Ona ‘Kadın İbranice kadın (İşşa) sözcüğü adam (İş) sözcüğünden türemiştir.’ denilecek, Çünkü o adamdan alındı.”
Buraya kadarki olan iki bölümdeki birbirinden farklı hikayeler yüzyıllar içinde oluşmuştur. Yaratılış’ın ilk hikayesindeki Adem ile aynı topraktan yaratılan eş ile ikinci hikayesindeki kaburga kemiğinden yaratılan eş aynı kadın mı?
Yoksa ilkinde yaratılan kadın sözü geçmese de Lilith mi ? Bu hikayeyi yazının devamında Musevilerin başka kaynaklarından dinleyeceğiz zaten. Fakat burada incelediğimiz şey bazı araştırmacılara göre, Museviliğin ana kitabı olan Tevrat’taki sözü edilmeyen ‘’hayalet Lilith’’ in ispatıdır.
Üçüncü bölümde ise Adem ile Havva’nın Cennetten kovulma hikayesini anlatır.
Genesis 3
Gn 3: 1-23: RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu.
Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı, Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.”
Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”
Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.
Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. RAB Tanrı Adem’e, “Neredesin?” diye seslendi.
Adem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi.
RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?”
Adem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı.
RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu.
Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.
Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, “Bu yaptığından ötürü Bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın” dedi, “Karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin. Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, Sen onun topuğuna saldıracaksın.”
İşte bütün hikaye Yaratılışın öyküsü Tekvin’de böyle anlatılır.Tevratta Lilith ayetleri ni merak edenler için diğer mitlerle olan benzerlikleri , isimsiz bir işaret olarak görülebilir. Yılan artık resmen lanetlenmiştir. Ve sümer yaradılış destanındaki benzerlikler ilgi çekicidir. Bütün kaynaklardaki ilgili bölümleri incelediktan sonra, sembollere tek tek deyineceğim.
Eski ahitin üç ana bölümünden ikincisi olan Yaşeya (işaya) ‘ da geleceğin tasvirlerinde rastlarız Lilith’e.
İşaya bab 34 ( Jes 34: 9-15) : Ve Edom vadileri zifte, toprakları kükürte dönecek. Gece gündüz sönmeyecek, dumanı çağlar boyu tütecek. Nesiller boyu kavrulacak, içinden sonsuza dek kimse geçmeyecek. Orada baykuş ve karga oturacak. Saraylarında dikenler, hisarlarında ısırganlar bitecek. Gece canavarı (bazı kaynaklar burada direkt Lilit kelimesini kullanır ) oraya yerleşecek ve kendisi için sessiz bir kaçış yeri bulacak. Ok yılanı (yabani bölgenin sahibesi olarak da çeviriler var ) yuvasını yapmıştır oraya, yumurtalarını bırakır ve kuluçkaya yatar.
Bu gelecek distopyasında da karşımıza yine baykuş, yılan ve Lilith çıkıyor. Bu babda ise benim aklıma Sümerlerin yaratılış destanı getiriyor yine. Huluppu ağacından kovulan Lilith’in ıssız yerlere uçması olayı. Tanrıça’nın yılan ve baykuş ile olan bağının Lilith simgesi ile uçup gitmesi. Ve gördüğümüz üzere burada çizilen tablo çok karanlık. Ancak kötücül bir varlığı anlatmak için yazılmış olmalı.
Şimdi ise, Lilith’in artık sadece isim olarak değil, bir kimliğe büründürüldüğü kaynakları inceleyim.
Ben Sira Alfabesinde Lilith
Ben Sira Alfabesi ile 7-10.yy’da yazılmış olduğu düşünülen anonim metinde Ben Sira isimli bir büyücünün, Nebuchadnezzar isminde bir kralın sorularına verdiği cevaplardan oluşur. İlgili bölüm ise Kralın hasta olan çocuğunu ölümden kurtarmak için yaptığı tılsımın içinde yer alan melek tasvirlerinin (senoy, sensenoy, semangelof ) hikayesini krala anlatmasıyla ortaya çıkar.
İbranice’den tam çeviri şu şekildedir;
Bu melekler tıptan sorumlu melekler. Tanrı ilk insanı yarattığında şöyle konuştu; ‘’İnsanın yalnız olması iyi bir şey değil’’ Ve ona topraktan bir eş yarattı. Ona benzeyen, adı lilith olan. Kısa süre sonra birbiriyle kavga etmeye başladır. Kadın erkeğe: Ben senin altında yatmak istemiyorum. Ve erkek: Ben senin altında değil üstünde yatmak istiyorum. Çünkü sen altta olmayı hakediyorsun ve ben üstün olmayı hakediyorum.
Kadın: Eşitiz, çünkü ikimizde topraktan yaratıldık. (…) Birbirlerini anlamayı reddettiler. Lilith tanrının özel ismini (buraya da sonra değineceğim) telafuz etti ve dünyanın göğüne doğru yükseldi. Adem yaratıcısına seslendi: (…) Bana verdiğin kadın benden kaçtı (…). Tanrı Lilith’in peşinden senoy, sensenoy, semangelof isimli üç melek gönderdi.
Şöyle konuştu: Geri dönmek istediği takdirde tamam, ama istemezse her gün yüz oğlunun ölümüne şahit olmayı göze almalıdır.
Melekler kadını bir gün Mısırlıların boğulacağı büyük suların altında bulup tanrının sözlerini ilettiler. Ama o geri dönmek istemedi. Seni denizde boğacağız dediler.
Kadın: Beni rahat bırakın ; çünkü ben çocukları zayıf düşürmekten başka bir işe yaramam. Erkek çocukları doğumlarından 8.günlerine, kız çocuklarını ise doğumlarından 20.günlerine kadar üzerlerinde hakimiyetim var. (…)
Böylece kadın günbe gün şeytanlarından 100 tanesinin ölmesini göze aldı. Yaşayan ve varolan Tanrı’nın üzerine yemin ederim ki sizin isimlerinizi veya suretlerinizi bir muskada görüğüm takdirde o çocuğun üzerinde hak iddia etmeyeceğim.
Buna göre her gün yüz iblis yok oluyor ve aynı nedenle küçük çocukların muskalarına meleklerin isimlerini yazıyoruz. Lilith onların isimlerini görünce hatırlıyor ve yemin ettiği gibi çocuklar iyileşiyor.
Bu anlatıda, artık günümüzde bilinen Lilith efsanesi şekilleniyor. Eden lilith bağlantısı gün yüzüne çıkıyor. Adem ile birlikte ya da ondan hemen sonra aynı malzemeyle yaratılan Lilith, eşitlik istiyor. Tanrıdan ‘da bu konuda yüz bulamayınca, aden’den göğe süzülüyor.
Demek ki diğer tanrıçalarda olduğu gibi onun da kanatları var. Lilith özgürlüğe uçuyor. Peki metinde bahsedilen iblis çocukları kimden ? Burada da diğer mitolojik efsanelerden yararlandığımızda karşımıza Kızıldeniz’in şeytanlarının (iblislerinin) kralı Samael çıkıyor.
Samael’in etimolojik kökeni ise şu şeklide: İbranice, Tanrı’nın zehiri olarak geçer. Semm: yılan, tüm tehlikeli sürüngenleri kapsayan bir isim , samme: zehir, yel: rüzgar. Burada aklıma bir de samyeli geliyor. Samyeli, çölden esen sıcak rüzgar anlamına gelir ve hastalık taşıdığı bilgisi vardır.
Hastalık getiren rüzgar ile Lilith kelimesinin bağıntısını hatırlıyoruz. Ve tabii yine karşımıza yılan çıkıyor. Samme’nin kökeni arapça. Bir de burada İbn’i Abbas’ın bir duası dikkat çekiyor: ‘’Allahım her türlü şeytandan, sürüngenden ve yılandan sana sığınırım.’’ Şeytan ve sürüngenler aynı duada. Cennet’te lanetlenenler yani. Tanrıçaları tarihe gömen ataerkilin de lanetledikleri aynı zamanda.
Samael ile ilgili olarak yeri gelmişken yazının devamında değineceğim Kabbala mistisizminden bir metin paylaşacağım
Sohar 1: 148 A : Gizemler içerisinde bir gizem kralığı : Geburah’ın (tanrının cezalandırıcı yönü ) güç parlamalarından,şarabın toprağından, evli bir tohum çıkar. Bunun içinde erkek ve dişi özellikleri vardır. Bunlar güller kadar kırmızıdır ve değişik yönlere ve yollara dağılırlar. Erkek olanın adı Samael’dir, eşi Lilith ise hep onun içinde bir yerlerdedir. Kutsal olanın tarafında nasıl ise, öbür (kötü) tarafta da erkek ve dişi iç içedir. Samamel’in karısının adı yılandır, fahişedir, etin sonudur, günlerin bitişidir.’’
Erkek ile dişinin aynı vücutta varolması hakkında yazının devamında bir bilgi paylaşımı daha yapacağım.
Bu hikayedeki başka dikkat çeken nokta ise Lilit’in her gün 100 iblis çocuğunun öldürülmesi ve Lilith’inde adem soyununun bebeklerini öldüreceğini söylemesi. Şimdi de bebek katili olan Lilith’e benzer başka mitolojik kahramanlara bakalım:
Mezopotamya mitinde yeni doğan bebekleri öldüren dişi şeytan Lamaştu
Yunan mitolojisinde, Zeus ile ilişkisini öğrenen Hera’nın çocuklarını elinden alınca kötü bir ruha dönüşen Lamia.
Arap efsanelerinde, yeni doğan bebekleri kaçırıp öldüren cin Ümmü Sübyan
Türk-şaman-pagan mitolojisinde, lohusa kadınları ve yeni doğan bebekleri hastalandırıp öldürmeye çalışan Alkarısı-Alkızı.
İnanıldığı dönemler ve bölgeler farklı olsa da genel hatları itibariyle aynı olan çocuk katili dişiler. Burada bana göre önemli olan nokta, iyicil Havva soyunun kötücül Lilith ve türevlerinin efsaneleriyle kendi Lilith taraflarına karşı nefret, korku, iğrenme duymaları olasılığı oldu.
Başka bir versiyonu olan kocalarını baştan çıkaran Lilith ( yazının devamında değineceğim ) ile de iyice pekişen nefret, günümüz kadınlarının kendilerini ve birbirlerini yargılamalarının başlangıcı olabilir mi ? Zıt iki kutup olarak bağımlı ve iyicil Havva ve özgür ama kötücül Lilith. Hem birbirimizi hem kendimizi hazmedemememiz ve illa ki bir taraf seçme hissimizin kaynağı Adem’in iki karısı olabilir mi ?
Küçük bir soru daha. Lilith’in Allah’ın isimlerinden birini söylerek cenneten kaçması durumu. Lililth kimsenin bilmediği bu gizli ismi nereden biliyordu ? Ve bu isim ne olabilir ?
Benim aklıma burada, Lilith’in yılan olarak geri dönmesi üzerine Arapça’da yılan kelimesi geliyor. Hayye. Bu kelime uzun yaşayan anlamında da kullanılıyor. El-hayy ise Allah’ın isimlerinden biri. Ölümsüz, her zaman diri olan anlamında. Ve Lilith, bütün tazvirlerde genç ve çekici, ve Adem dünyaya ölümlü olarak gönderilse de Lilith ölümsüz olarak tekinsiz yerlerde gezmeye devam ediyor. Bu konuda sizin de aklınıza gelen şeyler varsa lütfen bana yazın.
Sohar’da Lilith
Şimdi ise Yahudi- musevi kültüründeki dini motifleri görmek adına, Zohar’ı inceleyelim. Zohar veya Sohar, Kabbala’nın 13. Yüzyılda kitaplaştırılmış hali. Kabbala İbranice gelenek anlamına geliyormuş. Kaynaklarda Tevrat’ın mistik yorumu, yahudi mistisizmi olarak da geçen bu öğreti, Musa peygamberin tanrıdan aldığı gizli bilgileri içerdiği söyleniyor.
Buradan sonrası Lilith’in halk arasında nasıl anıldığını görmek için önemli. Aşağıya ilgili bölümleri sıralayacağım. İlk olarak Lilith’i tanıtım fragmanı gibi olan bölümden başlıyorum.
Zohar Sitrei Torah 1:14 7B-148B:
Kendini her çeşit mücevherlerle süsler,
Tıpkı erkekleri aldatmak için köşe başında bekleyip poz veren fahişe gibi
Ona yaklaşan aptalı yakalar ve öper
Şarabın tortularını, engereğin (bir yılan çeşidi) zehirlerini döker.
Bunu içtiği anda onun peşinden sürüklenir
Gerçeğin yolundan dışarı sürüklenir
Aptalın önünde şıkırdattığı süslerini çıkartır
Erkeği aldatmak için takıp takıştırdıklarını
Bir gül kadar kırmızı ve süslenmiş saçlarından
Kulaklarından sarkan altın süsünden.
Yatağı mısırdan gelmiş ipek kumaşlarla kaplıdır
Boynunda doğunun mücevherleri vardır
Dudakları ayrılmış ne güzel bir tuzaktır.
Dili kılıç gibidiri kelimeleri yağ gibi kaygan
Güzel dudakları gül kırmızısı
Dünya’nın en tatlı şeyleri kadar tatlı.
Ve erkekleri en beklemedikleri zamanda boşaltarak
Yaptığı zinalardan kızışır.
İlk defa Lilit’in nasıl göründüğüne dair betimelemeler bulunan bu metinde, zavallı erkekleri şehvet ile kandıran ve onların orgazm olmasına neden bir Lililth var karşımızda. Erkeklerin neden orgazm olmalarını sağladığını da yazının devamında öğreneceğiz.
Şimdilik Lilith’in gül kırmızısı, kızıl saçlarına dikkat edelim. Günümüzde de halen devam eden kızıl saçlı kadın algısının başlangıcı gibi sanki. Dizilerde, filmlerde izlediğimiz cadıların veya kötü karakterlerin de saçları hep kızıl değil mi ?
Hristiyanlıkta cadı avlarının yaşandığı 15 ve 16. Yüzyıllarda Lilith, kadın suratlı ve yılan vücutlu baştan çıkarıcı olarak ikonografide yerini alır. Cadı düşmanlığı döneminde de resmedilen cadı kızıl saçlı, baştan çıkarıcı bir büyücüdür.
Tiamat’tan beri gelen Tanrıçayı yıkıp Tanrı’yı kutsama durumu, sonrasında Tanrıça’yı cadı, iblis olarak göstermek belki bir ülke nüfusundan daha fazla kadının ölümüne sebep olmuştur. 14- 15. yy’larda cadı avının yoğun gerçekleştiği bölgelerden biri olan Trier’de 9 milyon kadının öldüğünü belirten kaynaklar mevcut.
Zohar’a devam ederken; Yahudi toplum kanunlarının nasıl olması gerektiğini, efsaneleri anlatan dini metinlerden oluşan talmud lilith i nasıl anlatmış, ona da değinelim.
Erubin 100 b: Lilith’in uzun saçları vardır.
Nidda 24 b: Lilith insan görünümünde bir demonesttir (iblis) ama kanatları da vardır.
b.Shabbat 151 b: Herkes evde yalnız uyumamaya çalışmalıdır. Çünkü kim evde yalnız uyursa Lilith ona hakim olur.
Burada kızıl saçlara bir de uzun olduğu bilgisi eklendi. İblis ifadesine daha önce de rastlamıştık. Birde yalnız olan erkeklere bir uyarı söz konusu. Bakın yine Zohar’da bu konu defalarca anlatılıyor.
Zohar 19:b : Lilith geceleri etrafta dolaşır ve insan erkelerini taciz ederek onların kendilerini kirletmelerine sebep olur. O ne zaman evde yalnız uyuyan birini görse, önce etrafında dolaşır, sonra yapışarak arzu uyandırır. Ve bunların hepsi ayın küçülmesi yüzünden olur (?)
Bacharac Emeg Ha- Melekh, 84 : Lilith’in -yüce tanrı bizi korusun- çocuklar üzerinde de hükmü vardır. Kim ki karısı ile mum ışığında ya da karısı çıplak iken sevişsin (… )
Zohar 3:76b 77a : 130 yıl Adem karısı Havva ile sevişmedi. Kabil Habil’i öldürdükten sonra karısı ile olmak istemedi. Haham Yase der ki; ölüm onun ve dünya üzerine geldikten sonra o ‘’ben korku için mi çocuk yapacağım ‘’ dedi. Ama iki dişi spirit(ruh) onunla sevişip çocuk doğurdular.
Talmad Erubin 18b – B. Er. 18-b : Cennetten atıldıktan sonraki yıllarda, Adem Havva’dan ayrı kaldığı yıllarda bir sürü cin ve demon babası oldu. Adem dünyaya ölümü getirdiğini anlayınca çok dindar oldu ve 130 yıl kadar karısından ayrı kalıp perhiz (cinsel) yaptı, incir yaprağı ile örtündü. Islak rüyalar görünce de kötü cinlerin babası oldu.
Erubin 18b: Haham Jeremia ben Eleazar “İlk insan olan Âdem Havva’dan ayrıldığı o yıllarda (bahçeden kovulduktan sonra) gulyabanilerin, iblislerin ve Lilin’in babası oldu dedi. Haham Meir ise Âdem çok dindar ve dünyaya ölüm gelmesine neden olduğunu bulan ilk insan 130 yıl oruç tuttu, 130 yıl karısından ayrı kaldı ve 130 yıl incir yaprakları giydi. Burada bahsedilen kötü ruhların babası olma ıslak rüyaların sonucu ortaya çıktı”
Adem’e yalnız gecelerde gelen iki dişi ruhun Lilith ile Naamah ( Lilithin kızı veya kızkardeşi olduğu söylenir ) olduğunu söyleyen araştırmacılar var. Yukarıda ismi geçen Lilin ise Lilith’in çoğul halidir.
Adem yalnızken, geceleri uykusunda yanına gidip, iblis çocukların doğmasına sebep olan spermler bırakmış anlaşılan. ‘’Lilith’in soyundan gelenler’’ algısı buradan çıkmış olabilir. Lilith’in çocukları ile ilgi bilgi ise yine talmud lilith metinlerinde yer alıyor.
Talmud, Baba Bathra 73a: “Rabbah şöyle dedi: Lilith oğlu Hormin’in Mahuza duvarının korkuluklarında koşuşturduğunu gördüm ve at sırtında dörtnala fırlayan bir sürücü, onu geçemedi.”
Lilith’den korunmak için bir yöntemden bahseden bir kabba metini şu şekilde:
Zohar 3:19 a : Lilith’e karşı çare şudur. Bir adam karısı ile beraber olacağı zaman aklını sadece Efendi’nin kutsallığına vermeli ve şunu demelidir:
‘’Sen kadifeye sarılı olan
Sen göründün
Gelme de gitme de
Ne sen, ne seninkiler
Git, git !
Deniz köpürüyor, dalgalar seni çağırıyor
Ben Tanrı’ya yapıştım, kendimi kral’ın kutsallığına sardım’’
Bunları söyledikten sonra kendini ve eşinin başını bir saat örtüp beklemeli ve işleri bitince de yatağın çevresine temiz su serpmelidir.
Ay – kadın – Tanrıça ilişkisine Zohar’ın ilginç bir bakış açısı var.
Zohar 1, 20a: Tanrı iki büyük ışık yarattı. Her iki ışık da aynı saygınlıkla göğe yükseldi. Dişi ay kendini erkek güneş ile pek de rahat hissetmedi. Ve aslında her biri, diğeri tarafından kendini bastırılmış hissetti. Dişi ay şöyle konuştu; ‘’ Nerede otladığını söyle bana’’. Erkek güneş konuştu; ‘’ Öğle vakti nerede yatıyorsun’’
‘’Küçük bir mum, öğle vakti nasıl parlayabilir’’ diye konuştu bunun üzerine Tanrı Ay’a. ‘’Git ve zayıfla!’’ Dişi Ay kendini hakarete uğramış hissetti ve şöyle konuştu ‘’neden örtünecekmişim’’ O zaman Tanrı şöyle söyledi ‘’O zaman sürünün izlerini izle ve yolunu takip etmeye devam et.’’
Bunun üzerine dişi ay zayıfladı ki daha aşağıda bulunanlara liderlik edebilsin. Ozamandan beri onun kendi ışığı yoktur, ışığını erkek güneşten alır. En başta her ikisi de aynı basamaktaydılar fakat daha sonra dişi ay hala hükmetse de ervreleri arasında zayıfladı.
Dişi ay erkek güneş ile beraber olduğunda parlamaktadı, fakat erkek güneşten ayrıldığında ve kendi yaratıklarının bakımıyla görevlendirildiği andan itibaren kendi konumunu ve ışığını azalttı. Yara izinin sağlığı açısından o izi kapatmak için kabuk üstüne kabuk yaratıldı’’
Zohar 1, 19b: Ezeli ışık geri alındıktan sonra ‘’ yara için bir kabuk yaratıldı, bir k’lifah. Bu kabuk (kötülüğün kabuğu, insanların günahlarının dış bedini bir kabuk gibi sarması) ve yani k’lifah genişledi ve Lilith olan bir başkasını üretti.
Zohar 1,20b: Her iki ışığın da hükmetmesi hakça ve doğrudur. Büyük olanı gündüz ve daha küçük olanu gece boyunca. Böylece günün bölümü erkeklere aittir ve gecenin bölümleri de dişilere…’’
Ay –gece- kadın (dişil) ilişkilendirilmesi mevcut yine.
Erkek Güneş ile dişi Ay. Aynı saygınlıkta iken, Tanrı’nın dişi Ay’a git zayıfla demesi. Ay’ın kendi yaratıklarına(ki bunlar galiba dünyadaki insan ırkı) bakma görevi için güneşin üstünlüğünü kabul edip güneşten ışık almaya başlaması. Zayıflaması. Adem-Lilith –Havva’nın başka bir metafor ile yansımış hali gibi duruyor.
Diğer metinler hakkına konuşacak olursak, birincisi; cinsellik, orgazm kadın için zaten söz konusu olmadığı gibi erkek için de sakınması gereken bir eylem. Ancak üremek için gerçekleştirilmesi gerektiği sonucunu çıkardığım cinsel birleşme veya orgazm, tarif edildiği şekilde yapılmazsa Lilith hiçbir spermi ziyan etmeden iblis çocuklar doğurmakta kullanıyor.
Her kutsal kitapta ve öğretide olduğu gibi seslenen kişi erkeğe sesleniyor. Yalnız uyumamasını, geceleri ıslak rüyalar görmemesi hele ki uyanıkken mastürbasyon kesinlikle yapmamamasını, eylemi yalnızca mekanik bir dölleme olarak icra etmesini tembihliyor.
Eylemin bu halinde de kadının çıplak olmaması gerektiği, eylemin karanlıkta- üstü örtülü yapılması gerektiği şekline uyarılar mevcut. Sistemin orgazmdan ve cinsel hazdan bu kadar korkmasının sebebi ne olabilir aceba ? Bireysel veya cinsel birleşme ile yaşanan orgazm ve hazzın kişide yarattığı anlık ‘’zihin durması’’ ile bir ilgisi olabilir mi.
İç doğasını hissedebileceği nadir anlardan birinin olması ile ? Burada aklıma oksitosin hormonu geliyor. Bu hormon cinsel aktivitenin dışında, kadınlarda doğum ve sonrasında bebek ile bağ kurma sırasında da beyin tarafından sıkça salınırken, erkeklerde cinsel eylem, orgazm sırasında salınıyor.
Dokunma sarılma gibi fiziksel temasta uyarılan hormon kişinin duygu durumunu oldukça etkiliyor ve erkekler bundan genellikle sadece cinsel ilişki sırasında yararlanabiliyor. Yaratılışımızın ayarlarında bulunan bu tuşa basılmasından neden ısrarla kaçınılması tembihleniyor ? Gönüllü, istekli ve özgür bir cinsel birleşme sırasında oluşan bir güç mü bu sistemi rahatsız ediyor ?
Zohar’dan vereceğim son metinler ise, Lilith’in ateş ile bağlantısıyla ilgili olacak. Yaratılış hikayesinin başka bir versiyonu olan bu metinlerde çerubimlere dikkat ediniz. İleride ise İslam inanıncında ateş ile cinlerin ve şeytanın bağlantısı göreceğiz.
Sohar 1, 19b: Lilith yaratıldığında küçük suratlara (çerubim) ulaşıncaya kadar ortalarda dolaştı. Onların yanında kalmak ve onlar gibi bir görünüşe sahip olmak istiyordu. Ayrıca onlardan uzaklaştırılmaktan hiç hoşnut değildi. Fakat efendi – adı kutsanmış olsun- onu aldı ve aşağı gönderdi. Daha sonra Adem’i yarattı ve ona bir eş verdi. Lilith, Havva’yı onun yanına yapışmış halde gördüğünde Adem’in endamı ona cennetsel güzellikleri hatırlattı ve bulunduğu yerden uçarak küçük suratlara tekrar ulaşmaya çalıştı. Fakat cennetin kapı bekçileri buna izin vermediler. Efendi – ismi kutsanmış olan- kızarak onu Adem ile karısının ilk günahı işledikleri ana kadar denizin derinliklerine sürdü. Daha sonra her şeye kadir olan Efendi, onu denizin derinliklerinde yukarı doğru çıkararak bütün çocukları, insanoğlunun ürettiği ‘’küçük suratları’’ babalarının işlediği günahlardan dolayı cezalandırma gücü verdi. Lilith, dünyada bir aşağı bir yukarı dolaşmaya başladı. Dünyevi cennetin kapılarına yaklaştı ve orada kapının yanına oturdu. İnsanın günah işlediğini gösteren alevler içerisindeki kılıç, daireler çizdiğinde Lilith gözden kaybolarak dünya üzerinde dolaşır ve cezalandırılması gereken çocukları bulup onları işkence ederek öldürür’’
Zohar 3, 109b: (…) O belirli günde bilinen ağaçla ilgili görev alırlar. Ve ilk günahı işleyen bir kadın olduğu için, erkeğin ona hakim olmasına karar verilir. O zamandan beri ne zaman insanlar Tanrı önünde günaha girerlerse Lilith, büyük mahkeme tarafından günahkarlara hükmetmekle görevlendirilir. O kadın(lar) şimşekler çıkan alev(ler) diye anılır (lar)
Zohar 1, 148 a: Gizemler içerisinde bir gizem krallığı: Geburah’ın (Tanrı’nın cezalandırıcı yönü) güç parlamalarından, şarabın toprağından, evli bir tohum çıkar. Bunun içinde erkek ve dişi özellikleri vardır. Bunlar güller kadar kırmızıdır ve değişik yönlere ve yollara dağılırlar.
Tevrat, Gn 3, 24 (Buber çevirisi) : Yaradan insanları kovdu ve cennet bahçelerinin doğusuna çerubimleri yerleştirdi. Ve şimşekler çakan alevine hayat ağacına giden yolu koruma görevini verdi.
Bu metinleri okuduğumuzda Ben Sira alfabesindeki şu satırları hatırlıyorum. ‘’Beni rahat bırakın ; çünkü ben çocukları zayıf düşürmekten başka bir işe yaramam. Erkek çocukları doğumlarından 8.günlerine, kız çocuklarını ise doğumlarından 20.günlerine kadar üzerlerinde hakimiyetim var’’.
Ben Sira Alfabesine göre de Lilith; Halk kütürüne yerleşip anlatıldığı üzere, Adem ile Havva’ya düşman olduğu için veya kendi çocuklarının Tanrı tarafından öldürüleceği için musallat olmuyor gibi sanki bebeklere
Keza yukarıdaki metinler de bu görevin ona verildiği söyleniyor. Diğer yandan ateş ve çerubimlerle(melek olarak geçiyor kaynaklarda) ilişkisi ise enteresan. Kur’an’a göre ise melekler nurdan yaratılmışlardı cinler ve iblisler ateşten. Burada çözülmesi gereken bir ‘’çerubim’’ kavramı var gibi duruyor. Eğer sizin de konu ile ilgii aktarmak istediğiniz şeyler varsa, yorum olarak yazabilirsiniz.
İlk Kutsal kitabın Lilith efsanesi hakkındaki bir çok metnini inceledik. Buraya kadar size verdiğim çirkin bilgiler için üzgünüm. Hikayeyi ana hatlarıyla belirlemek için olan kısımı bitirdik. Gücü erkek egemen ataerkil sisteme devretmek zorunda kalan doğa temelli tanrıça mitlerinin, zamanla nasıl üstüne basılıp ezildiğini gözlemledik.
Burada zarara uğrayan sadece kadın değil, erkeğin de üstüne büyük sorumluluklar yüklendiğini ve nasıl da yalnızlaştırıldığını görüyor olmalısınız. Tanrıça döneminde (dönemi anlamak için Tanrıcalar ve Tanrıça’ın Dönüşümleri kitabına bakabilirsiniz. Kitap incelemesi için ise şuraya bakabilirsiniz. ), onun bedeninde yaşayan birlikte soluk alıp veren evrenin özgür çocuklarıyken, artık her daim tehlike altında ve otoriter babadan ayrı ve onun korkusuyla baskılanmış ürkek çocuklar olmuşuz.
Cennetten düşüş hikayesinde görüyoruz ki, ‘’bu yaptığım insana biat edeceksin’’ diyen tanrı babayı sorgulayan; ‘’neden ?’’ diyen Samael de, Adem’in üstünlük ısrarında yine Adem’e ve Tanrı Baba’ya ‘’neden ?’’ diyen Lilith de, kötücül iblis olmuşlar.
Sistem diyor ki; Sorgulamayın, merak etmeyin,keşfetmeyin. Ve erkeğe hitap ediyor ki o da eşine aktarsın. Bu Tevrat’ta da, İncil’de de Kuran’da da böyle. Ey erkek, kadınınla ilişkindeki kurallar belli. Aşk yok. Heyecan yok. Şeytan her yerde, sakın başını kaldırma. Es kaza evrenin muhteşemliğini farkedersin, buna gerek yok. Gıkını çıkarırsan yakarım seni ! Bak Cehennem orada… Kadına da diyor ki: Pardon, kadına herhangi bir şey demiyor.
Tevratta Lilith ayetleri ( kültürümüze kutsal kitap bölümleri ayet olarak yerleştiği için bu kavramı kullanıyorum ) benim derleme yazımda bu kadardı.
İncil’de Lilith
Şimdi İncil’e bakalım. Araştırmacılar İncil’de Lilith’e rastlanmadığını söylüyorlar. Ancak Vera Zingsem’in bahsettiği bir metni paylaşacağım. Yine bir gelecek distopyası olan metin:
Eyüb – Bab 18 : Onu dehşetler yıldıracak, yanında felaket hazır bulunacak. Güvendiği çadırdan söküp atılacak, kendisinden olmayan ( gece canavarı olarak da biliniyor) onun çadırında oturacak. Yurdu üzerine kükürt saçılacak. Dipten kökleri kuruyacak.
Zingsem, İncil’de gece canavarı, kendisinden olmayan olarak geçen ifadelerin reformasyon dönemi öncesine ait olan Kudüs İncil’inde Lilith olarak geçtiğini belirtiyor. Luther İncili’inde ise Lilith kelimesi yerine cin gelmiş.
Kudüs İncilindeki kısım şu şekilde,
18, 15-21: Ve çadırının üzerine Lilith çöker. Yattığı yerin üzerine ise kükürtler dökülür. Gerçekten de bir günahkarın evine böyle davranılır. Bu adam ki tanrıyı saymamıştır.
İncelediğim bütün kaynaklarda İncil’deki yeri sadece bu kadar. Ancak Hristiyan halk Lilith’i unutmamış, kültürlerinde her zaman bir korku ve nefret devam etmiş. Yahudi ve hristiyan halk kültürünün Lilith’e ve kadın bakış açısı ise şöyle:
Lilith, aynaya çok bakan kızlar ve kadınlar için bir tehlike oluşturduğu düşünülürmüş. Çünkü Lilith, aynaya bakan kadınların gözleri aracılığıyla bedenlerine girip onları ele geçirdiğine inanılırmış. Lilith bu eylemi, kadınların ona benzeyip fahişelik yapmaları ve ayrım yapmaksızın genç erkekleri baştan çıkarmalarını sağlamak için yaparmış.
Kocalarını ellerinde tutmak isteyen kadınlar ise, yatak odalarına şöyle yazarlarmış: Adem ile Havva buyursunlar, girmesin kapıdan Lilith. Lilith’in ismini anmaktan dahi korkanlar ise 11 yazarlarmış. 11 sayısı Kabbala’da; bütün kötülüklerin sembolü. Günah yüklü ve zarar verici sayı.
İşte , yüzyıllar geçerken kadınları kendi ay taraflarından yani; dönüştürücü, yaratıcı, tinsel olarak yeniden doğurabilen ve doğabilen güçlü taraflarından korkmaları, tiksinmeleri sağlanmış.
Çocuklarını öldüren, kocalarını ellerinden alan oynak, kötücül fahişe. Havva Ana’nın uysal, itaatkar kızlarından; erkeğin yaratımını sadece içinde taşıyan ve tanrı babanın oğullarının rahatından sorumlu olan, en başta bile ihtiyaç dahilinde sonradan yaratılan, her an kötü yola sapabilecek bir ikincil olmasını istemiş sistem.
Kuran’da Lilith
Son olarak yabancı kaynaklı araştırmacıların dışında, bir de Lilith islam ilişkisini inceleyeceğiz. Tarih sırası ile bakınca; Musevilikte Lilith hem kutsal kitapta hem öğretilerde ve kültüründe yer alırken, Hristiyanlıkta kutsal kitapta yer almasa da değiştirldiği düşünülen ilk hallinde olduğunu söyleyenler ile birlikte kültürinde de hala izleri mevcut idi.
Kuran’da ise Lilith’i görememenin yanı sıra Havva’yı da göremiyoruz. Yani artık Havva’da yok, yalnızca erkeklere hitap eden bir üslupta ‘’eşleriniz’’ olarak geçen bir kadın olgusu mevcut. Kuran-ı Kerim konusunda çok bilgi sahibi olmamakla birlikte, bu yönde bir inceleme olmadığından dolayı kendi araştırmalarımla Lilit’in izini sürmeye çalıştım. Şimdi bulabildiklerimi sizinle paylaşacağım:
İlk olarak ‘’yaratılış’’ı bir de Kuran-ı kerimden okuyalım.
Araf 11-27: And olsun ki sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere ‘’Adem’e secde edin’’ dedik; İblis’ten başka herkes secde etti, o secde edenlerden olmadı. Allah, ‘’Sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir ? dedi, beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm cevabını verdi. Ona, ‘’İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, defol, sen alçağın birisin’’ dedi. İblis, ‘’İnsanların tekrar dirilecekleri güne kadar beni ertele’’ dedi. Allah, ‘’ Sen erteye bırakılanlardansın’’ dedi. ‘’Beni azdırdığın için and olsun ki senin doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım; sonra önlerinden, ardlarından, sağ ve sollarından onlara sokulacağım. Çoğunu sana şükreder bulamayacaksın’’dedi.
Allah, ‘’ Yerilmiş ve kovulmuşsun, oradan defol; and olsun ki insanlardan sana kim uyarsa, onları ve sizi hepinizi cehenneme dolduracağım ‘’ dedi. Ey Adem, Sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yeyin. Yalnızca şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz. Şeytan ayıp yerlerini kendilerine götermek için onlara fısıldadı: ‘’Rabbinizin sizi bu ağaçtan men etmesi, melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir, doğrusu ben size öğüt verenlerdenim’’ diye ikisine yemin etti.
Böylece onların yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerine ayıp yerleri göründü, cennet yapraklarından oralarını örtmeye koyuldular. Rableri onlara ‘’ Ben sizi o ağaçtan men etmemiş miyidim ? Şeytan’ın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim ? diye seslendi.
Her ikisi, ‘’Rabbimiz, kendimize yazık ettik. Bizi bağışlamaz, bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz’’ dediler. ‘’Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerşelip geçineceksiniz. Orada yaşari orada ölür ve oradan dirilip çıkarılırsınız. Ey insanoğulları ! Ayıp yerlerinizi örtecek giyimlikle sizi süsleyecek elbiseler gönderdik. Takva örütüsü ise bunlardan daha hayırlıdır.
Ey insanoğulları ! Şeytan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak ananızı babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtmasın. Sizin onları görmediğiniz yerlerden o ve tarafları isiz görürler. Biz şeytanları inanamayanlara dost kılarız.
Taha 115- 121: And olsun ki daha önce Adem’e ant vermiştik, fakat unuttu onu azimli bulmadık. Meleklere Adem’e secde edin demiştik, iblisten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti. Ey Adem, doğrusu bu senin ve eşinni düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın yoksa bedbaht olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın ne de güneşin sıcağında kalırsın’’ dedik. Ama şeytan ona vesvese verip ‘’Ey adem, sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı gösteriyim mi ?’’ dedi. Bunun üzerine ikisi de sonsuzluk ağacının meyvesinden yedi ve ayıp yerleri görünüverdi.
Bakara 35- 38 de de aynı durumlar anlatılıyor. Sad 75-82 de ise yine iblisin başkaldırısından aynı cümleler ile bahsediyor.
Kuran’ın yaratılışı anlatmasından anlaşılacağı üzere, Lilith isim olarak mevcut değil. Havva da mevcut değil. Şimdi de bu aşamaya kadar öğrendiğimiz bilgiler üzerinden izcilik yapalım. İlk semavi kitabın öğretilerinde Lilith’in rüyalara girdiğine dair bilgilerden yola çıkarak Kuran’da ve öğretilerinde ( hadisler ) yaptığım araştırmalar sonucu bulabildiğim benzerlikler şu şekilde:
Müslim, Rüya 14-16; İbn Mâce, Kitâbu Tabîri’r-Rüya 96: ‘’Biriniz güzel bir rüya görürse onunla sevinsin. O rüyayı sevdiği kimselerden başkasına söylemesin.” “Sizden biriniz hulum görürse, (o kişi) şeytanın, uykusunda kendisiyle oynamasını kimseye haber vermesin’’ (Hulum: Kötü rüya, düş azması)
Buhârî, Ta’bir 26: ‘’Rüya üç kısımdır. Biri salih rüya olup Allah’tan bir müjdedir. Diğeri şeytanın verdiği üzüntüdür. Üçüncü bir rüya ise kişinin kendi kendine konuştuğu şeylerdendir. Biriniz hoşlanmadığı bir şey görürse hemen kalkıp namaz kılsın ve o rüyayı kimseye anlatmasın.”
İslam literatüründe insanların rüyalarında orgazm olmalarına ihtilam denir. Her ne kadar kaynaklarda ihtilama direk olarak şeytanın neden olduğu geçmese de, ihtilam kelimesinin hulum kelimesinden türemiş olması ve hulum rüyalarının şeytandan gelmesi durumu konuyu aydınlatıyor gibi.
Bir de Kuran’da şeytan olarak geçen varlığın, diğer kitapların öğretilerindeki Lilith’in, yeni kocası Samuel (ikisinin arasındaki ilişkiyi şeytanın ilk aşkı olarak tanımlayanlar da var) ile bir ilgisi var mı bakalım.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’nın belirttiği üzere, Kuran’ı Kerim’de şeytandan iblis olarak da bahsediliyor. Şeytan, insanlardan önce yaratılmış olan cinlerden gelme. Malum, cinlerden biri insana secde etmeyince şeytan oluyor. Cinler ateşten yaratılmışlar. Direk Elmalının cümlesini aktarıyorum:
‘’Bu ateşin insana teması halinde yakan, kavuran veya zehirleyen bir mahiyeti vardır ‘’ Buradaki zehirleyen ifadesi de ilginç bir benzeşim doğuruyor. Yılan – İblis – şeytan…Yani şeytan ateşten yaratılmış. Samuel’in kızıldenizin suları altında yaşadığı bilgisini hatırlayarak aşağıdaki metini okuyalım.
Ahmed. b. Hanbel, Müsned, I-VI: “İblis, tahtını deniz üzerine kurar. Bölük bölük askerlerini oradan göndererek, insanları çeşit çeşit fitnelere düşürür. Askerlerinin kendisi katında en büyüğü, fitne koparmak bakımından en büyük olanıdır. Bunlardan biri gelerek: ‘Şöyle şöyle yaptım’ der. O da: ‘Hiçbir şey yapmamışsın’ der. Sonra biri gelerek: ‘Ben onu karısıyla birbirinden ayırmadan bırakmadım’ der. Bunu kendisine yaklaştırır ve: ‘Sen ne iyisin’ der.”
Nisa Suresi, 76. ayet: İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.
İblis denizde yaşıyor, bir orduya sahip ve karı-koca arasına girmek en büyük hobisi. Bu bilgiler size de bir yerlerden tanıdık geliyor olmalı. Adem ile Havvayı kıskanan Lilith, Şeytan Samuel ile birlikte kızıldenizde yaşamaya başlar ve her gün yüzlerce iblis çocuk doğurur. Ve Samuel ile bir olup insanlara musallat olur. Kadınların bu dünyadaki korkulu rüyası olur. Kocalarını oyunlarla kandırır ve çocuklarını öldürür.
Bakalım, İslam’da en bilinir kaynaklardan alınan hadislerinde geçen şeytanın başlıca tuzakları nelermiş;
“Sizden biriniz uykusundan uyandığında üç defa sümkürsün. Çünkü şeytan, onun genzinde geceler.”
‘’Sakallarınızı hilalleyin, tırnaklarınızı da kesin. Çünkü şeytan, et ile tırnak arasına girer”
‘’Bu kimse uykuya dalar, sabah namazına kalkmaz” denilince Allah Resulü (sav): “Kulaklarına şeytanın bevlettiği (işemek) kimse budur”
‘’Sizden biriniz gece uyuyunca şeytan onun boyun köküne üç düğüm atar. Her bir düğüm atarken (…) ‘’
‘Senin önünde uzun bir gece vardır’ diye vurur. Kişi, uyanıp Allah’ı andığı zaman bir düğüm çözülür.Abdest aldığında ikinci düğüm çözülür. Namaz kılarsa bütün düğümler çözülür.Artık o kimse neşeli ve gönlü hoş olarak sabahlar. Aksi takdirde gönlü kirli ve tembel halde sabahlar. Esnemek şeytandandır. Sizden biriniz esnediğinde gücü yettiğince onu yutsun’’
“İnsanlar, birbirine soru sormakta devam edecekler. Hatta şu da söylenecek: Mahlukatı Allah yarattı, ya Allah’’ı kim yarattı? İşte kim bu tür sözlerden bir şeye rastlarsa hemen, ben, Allah’a iman ettim, desin’’
Konumuzun Litlith’in tarihteki yeri üzerinden Tanrıça’nın dönüşümleri ve kadının toplumdaki yeri olduğunu belirterek, kuranda lilith’i aramaya kadın ile ilgili ayetlerle devam edelim:
Ahzab Suresi, 33. ayet: Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah’a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.
Ahzab Suresi, 50-53 ayet: Ey Peygamber, gerçekten biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü’min bir kadını da, -mü’minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık).
Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü’minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alıp-barındırabilirsin; ayrıldıklarından, istek duyduklarına (dönmende) senin için bir sakınca yoktur.
Onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına en yakın (en uygun) olan budur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah bilendir, halimdir. Bundan sonra (başka) kadınlar ve bunları başka eşlerle değiştirmek -güzellikleri senin hoşuna gitse bile- sana helal olmaz; ancak sağ elinin malik olduğu (cariyeler) başka. Allah herşeyi gözetleyip denetleyendir.
Bakara Suresi, 222. ayet: Sana ‘kadınların aybaşı halini’ sorarlar. De ki: “O, bir rahatsızlık (eza)dır. Aybaşı halinde kadınlardan ayrılın ve temizlenmelerine kadar onlara (cinsel anlamda) yaklaşmayın. Temizlendiklerinde, Allah’ın size emrettiği yerden onlara gidin. Şüphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever.”
Bakara Suresi, 223. ayet: Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak güzel davranışlar) takdim edin. Allah’tan korkup-sakının ve bilin ki elbette O’na kavuşucusunuz. İman edenlere müjde ver.
Nisa Suresi, 34. ayet: Allah’ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde ‘sorumlu gözeticidir.’ Saliha kadınlar, gönülden (Allah’a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah Yücedir, büyüktür.
Nisa Suresi, 43. ayet: Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Nahl Suresi, 72. ayet: Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı ve size eşlerinizden çocuklar ve torunlar yarattı ve sizi güzel şeylerden rızıklandırdı. Şimdi onlar, batıla mı inanıyorlar ve Allah’ın nimetini inkar mı ediyorlar?
Nur Suresi, 31. ayet: Mü’min kadınlara da söyle: “Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulursunuz.”
Neml Suresi, 44. ayet: Ona: “Köşke gir” denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: “Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir.” Dedi ki: “Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.”
Burada bahsedilen hem kral hem Peygamber olan Süleyman. Müslüman olmayan kadınların onunla evlenip müslüman olmasını anlatan bir sureden bir parçadır yukarıdaki metin. Yeri gelmiş iken, cinlere ve rüzgara egemenlik edebilen bu zat, aynı zamanda hayvanlarla da ( özellikle kuşlara ) konuşma becerisine sahip. 700 den fazla eşi olduğu söylenir, sarayı ve hazineleri sıkça konuşulur.
Yüzüğündeki sembol bugun bile çekiciliğini sürdürmektedir. Bir kısım araştırmacılar Lilith’in Süleyman’ın karılarından biri oluğunu iddia eder, bir kısım araştırmacılar ise sakat doğup ölen bebeğine iblisin musallat olduğunu. Yine semboller yan yana gelmiş durumda. Cin, iblis, rüzgar, kuş, lilith… Bu, daha derin araştırılmaya açık bir konudur.
Zuhruf Suresi, 18. ayet: Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar)ı mı Allah’a yakıştırdı?
Tahrim Suresi,1- 4: Ey peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek, Allah’ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine yasak ediyorsun ? Allah, bağışlayandır, acıyandır. Allah şüphesiz size yemilerinizi kefaretle geri almanızı meşru kılmıştır. Allah sizin dostunuzdur. O, bilendir, Hakim’dir.
Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. O, bunu peygamberin diğer bir eşine haber verince, Allah da peygambere durumu bildirmiş, O da bir kısmını yüzüne vurmuş, bir kısmını yüzüne vurmaktan geri durmuştu. Eşine gizlice söylediği şeyi başkasına gizlice nakletmiş olduğunu bilidrince, eşi: ‘’Bunu sana kim haber verdi ?’’demişi o da ‘’ Bana her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah haber verdi’’ demiştir.
Ey Peygamber’in eşleri ! Eğer ikiniz de Allah’a tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur. Eğer eşinizin aleyhinde yardımlaşarak bir şey yapmaya kalkarsanız, bilin ki Allah onun dostu, bundan başka cebrail, iyi melekler ve müminler de onun yardımcıdır’’
En son Kuran-ı Kerim’in iki suresini daha paylaşarak kutsal kitapları bitirelim. Metindeki metoforlara dikkat etmeniz dileğiyle,
Felak suresi : Ey Muhammed! De ki: Yaratıkların şerrinden, bastırdığı zaman karanlığın şerrinden, düğümlere nefes eden (üfleyen) büyücülerin (kadınların) şerrinden hased ettiği zaman hasedcinin şerrinden tan yerini ağartan Rabbe sığınırım.
Leyl suresi, 1-3 : Kararıp ortalığı bürüdüğü zaman geceye and olsun. Açılıp geyeyi aydınlattığı zaman gündüze and olsun. Erkeği ve dişiyi yaratana and olsun ki…
Lilith Efsanesi – Kısa Özet
Lilith efsanesi Kuran ilişkisiyle birlikte kutsal kitaplarda ve inanç kültürlerinde arayışımızın ardından bir toparlama yapalım. En bilinen hikaye şu şekilde:
Tanrı, bilinmeyen bir sebepten ötürü yeni bir canlı türü yaratarak Aden’e bırakır. İnsan dediğimiz bu yeni canlı türünün erkek olanı Adem’dir. Adem ile birlikte olacak olan eşini de aynı topraktan yaratır. Şu veya bu sebepten aralarında güç rekabeti yaşanır ve Adem’in eşi olan Lilith cennetten kaçar ( veya gider ).
Lilith, Aden’i terkedince, insanın karşısında eğilmeyi kabul etmeyip Tanrı’ya başkaldıran, Kızıldeniz’de kendi çocuklarından ordu kuran Samuel’le karşılaşır. Ve orada birlikte yaşamaya başlarlar. Adem Tanrı’ya karım kaçtı diye serzenişte bulununca , Tanrı 3 melek gönderir Lilith’e geri dönmesi için.
Lilith geri dönmeyi kabul etmeyince de her gün 100 iblis oğlunu öldürme kararı alır Tanrı. Lilith’de buna karşılık Adem soyunun bebeklerine musallat olacaktır. Cennet’te ise durumlar şu şekildedir. Lilith dönmeyince, Tanrı Adem’e bu sefer Adem’in kaburga kemiğinden bir eş yapar. Bu eş Adem’in bir parçasıdır ve ona sadık olacaktır.
İkincilliği kabul edecektir. Aden bahçesinde etraftaki her şeye isim bulup yaşamaya devam ederlerken, bir gün bir yılan belirir. Tanrı’nın onlara yasakladığı ağacın meyvesini işaret eder Havva’ya. Havva merakına yenik düşer ve Adem’e de sunar meyveden. Bir anda çıplak olduklarını farkederler ve örtünme ihtiyacı duyarlar.
Tanrı bunları örtülü bulunca, neler olup bittiğini anlar. Yasak ağaçtan yiyen insanların, bir diğer ağaç olan ölümsüzlük ağacından da yemelerinden endişe eder. Havva’nın merakına yenik düşmesi sonucu kovulur cennetten Adem soyu ve dünyaya inerler. Böylece dünyada soyları çoğalırken, bir taraftan da Lilith onlardan olan bebekleri öldürebilmek ve erkeklerini kandırabilmek için fırsat kollar. Kabaca hikaye bu şekilde.
Yeri gelmişken, Sümer tabletlerinde dikkatimi çeken Dulkug dağı hikayesinin, hem kutsal kitapların yaratılış mitiyle hem de Habil-Kabil anlatısıyla benzerlik taşıdığını belirtmek isterim. Asıl konudan sapmamak adına ayrıntısına girmeyeceğim, fakat araştırmak isterseniz, Samuel Noah Kramer’in Sümer Mitolojisi kitabını kaynak olarak önerebilirim.
Semboller
Şimdi bulabilidiğim kaynaklarla detaylıca inceleme yaptığım bu mitin sembolleri üzerine yazacağım.
Meyve sembolü için Zingsem şunları söylüyor:
Dünyanın her yerinde ölümsüzlük veren meyve motiflerini dişi sembollerle bağlantılı halde görürüz. Yunan mitolojisine göre tanrıça Hera, kendi annesi Rhea’dan böyle bir ağaç alır. Bu ağacın gövdesine yılan Ladon sarılıdır ve onun tek görevi de yetkisi olmayan kişilerin bu meyvelerden çalmamasını sağlamaktır.
Kuzey Cermen geleneklerinde ise sonsuz gençlik veren elma ağaçlarını tanrıça İduna bekler, Kelt mitolojisinde elmalı ada Avalon’ da ölümsüzlük meyvelerini yetiştiren de Tanrıça Morgana’dır ve onları sadece bu meyveleri hak edenlere verir. Çin’ de hala “Metal Ana” adıyla da bilinen “Batının Kraliçe Anası”nı görüyoruz, bu Tanrıça yaratılışta da yer almıştır ve ölümsüzlük şeftalileriyle büyük kutlamalara katılan tilin yaratıkları gençleştirmiştir.
Şu nokta çok açık: Tanrıçalar bu meyveleri sadece gözetleyip yetiştirmekle kalmıyorlar, kime ikram edeceklerine de kendileri karar veriyorlar. Ölümsüzlük yeteneğini birilerine bahşetmeleri, onların merhametinin bir dışavurumudur. Gn. 2 ve 3 ‘te bizlere verilen ağaç, yılan ve meyve imajı demek ki o zamanki dünyada da geçerliydi! (İncil’deki Tanrı’nın bu tarz kutsanmış meyvelerle neredeyse cimriliğe varacak bir saplantı içindeolduğu da oldukça açıktır.
“Bilge Ağacı”ndan ilk insanların herhangi bir şey yemeleri kesinlikle yasaktı ve “Hayat Ağacı”nın tadına bakarak ölümsüzlüğe erişmeden önce de zaten cennetten kovuldular.) Gn. 3, 22’de şöyle der: “Bak insan da iyi ve kötüyü ayırt e derek bizim gibi oldu, ellerini uzatıp Hayat Ağacı’ndan da bir meyve koparıp yiyerek sonsuza dek yaşamasa bari! Zaten Jahwe bu nedenle onu cennet bahçesinden uzaklaştırdı.”
Ağaç sembolü ise mitolojilerde her daim yeri olan bir semboldür. Sümer, Babil, Hitit, Asur, Mezopotamya, Frig,Urartu, İskandinav gibi kültürlerde ismi ve ağaç türü farklı olsa da hemen hemen aynı şeyleri temsil eder. Üstteki kil mühür yaklaşık M.ö 2500 yılına ait bir babil mührüdür. Girit’te de görülen yılan Tanrıça’ya çok benziyor.
Lilith Hayat Ağacı (Yaşam Ağacı – Yasak Ağaç)
Compbell’e göre, kafasındaki boynuzdan anlaşılacağı üzere Ay Tanrısı belli ki yılan tanrıçasının bengi hayat ağacından meyve almaya gelmiş. Cambell diyor ki: Bu görseli kutsal kitap mitolojisine çevirecek olursak, erkek mabuda (tanrıya) meyveyi veren yılan ile Havva diyebiliriz. Ne var ki sümer mitolojisinde bu bir düşüş değildir. Tanrıça ‘’gel ve ferahla’’ der. İşin doğrusu Yaratılış Kitabı, yazılmasından bin yıl öncesine ait eski sümer formlarının babasoylu eski sümer mitolojisine çevirisidir.
Bize ait olan Türk mitolojisinde ise Hayat Ağacı’nın dünyanın tam ortasında olduğuna inanılır. Kökleri alt dünya olan yeraltını, gövdesi orta dünyayı ve dalları üst dünyayı temsil eder. Dalları göğün en tepesine uzanır. Yer ile göğü birbirine bağlayan bu kutsal ağacın dokuz dallı olduğuna inanılır.
Umay Ana, bu Ulu Hayat Ağacı’nın sahibidir ve dünyaya inerken bu ağacı kullanır. İlk insanın ve ilk şamanın Umay Ana olduğunu söyleyen kaynaklar vardır ki bu ağacın Kayın ağacı olması detayı bu iddiayı destekler niteliktedir. Kayın kelimesi, Divan-ü Lügat-it Türk’te ve diğer eski kaynaklarda ‘’kadın’’ olarak kullanılır.
Kutsal kitap kaynaklarında ise iki ağaç vardır. Biri yasak bilgi ağacı, diğeri ab-ı hayat ağacı. Birinden yeme gafletine düşen ilk insanlar diğerinden de yemeden hemen kovulurlar cennetten. Bu incelemelere baktığımızda da meyve sembolünde olduğu gibi, kutsal ağaç sembolünün de şefkatli kapsayıcılığı İbrani ve Arap ataerkil mitlerinde yasak, günah, ceza kavramlarına dönüşmüş.
Ağaç sembolü hem mitleri incelediğimizde hem de doğayı izlediğimizde doğurganlık ve yaratımı – yaratıcılığı- ifade ettiği gibi aynı zamanda kökleri, gövdesi ve dallarıyla da bir yandan yeraltından (ölüler diyarında ) yeniden çıkmayı yani tinsel doğumu diğer yandan da tanrı’ya ulaşmayı yani tanrısallıkla bağ kurmayı ifade ediyor.
Yılan sembolü de yine diğer semboller gibi kutsal kitaplarla birlikte ortaya çıkmış bir sembol değil. Bilinen ilk insanlarla birlikte ortaya çıkan Yılan anlatıları günümüzde halk arasında halen devam etmektedir. Kutsal ağacı anlatırken Sümer-babil tabletinde gördüğümüz Tanrıça’nın arkasındaki yılan, bu gördüğümüz Girit-Miken dönemi yılanlı Tanrıça, asasına yılan sarılı yunan Tıp Tanrısı Asklepios, yılan saçlı Medusa, İran Pers halk masallarının kültü Şahmeran gibi örnekleriyle, Hint, Astek, Pers, İskandinav, Afrika Yakın Doğu mitolojilerinde bu sembolü görürüz.
Lilith – (Yılanlı Tanrıça – Yılanlar ve Tanrıçalar)
İlksel Tanrıçalar döneminde ölümsüzlüğü ifade eden ve kötücül olduğuna dair bir iz bulunmayan yılan, Sümerler medeniyetinin sonlarına doğru kötücül özellik kazanmaya başlamış ve sonrasında gelişen medeniyetlerde hem üstün güçleri hem de kötücül tarafları olan bir sembol haline gelmiştir. Bir taraftan ölümsüzlüğü, doğurganlığı, yaratıcılığı, şifayı,sağlığı, tinsel yeniden doğumu temsil ederken diğer taraftan şeytani bir kötülük tasviri vardır.
Babil döneminde dikey olarak birbirine sarılmış iki yılan sağlığın ve şifanın sembolüyken ( dna sarmalı ile büyüleyici bir benzerlik taşır ), Yunan Tıp tanrısı’nın yılan sarılı asasının tasviri de aynı sembolü taşır. Bu bilgiler ise bize şimdiki tıp sembolünü açıklar vaziyettedir. Meşhur tıp sembolümüz ise bilindiği üzere yaşam ağacına (sopa olarak resmediliyor) sarılmış iki yılan.
Eliade’nin anlatımı ile Sümerlerin Gılgamış destanında ise, Gılgamış’ın binbir zahmetle denizin derinliklerinden çıkardığı gençlik bitkisini bir yılan çalar ve kaçar. Burada da ölümsüzlük bilgisi vardır. Gılgamış (insanı temsil ettiği düşünülürse ) uzun yaşam formunu yılana kaptırmış. Mitlerin ve sembollerin bir dili olduğunu anlatan ve nasıl okunacağının yolunu da gösteren Campbell’den aldığım ilham ile bu noktada aklıma şunlar geliyor.
Doğa’nın kendisinde var olan ölümsüzlüğü gözlemlediğimizde, masallardaki gibi hep 30 yaşında genç ve kusursuz bir kadın çıkmıyor karşımıza. Doğa’nın yazın üretebilmesi, yaratabilmesi için ilkbahar’da yeşermesi ve bunun için de kışı yaşaması – boş ve çıplak kalması – gerekir. Kışı yaşaması için de sonbahardan geçmesi. Ağaç yazın meyvesini vermek için ilkbaharda çiçeklenir. İlkbahar’da çiçeklenmek için kışın dalları çoraklaşır, enerjisinin hepsini köklerine verir.
Köklerini geliştirmesi için sonbaharda yazdan kalma yapraklarını döker. Döker ki kış geldiğinde enerjisi köklerinde olabilsin. İlkbahar ve yazdaki yaratan, veren, güzellikler saçan halinden vazgeçer, kışınki çorak ve çıplak bedenine razı olur ki yeraltında kökleri genişlesin. Varlığının devam etmesi için, dallarının her yıl biraz daha göğe yükselmesi için, her ilkbaharda yeniden çiçeklenip, her yaz da meyvelerini sunabilmek için her sonbahar eskiden arınır ve her kış toprağın altında toprak anadan yeni için beslenir. Böylece o müthiş denge devam eder.
Ölümsüzlük sabit değildir, bir dönüşüm ve devinim içindedir. O halde doğadan bir bitkiyle alınan o dönüşüm ilhamını yılanda da gözlemleriz. Yaşlanan veyahut yıpranan derisini değiştirerek dönüşür. Yani yaşam-ölüm-yaşam devam eder. Ve ne yazık ki bu beceriyi insandan çalmıştır yılan (!). İnsan; bilinçaltının derinliklerinde, kendi yerinin altında , kendi iblisleriyle karşılaşıp, Tanrıça’nın yani kendi dişil yanının eylemsizlik gücü ile iblisleriyle birlikte dönüşüp, vakti geldiğinde -tohumunu çatlatarak- topraktan filizlenmesini, toprağın altına gömülen eski yaşamı dönüştürüp merakla kafasını yeni bir yaşama uzatan filizin ilhamını, eski derisinden sıyrılabilmeyi, gençlik iksirini, o güzelim bitkiyi bir yılana kaptırmış (!).
Fazlasıyla yakıcı ve yıkıcı olan eril sistem; yeraltını, dişil gücü, doğanın ilhamını, yaratımı ve merakı işte böylece kendi ırkından uzaklaştırıp her birinin birbirine bağlı olduğu bu kavramları, lanetli yılan sembolü ile cehennemin yolu olarak dikte etmiş kendi ırkına. Tüm kadim sembolleri ile dişili lanetlemiş, İblis ve cehennem bağdaştırmaları ile de ateşten korkutarak uzaklaştırmış kendi soyunu. Oysa başlangıçta sadece ‘’merak’’ ile , tüm bu dönüşüm ile gelen ölümsüzlüğün bitkisini bulabiliriz belki. Ve bence sır, iç evrenimizdeki yeraltında. Orada, gömülü bir hazine var sanki.
Doğu mistisizmindeki, insan omurgasında baştan kuyruk sokumuna kadar uzanan çöreklenmiş bir yılandan bahsedilir. Çakraların geçtiği hat boyunca uzanır ve uykudadır. Uyuyan yılanı uyandırmak tepe çakranın açılması ile ilahi olanla birleşmek ve bilinçle buluşmak mümkün olur. Kundalini denen bu kavramın İslam’da benzer hali ise ‘’leaif’’tir.
Mısırda ise firavun ve tanrılarının heykellerinde alınlarından (3.göz veya hipofiz denilebilir ) çıkan yılan tasvir edilir.
İncilde ve Kuran’da (Şuara suresi) bahsedilen Musa’nın kılıcının firavunlara karşı yılana dönüşmesi ve onların sihirlerini yenmesi anlatısı vardır.
Türk mitolojisine baktığımızda ise Bayat’ın anlatımı şu şekildedir:
Türk mitolojisinde yaratılış ile ilişkilendirilen bir hayvan olan ejderin vücudu balıkpulları ile örtülü, ayakları timsah ayağına benzer, kanatlı, kuyruklu ve boynuzlu olarak tasvir edilir. Ejder, yılanın uzun süre yaşaması sonucunda dönüşüme uğrayan bir varlık olarak kabul edilmiştir.
Biçimsiz şekli bakımından kaosu hatırlatan su, ejder şeklinde tasavvur edilmiştir. Ejderhanın ağaçla, bitkiyle alakalandırılması onun su kültüne bağlı olduğunu gösterir. Bu da kaostan kozmosun doğuşunu simgeler. Ayrıca kuyruğunu ısırarak halka oluşturan yılan, su gibi sonsuzluk simgesi haline gelmiştir.
Yine ilginç bir benzerlik olarak Tarihçi yazar Gwedolyn Leick in anlatımı ise şu şekilde :’’Bir yaratılış miti olan Enuma Eliş’te de ejder Tiamat evrenin ve tanrıların yaratılışının kaynağıdır. Deniz ejderi ya da su canavarı olan Tiamat evrenin yaratıcı gücü olmakla birlikte evrene son vermek isteyen yok edici güçtür.
Tiamat’ın doğasındaki bu düalizm, onu tıpkı bir anne gibi hem yaratan hem de yok eden yanlarıyla ortaya koymaktadır. Apsu’nun tatlı ve Tiamat’ın tuzlu sularının karışımı daha sonraki kuşaklarda yer alan tanrıların daha güçlü ve diğerlerinden daha ayrıcalıklı olmasını sağlar ‘’
Buradan anlaşılan, yılan ve ejderhanın Tanrıça’nın hem yaratan hem yokedici gücü oluyor. Yaşam- ölüm- yaşam arketipinin bir örneği olan bu mit, annenin yaratıcı gücünün yaşamı doğururken eş zamanlı olarak ölümü de doğurmasını ifade ediyor. Yaşam yoksa ölüm de yok.
Yaşamın ve aynı zamanda ölümün Tanrıçası. Tanrıça’nın tüm bu zıtlıkların hepsini kapsaması ilksel mitlerde mümkünmüş ve sonrasında ortaya çıkan ikilikler ve ayrışma nedeniyle de yılan sembolünde kafa karışıklığına neden olmuş anlaşılan. Yokedici yönü ile kötücülleştirilmiş, şeytan ve iblis kavramlarıyla bağdaştırılmış.
Yılan ile şeytanın ve yeraltının bağdaştırıldığı bir örnek ise yine Türk Mitolojisinden. Türk şamanlarının üç dünya tasvirinden biri olan yeraltı dünyasının efendisi Erlik Han’a kötücül özellikleri nedeniyle bizim şimdiki incelediğimiz mitlerin dili ile iblis diyebiliriz. Erlik Han’ın tüm vücudu yılanlar ile sarılı olduğu söylenir ve şimdilerde erkek olarak bilinir fakat aslında ne erkekdir ne dişi, erdiş bir varlıktır.
Fakat Şaman kültürünü araştırdığım ve algılayabildiğim kadarı ile, kötücül olarak görünen Erlik Han, yeraltı ve yılan sembolleri aslında Şamanların şifa dilleri. Şamanlar elçi görevindedirler ve 3 dünya arasında yolculuk yaparlar. Orta dünyadaki bizlere şifa vermek için hem bizim kendi karanlığımıza yani yeraltına, bilinçdışımıza, hem de üst dünyaya yani üst benliğimize…
Onların yolculuklarındaki atları olarak gördükleri davullarında sıkça yılan çizimleri vardır, yılanın gücünden faydalanırlar. Erlik kötücül bir iblis değil, onlara yol gösteren, karanlığı gösteren bir simgedir. ( Tanrıça Umay Ana’yı yazdığımda Türk mitolojisine daha yakından değileceğim )
Yine benzer bir temaya sahip olan bir diğeri; Hint mitolojisinde yer alan tanrı Vişnu. Vişnu, kozmik okyanusta sonsuz yılan Ananta’nın üzerinde uzanır ve sürekli uyuyarak evren olan düşü görür. Bir adı da Şeşa olan dişi bir güç olan Ananta’nın anlamı sonsuzluk. Sonsuzluk içinde bir varlığın düşü olmamız çok büyülü değil mi ?
Şahmeran ve Medusa da (ayrı ayrı ve tüm detayları ile ele almayı düşündüğüm figürler), yılan vücutlu mit kahramanlarındandır. Hem şifa verirler hem ölüm. İşte burada yılan simgesinin aslında bütün mitlerdeki özeti yaşam ile ölümün, her ikisinin birlikte bir ağaca sarılı olduğudur.
Ve yine incelediğimiz diğer bütün semboller gibi yılan da kutsal kitaplarla birlikte içi boşaltılmış ve ona tam kötülük atfedilmiştir ve Lilith, iblis ve yılanlar ile ilişkilendirilmiştir.
Kutsal kitapların yaratılış mitindeki üzerine konuşulması gereken bir diğer konu ise; Lilith’in eşitlik iddiasının fiyaskosundan sonra Tanrı’nın, Adem’in kaburga kemiğinden Havva’yı yaratıp Adem’e sunması mevzusudur. Burada açıkça görülüyor ki Adem’e verilen eş- yardımcı artık Adem’in bir parçası. Adem’den olma, Adem’den doğma.
Zingsem bu mevzuyu şöyle değerlendiriyor :
‘’Aslında bir erkek olmasına rağmen “dişi” parçalar içeren, tek bir yaratığın yaratılmış olması. Havva’nın Adem’e olan davranışı bir parçanın bütüne karşı olan davranışı gibi, bu nedenle de o kendi başına bir bütün olarak görünmeyi talep edemez. (Bir varlığın tanımı ise onun bölünmez bütün olmasıyla ifade edilir.) bu ikisi gerçekten bir “tek et”tir ve bunun anlamı da bir tek erkek olduğudur; çünkü yakından inceleyecek olursak Adem Havva’ da sadece kendisinin bir yansımasını buluyor.
Lilith imajında, ikilik bir tehdit olarak ele alınıyor (diabolic=şeytani, Yunancadan: diaballein=ikiye ayırma) ve Havva imajının gelmesiyle teklik ve huzur yeniden sağlanıyor.
Kadın kendisi için değil erkek için yaratılır, “erkek için erkekten şekillenir”. Erkek onun yaratılışının hedefi, anlamı ve sonucudur. Kadın sadece onun “yardımcısıdır” ve kendi başına bir değer taşımaz.
Kadın “ondan” yapılmıştır, bedeni için gerekli maddeleri erkekten almıştır; yani şu çok meşhur “kaburga” meselesi. Bu bağlamda erkek onun “annesi” olmuştur. Havva Adem’den doğmuştur. O olmadan kadının bir kıymeti yoktur. Kadın onun bir parçasından yapılmıştır ve erkeğe de kendisinin (parçanın) bütünüymüşcesine davranmalıdır. En başından beri onun sayesinde şekillenmiştir. O, kadının biçimsel nedenidir, materyal olduğu kadar ruhsal bağlamda da. Kadın her şeyini ondan almıştır, o ise kadından hiçbir şey almamıştır.
Sir William Blockstone ‘nın bir sözü buraya çok yakışacak. ‘’Koca ve karı bütündür, ve bu bütün de gene erkektir’’
Zingsem’in anlatısına devam edecek olursak;
‘’Semavi dinlerdeki ilk yaratılış mitinden birkaç yüzyıl önce yazılmış bir eserde ise Lilith ve Samuel için benzer bir varoluş hikayesi yer alır. Hikaye şu şekilde: ‘’ Lilith ve Samuel ışığın tahtının altında androjen çift yüzlü, Adem ile Havva’nın tinsel alandaki Hermafrodit (çift cinsiyet ) doğumuna benzer bir biçimde dünyaya gelmişlerdir.
Bu androjen ikiz çiftler sadece birbirine benzemekle kalmıyor, yukarıda üstün olanın suretine beziyorlardı ki androjen Tanrının şekline göre gözle görülür bir biçimde yapılmışlardı’’
Bu anlatıda aklıma gelen, mistik musevilikte Tanrının dişi yanı ve sevgilisi olarak şekina oldu. Şekina, tanrının içinde ve onun çift başlı ikizi olarak da anılır. Adem ile Havva’da Adem’in vücudunda çift başlı ikiz olarak yaratılıp, Adem Tanrı’ya : Bütün Hayvanların eşi var, benim neden yok ? diye serzenince Tanrı Adem’in arka tarafındaki Havva’yı Adem’den ayırarak ona eş olarak verir.
Tanrı ile Şekina’nın ve Adem ile Havva’nın benzeri şekilde, Musa’dan yüzyıllar önce aynı hikaye karanlık taraf olan Samuel ile Lilith için de yazılmış.
Tek ayrılık, Musevilikte Tanrı’nın içinde Şekina, Adem’in içinde Havva olması. Lilith ile Samuel için aynı şey geçerli değil. Tek bedende birler, eşitler. Ve bu benzerliklerle de aynı gerçek ortaya çıkıyor. Semavi dinlerin anlattıkları ile ilksel insanlarların mitleri çok benzer. Yeni bir şey sunulmuyor fakat yavaş yavaş yüzyıllar içinde erkeğin kadına karşı üstünlüğü vurgulanarak keskinleşiyor .
Hepsinde ortak konu, erkeğin bir dönem sonra doğurganlığı kadınlara bırakmaktaki gönülsüzlüğü -hatta daha da ileri gidecek olursak- bu yeteneği onlardan tamamıyla ayrı tutmaya çalışması.
Zeus’un Bilgelik Tanrıçası Metis’i, daha sonra Tanrıça Athena’yi başından doğurmak amacıyla yuttuğunu ya da Dionysos’un bebeğini kalçasına diktirip doğuma kadar orada taşıdığını, Ailyos’un Eumenid efsanesinde ispatlamaya çalıştığı gibi sadece babanın üretkenliğe sahip olduğu ve bu nedenle de “ebeveyn” sayılabileceğini göz önünde bulunduracak olursak, erkekler tarafından doğanın kurallarının tersyüz edilmesi yönünde ciddi çabalar sarf edildiğini anlayabiliriz.
Eumenid efsanesinde, o zamana kadar kan bağlarının yasaları hakimdi ve bu yasalara göre de anneler sorgusuz sualsiz çocuklarıyla akrabaydı. Bu bağlamda aslında kadınla akraba olmayan tek kişi, evlendiği erkekti. Eumenid’lerin hikayesi bir dönüm noktasını ortaya koyar.
Bu hikayedeki karışıklık Klytaimnestra’ nın kocası Agamemnon’u öldürmesiyle başlar. Bunun sebeplerinden bir tanesi, kocasının kızları Iphigenia’yı Troya’ya karşı yapılacak olan seferde Poseidon’un yardımlarını elde etmek için kurban etmesiydi. Erinny’ler (intikam tanrıçaları)”Öldürdüğü adamla arasında kan bağı yoktu.” Diyerek kraliçenin lehinde ifade vermişlerdir. Fakat öz oğlu, “yeni dönemin” (babasoylu dönem) öncüsü ve temsilcisi olan Orest, yeni değerlere dayanarak annesini öldürüyor. Bu şekilde söz konusu yenideğerleri sağlamlaştırmış oluyor.’’
Orest’in ağzından yazılmış mısralara bakalım şimdi de.
Döllenen çocuğun annesi değildir üreticisi
O sadece bakıcısıdır yeni ekilen tohumun.
Koca döller; o ise sadece ev sahibidir misafire
Tohuma göz kulak olur bir Tanrı zarar vermediği sürece.
Çünkü hiçbir anne beni dünyaya getirmedi
Tüm erkeklik için her zaman ben vardım ve sırf şimdi değil
Tüm kalbimle; evet babamın bütünüyle.
Bu yüzden kadının öldürülmesini çok da önemsemiyorum
Çünkü o da öldürmüştür evinin reisini, erkeğini.
Ve böylece bir gerçek daha ortaya çıkıyor. Ana tanrıça dönemindeki ve doğanın her zerresinde görülen dişilin, kadının doğurganlığı artık erkeğe geçirilmiş durumda. Sistem diyor ki, insanlığın atası Adem’dir. Havva insanlığın bir aracıdır. Erkeğin doğurganlığının sadece bir taşıyıcısı.
Aristotales ise bunu bir ileriye taşıyarak şunları söylemiş “Ebeveynlerine benzemeyen her şey belli bir oranda bir canavar sayılabilir; çünkü böyle bir durumda doğa … ırksal özelliklerinden sapmış demektir. Bu sapmalardan birincisi bir kadının doğmasıdır.”
Her ne kadar Aristoteles üreme sürecinde kadının gerekli fonksiyonlarını kabul etse de onun vücudunun (pasif materyal) yeni oluşacak insanın sadece bedenini ürettiğine inanır. Ruh ve böylece çocuğun gerçek benliği ve doğası, sadece ve sadece babadan gelir.
Bu bağlamda ele alındığında baba, çocuğun gerçek “annesidir”. Her şey yolunda giderse bu yeni doğan bir erkek olacak ve babaya benzeyecektir. Şayet bir kız çocuk doğarsa bunun tek anlamı biyolojik annenin ırksal özelliği zayıflatmayı başarmış olduğudur.
İşte tüm bu değişen rollerle birlikte kadın gittikçe silinip yok olma durumunda kalıyor. Zingsem, bu konuyla ilgili İncil’den örnek vererek, ‘’siz insanlar’’ olarak hitap edilen metinlerde sadece erkeklere hitap edildiğinden dem vuruyor. Bizim kültürümüzün kutsal kitabı olan Kuran-Kerimde ise Havva’dan ‘’Adem’in eşi ‘’ olarak bahsederken biz Havva kızlarından ise ‘’eşleriniz (karılarınız )’’ olarak bahsediliyor.
Bir ismimiz yok ve zaten bize hitap edilen bir kitap da yok. Bu meseleye örnek olarak tüm kitabı gösterebiliriz. Fakat okumayı daha daraltırsak kadınlar için yazıldığı belirtilen Nisa Suresini okuyabilirsiniz. Nisa Suresi şöyle başlar: Nisa Suresi 1: Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabb’inize hürmetsizlik etmeyin…
Kutsal kitap yaratılış mitindeki dikkatimi çeken son durum ise; Havva’nın yılan olarak gelip onu ayartan Lilith’e uyması, hiçbirşeyden habersiz olan Adem’i de suçuna ortak etmesi durumu. Havva’nın yasak ağacın meyvesini merak etmesi, bilgiyi öğrenme merakı günahların en başıdır.
Bilgiye ulaşma isteği, araştırma, merak… İnsanlık tarihinin ilk kadınları bunlar yüzünden yeryüzüne suçu ve ölümü getirmiş.Havva’nın ismini de yine Tevrat’ın biliglerine göre Adem koymuş. Herşeye isim vermek gibi bir işi olan Adem. Havva (chawa): Hayat’ın Anası. Kirli, suçlu, lanetlenmiş bir ana…
Sohar mitlerinden birinde Lilith’in Havva’yı baştan çıkaran ve aylık kirliliğini yaşarken Adem’i yanına yatması için teşfik eden yılan ve fahişe olduğu söylenir. Yasak elmayı Lilith’e uyarak yiyen Havva’nın lanetinin Kabala ve Talmud’a göre birkaç örneği şu şekilde:
Lilith gibi uzun saçlara sahip olur
Su bırakırken bir hayvan gibi çömelmek zorundadır
Erkeğine döşek olarak hizmet eder
Adet kanaması
Konu ile ilgili olarak bir kitaptan bahsedeceğim. “Hexenhammer (Cadı Çekici)” başka bir adıyla da MalleusMaleficarum olarak anılan, 1486/87 yıllarında Dominik keşişleri Jacob Sprengev ve Heinrich İnstitoris tarafından yazılan ve iki yüz yıl boyunca yirmi dokuz kere basılmış olan bu kitaptan birkaç metine göz atalım.
‘’ Femina, F ve minus kelimesinden türemiştir. F=fıdes, yani inanç; minus=daha az, yani Femina=daha az inancı olan. Kadının her zaman daha az bir inanca sahip olduğu ve kolaylıkla kandırılabilir olması. Yani kadın doğası gereği kötüdür; çünkü çok daha kısa sürelerde inancından şüphe duyabilir, aynı şekilde kısa sürede de inancını inkar edebilir; bu da-cadılık yapmak için bir temel oluşturur …
Onun adı ölümdür. Çünkü her ne kadar Havva’yı günaha şeytan teşvik etmiş olsa da, Adem’i baştan çıkaran Havva’dır. Adem onun suçunu takip etmemiş olsaydı, Havva’nın günahı bizlere ne bedensel ne de ruhsal ölüm getirecekti, bu suça Adem’ i alet eden de şeytan değil Havva’ dır. Bu nedenle o ölümden ve hatta şeytandan daha kötüdür.’’
Bernardus‘a göre ise; ‘’Onun yüzü sıcak bir rüzgardır ve sesi de bir yılanın tıslamasıdır … Kalbinin bir diğer adı ağdır : Bunun anlamı da onun kalbinde var olan ve nedeni bilinmeyen mutlak kötülüktür; elleri, tutmak için kullandığı kelepçelerdir; bir yaratığı büyüleme amacıyla ellerini ona uzattıklarında istedikleri şeyi şeytanın yardımıyla elde ederler mutlaka’’
Christa Mulack bu bağlamda bir Adem Sendromundan söz eder; ‘’Bunun temeli Adem’in yaratıcı tanrının önünde kendini savunduğu yaratılış hikayesinde atılmıştır: “Benim yanıma verdiğin kadın bana ağaçtan meyve ikram etti ve ben de yedim.” Kadın normalde her yerde ikinci olmasına rağmen nedense “günah ve suç” konularında her zaman birincidir. Aslında bu özelliğiyle “Adem”in amaçları için kullanılmaktadır. O her türlü suçu kadına yükler: böylece gerçekten de Havva onun için muhteşem bir “yardımcıdır”!
Araştırmacıların verdiği bu bilgilerin ardından erkeğin kadına tecavüzündeki suçlu olanın kadın olmasının (!) altyapısını anlıyor olmalıyız.
Fakat tüm bunlarla birlikte şunu da belirtmeliyim ki Lilith; onca tehlikeyi göze alıp tekrar cennete sırf Havva’ya meyveyi göstermek için döndüğüne göre, özgürlüğe giden bir kaçış yolunu işaret ediyor olabilir miydi? Havva’nın bütün olduğu, kendi olduğu, kendi özgürlüğünün yolu. Kız kardeşine (bu benim ilhamım) sırf kıskançlığından dolayı günah işletmeye çalışmış olamaz. İçimde bir yer bunu reddediyor.
Bana göre, bu yaratım mitlerinin günümüze kadar süregelen sorunsalları ise toplum yapılarını ve evrensel gelişimi negatif yönlü etkilemektedir. Şimdi bu sorunlara değineceğiz.
Psikanalitik Yaklaşım
Mitolojik bir kahramanı incelerken Gustav Jung ne demiş aceba? diye sormadan olmaz tabii. Gustav Jung son dönem psikanalitiğe büyük katkısı olan arketipleri ileri sürmüş ve bu arketipleri mitlerdeki olaylar ve kahramanlarla ilintilemişti.
Kabaca bahsedecek olursak, kişinin bireysel bilinç dışı anne rahmindeyken dolmaya ve şekillenmeye başlarken kollektif bilinç dışı tarihin başlangıcından beri atalarının aktardıkları ile doludur. Kişi hayata geldiğinde onları da getirir. Mitler ise kollektif bilinç dışının söze yazıya aktarılış biçimidir.
Mitlerdeki kişiler olaylar ve sembollerin iki yüzü vardır. Aynı yılan sembolinde incelediğimizi gibi. Jung’un anne arketipinde de öyledir.
Doğuran besleyen anne, aynı zamanda ölüm getiren korkunç anne. Jung anne arketipini şöyle açıklıyor: ‘’ Anne arketipi, büyük anne, üvey anne, süt annesi, dadı, bilge kadın, tanrıça, Bakire Meryem, toprak, ay, dölleme yeri, kaynak, mağara, orman, deniz ve akarsu olmak üzere birçok sıfat ve simgede kendini gösterir.
Tüm bu sıfat ve simgeler hem olumlu hem de olumsuz özellikleri taşırlar. Anne arketipinin özellikleri ‘annelik’ ile ilgilidir: dişinin sihirli otoritesi; aklın çok ötesinde bir bilgelik ve ruhsal yücelik; iyi olan, bakıp büyüten, taşıyan, büyüme, bereket ve besin sağlayan; sihirli dönüşüm ve yeniden doğuş yeri; yararlı içgüdü ya da itki; gizli, saklı, karanlık olan, uçurum, ölüler dünyası, yutan, baştan çıkaran ve zehirleyen, korku uyandıran ve kaçınılmaz olan’’
Doğum ile birlikte ölümü de başlatan…
Vera Zingsem’in bu konudaki fikirleri şöyle;
Bizim Hıristiyan-Yahudi öğeleriyle şekillendirilmiş olan kültürümüzde alışkın olduğumuz davranış şekli, yılan ve ejderhaları ilk etapta o korkutucu ve tehditkar imajlarıyla algılamaktır. Bir başka genel anlayış da bu hayvanların toprak, kaos (deniz) ve yutma eyleminin niteliğiyle özdeşleştirilmiş olmasıdır.
Bu arada söz konusu yutma ve içine alma eyleminin semboliği modem psikanalitik teorilerde sorgulanmaksızın “dişi” (bir karakter özelliği olarak) olarak algılanır. Belki de “ilk günahın” gecikmiş, bilinçsiz sonucudur?! Her durumda C.G. Jung okulunun kaos ejderhası ağırlıklı olarak “büyük dişi” semboliği ile bağdaşmıştır.
Bu bağdaşma “ölüm annesi” ile yakın akrabalık içerisindedir ki bu ölüm annesinin en dikkat çeken özellikleri de –genellikle hep erkek işaretleri baz alınarak yazılmıştır- bilinci bilinçsizliğe ve böylece de ölüm ve felakete sürüklemektir. Bu nedenle böyle bir yaratığın yok edilmesi oldukça doğal karşılanması gereken bir eylemdir.
C.G. Jung’un iddiasına göre “kahramanların” dünya tarihine geçecek olan eylemleri anne cinayetidir. Yılanlar ve ejderhalar bilindiği üzere varlıklarını yaratılıştan itibaren sürdürmektedirler; ama en önemlisi bizi hala heyecan içinde bırakmaları değil mi?!
Bu sözlerin ardından yine aklıma Tiamat geliyor. Yaratıcı, besleyici aynı zamanda yok edici Tiamat…
İşte bu arketipin iyicil yanını Havva’ya, kötücül tarafını Lilith’e bağlayan psikanalistler, yazarlar ve araştırmacılar var (Erich Neuman, Sigmund Hurwitz) ki işte burada da modern zamanların Lilith ile Havva kavgası ortaya çıkıyor. ‘’Ölüm Tanrıçası, korkunç Ana Tanrıça’’ yoldan çıkaran, baştan çıkaran, kendinden geçiren güçlü ve tehlikeli dişil.
Tarihte gördüğümüz gibi burada da Tanrıçaların ismi artık anılmadığı için, yafta Adem’in ilk karısına atılmış gibi sanki. Sigmund Hurwitz, Sümer dönemindeki baykuşlu tanrıçayı Lilith kabul edip, baykuşlara da ‘’ölüm baykuşları’’ demiştir.
Dünyada var olan dualitenin bir bütünü oluşturduğu görmezden gelinip, Anne, Tanrıça, kadın figürlerini ikiye bölmek dünyayı çıkmaz sokağa saptırmıştır. İyicil özelliklerden güç sembolü yok edilip, evinde kalan, çocuklarını ve kocasını layığıyla besleyip sevgisi veren kadın Havva soyundan; güçlü, başkaldıran, günahkar, itaatsiz, şehvetli kadın Litlith soyundan olmuş.
Günümüzde çalışan kadın modeli ise bu yüzden bir temele oturtulamamış ve cinsler bu karmaşanın içinde rol dağılımlarında şaşkına dönmüş durumdadır. İşte burada hem kadının kendi içinde bölünüp çatışması, hem hemcinsi ile çatışması, hem erkek ile çatışması ve hem de erkeğin kendi içinde çatışması doğmuştur.
Modern dünyada kadının kadın ile çatışmasına, Lilith’in kızları ve Havva’nın kızlarının çatışmalarına Kultuv şöyle değinmiştir:
‘’ Havva ve Lilith arasındaki savaş başka bir düzlemde de devam etmektedir. Havva ihtiyaçlarını bir ilişki içerisinde tatmin edebilir, lilith bunu yapamaz. O bağımlılığı ve boyun eğmeyi reddeder. Bağlanmak veya çivilenmek istemez. O özgür olmalıdır, hareketli olmalıdır ve kendini durmadan değiştirmelidir.
O bireysel dişi egosunun bi yönüdür ve bu ego ancak vahşi doğada bağımsız bir şekilde eros ve çocukları olmadan kendini geliştirebilir ve her zaman erkeğin sarılmalarının tadını çıkaran Havva’ya kıskançlıkla bakarak. Öte yandan Havva’da kendini toprağa bağlanmış gibi hisseder. Bu bağları erkeği ve çocuklarıdır. O da Lilith’in tam tersi bir kıskançlık içerisindedir.’’
Günümüzdeki ‘’kadın kadının kurdudur’’, ‘’yöneticim kadın, beni kıskanıyor’’ ,‘’öğretmenim kadın, taktı bana’’ söylemlerini hepimiz duymuşuzdur. Veya, evli bir kadının bekar ve özgür bir kadına söylediklerine ve aynı şekilde bekar kadının evli bir kadın hakkında söylem ve düşüncelerine.
Çekingen, içe dönük, muhafazakar bir kadının flörtöz, özgür, bir kadın için düşünceleri veya tam tersi durumu, aslında içindeki diğer yana duyduğu özlemden kaynaklanıyor olabilir mi ? bütündeki iki yandan birini seçme zorunluluğu.
İşte burada, kadının hemcinsi için olumsuz düşüncelerinde aslında kendi içinde yaşadığı çatışmayı görüyoruz. Havva’sını özleyen veya Lilith’ini özleyen, bütünlüğü özleyen dişiler. Diğer yandan erkekler için durumda bir çıkmazın içinde. İlk çıkmazı eş seçiminde ve ilişkiyi devam ettirirken yaşayan erkek, bir taraftan toplumsal normlara tutunarak ve tehlikesiz bir ilişki için Havva’yı arar.
Diğer taraftan vahşi doğası Lilith’i çeker. İkinci çıkmaz ise kadının da çıkmazı olan yeni dünya düzeninde kadının iş hayatına girmesi ile birlikte rollerin yerinden oynayıp tekrar bir düzleme oturamama durumu. Dişilin ikincilleştirilmesiyle birlikte kadının eve yakıştırılması kadının doğasının bastırılmasına neden olurken, minimal hayatlar yaşayan eski toplumlarda bu durum erkek açısından büyük bir sorun teşkil etmese de dünya değişip tüketim sektörü devreye girdiğinde erkek bu yükün altında ezilmeye başlamıştır.
Çılgın tüketim çağında karısının ve çocuklarının ekonomik sorumluluğunu üstlenen erkek bir çırpınış içine girmiştir. Kadının iş hayatına girmesi ile birlikte ekonomik sorumluluk paylaşılmaya başlansa da bu sefer de hem iş hayatında hem ev hayatında rollerin değişmesi gerekliliği ortaya çıkmış ve henüz adaletli bir rol dağılımı kurulamamıştır.
Çalışan bir kadın için halen, evin potansiyel günlük işleri, kocayı ve çocukları besleme ve ihtiyaçlarını giderme kadının görevleri arasındadır büyük çoğunlukla. İş yerindeki sorun ise, iş paylaşımı ve gelir paylaşımında yaşanmaktadır. Halen eril düzen dişilin iş hayatına girmesine adapte olamamış ve dişili kendisi ile eşit şartlarda görmemektedir.
Bu sorun ise bambaşka bir sorunsala neden olmuştur. Kadının erkekle eşitlenebilmek için erilleşmesi. Bunun sonucu olarak da kendi dişilliğini unutması. Bu mesele ise başlı başına üzerine araştırılıp yazılması gereken bir konu. Görüldüğü üzere toplumsal düzende küçük bir taşın yerinden oynaması veya yukarıdan (!) gelen bir yönlendirme zincirleme sorunsallara neden olabiliyor.
Lilith, günümüzde astrolojiye de dahil olmuş durumda. Kara ay, haritamızın kara kutusu deniyor ona. Karanlığa attığımız arzularımızı,kızgınlıklarımızı gün yüzüne çıkarmadığımız karanlık tarafımızı temsil ettiğini söylerler. ‘’id’’ kavramına benziyor değil mi. Zingsem ise bu konuda şunları söylemiştir:
‘’Son zamanlarda kadın psikanalistler arasında Lilith’i siyah ayın astrolojisiyle bağlantıya geçirmek moda haline gelmiştir. Tabii ki burada yine onun karanlık tarafları ele alınır. “Lilith’in ortaya çıkması mitosun sonunu yeniden biçimlendirilmek istendiğini gösterir.
Karanlık ayın aktüalitesi de aynı şekilde bilinçaltına itilenlerin de içselleşmek istediğini gösterir.” Öyleyse neden her ikisini de bir araya getirmeyelim? Hannelore Traugott bunu “Lilith -Karanlık Ayın Erosu” isimli kitabında denemiştir.
Dişi olan şeyi karanlıkla bir tutmak, bu karanlığı da ayrıca kötü ve şeytani olan özelliklerle birleştirmek genel olarak kadının ruhuna bir hakarettir; hatta tüm insanlığa yapılmış bir hakarettir’’
Toparlayacak olursak; tarihin başladığı dönemden itibaren Tanrıça kültünün aşamalarını gözlemlediğimizde, bin yıllar içinde Tanrıçaya’ya verilen önem ve yetkiler gittikçe azalmış ve kutsal kitaplarla birlikte lanetlenip, çağımızda ise sistem tarafından yok sayılmaya yüz tutmuş durumdadır.
Politik bir eylem olan, var olanı önce gözden düşürüp sonra yok etmek. Hal böyle olunca insanlık ve toplumsal rollere de keskin bir şekilde yansımış bu düşüş. Asırlardır değişen dünya ile birlikte roller yeniden inşa edilirken hep bir çarpıklık yaratmış bu kötücül tanrıça, kötücül dişil ve kötücül kadın modelleri.
Temeldeki bu çürümüşlükten kaynaklı oturmamış bir türlü dengeler yerine. Ya Havva olacakmış dünyalı kadın konfor alanından çıkmayıp, ya da Lilith olacakmış karanlık ve tehlikeli ormanları yuva edinen. Yalnızca iki seçenek…
Diğer bir mesele ise, bulunduğumuz yüzyılda binbir mücadele ile evden çıkan kadının ve dışarıdaki sistemin afalladığını gözlemliyoruz hep birlikte. Eski sistem işlevsiz çünkü kadın artık evde değil. Yeni sistem ise henüz kurulmadı.
Bizim neslimizden hemen önce kadınlar hak ettikleri konuma erişebilmek için bir yarışa sürülmüş, erkek ile burun farkı bir mücadele içine girmiş ve onun dünyasına girdiği yanılgısı mevcut olduğu için kartları onun elinden açmış. Ve halen devam eden bir durum gelişmiş. ‘’Eril sistemin içide varolmak istiyorsan erilleşmek zorundasın’’.
Havva ve Lilith’i sağlıklı köklerinden kavuşturursak eğer, bir bütünün parçalarını birleştirirsek tamamlanacak dişilik. Ve dünya sistemi içinde kadınlar dişil olarak her alanda varolabilecekler. Ve sanırım bunu biz kadınların öncülüğünde çoluk çocuk, erkek kadın hep birlikte yapacağız.
Nihayete geldiğimizde, Lilith için yazılan iki kötücül olmasına rağmen evren’in özgür kızı Lilith için ışıltılı bir kaç şiir bırakacağım. Hakkında bu güne kadar yüzlerce şiir, resim, kitap yazılan Lilith’in sanattaki yerini daha ayrıntılı inceleyebilirsiniz. Üzerine yapıştırılan yaftayı iyice perçinleyen eserlerin yerini kadınların elinden onu onurlandıracak eserlere bırakması dileği ile..
Havva gelmeden önce sevdiği
Adem’in ilk karısı Lilith için derler ki
Dili bülbüller kadar tatlıdır
Ve onu yılanın sözcüklerinden daha fazla
Hayal kırıklığına uğratmıştır.
Bukleleri kırmızı altından
Yaşlı dünya bile sonsuz gençliğine şahit
Gelincik ve güllerle çevrili gerdanı
Tinselliğin karanlığında kaybolmuşken
Yumuşak ışıklardan bir ağ örer.
Ve bununla hem bedenini hem ruhunu yakalar
Erkeklerin
Dante Gabriel Rosetti
Lilith’tir bu Adem’in ilk karısı
Onun güzel saçlarından sakınmalısın
Üzerinde parlayan mücevherlerle sessizce öne çıkıyor
Bunlarla bir delikanlıya ulaştığında
Kolay kolay bırakmaz onu geri
Goethe / Faust
Bu son şiir, bizim kadın yazar/şairlerimizden birine ait. O bu şiiri belki kendisi için yazdı. Bana göre ise, kendisinin içindeki Lilith’e…
Sakın bana ismimi sormayın
Sakın gözlerimin tam içine bakmayın
Yanımdan geçerken bana dokunmayın
Varsayın ki orada değil buradayım
Oraya siz gelemezsiniz
Köprüleri yıktılar, gemileri yıktılar
Yollar kayboldu
Ben başkayım
Ben uçurumlar kadar tehlikeli
Dereler kadar tekinsiz
Rüzgarlar kadar esriğim
Mine Söğüt
Kaynakça
Lilith (Kitap) – Yazar: Vera Zingsem
Tiamat(Kitap) – Yazar: George A. Barton
Sümerlerin Kurnaz Tanrısı Enki (Kitap) Sümer Mitolojisi (Kitap) – Yazar: Samuel Noah Kramer
Tanrılar Kadınken (Kitap) – Yazar: Merlin Stone
Tanrıçalar ve Tanrıçaların Dönüşümleri, Mitolojinin Gücü (Kitap) – Yazar: Joseph Campbell
Kur’an-ı Kerim – Diyanet İşleri Bakanlığı 11. Basım,1984
Llith as Goddes (Kitap) – Yazar: Mc Donald
Mitolojiler ve Semboller Ana Tanrıça ve Doğurganlık (Kitap) – Yazar: Mehmet Ateş
Türk Mitolojisinin Ana Hatları (Kitap) – Yazar: Yaşar Çoruhlu
Türk Kültüründe Kadın Şaman (Kitap) – Yazar: Fuzuli Bayat
Tanrıça Mitleri (Kitap) – Yazarlar: David Leeming , Jake Page
Mitler Rüyalar ve Gizemler (Kitap), Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Kitap), Şamanizm (Kitap) – Yazar: Mircea Elieda
Ahmed Bin Hanbel (Kuran’ı Kerim Hadislerinin tümünde belirtilen ve benim de tercih ettiğim kaynak isim)
Enki’nin Kayıp Kitabı (Kitap) – Yazar: Zecharia Sıtchın
Gılgameş Tarihte İlk Kral Kahraman (Kitap) , Kuran İncil ve Tevrat’ın Sümerdeki Kökeni (Kitap) – Yazar: Muazzez İlmiye Çığ
Evde Meyve Kurutma: Portakal – Limon – Mandalina – Greyfurt vb
Evde portakal kurutma için uyguladığım benim bir yöntemim mevcut. Bu yöntemi pekala sen de mandalina, greyfurt, limon, ayva vb. gibi kış meyveleri için uygulayabilirsin. Bu sene oldukça popüler olan kurutulmuş meyveleri pek çok yerde görmeye başladık. Kış mevsimine çok yakışan kurutulmuş portakal, sDevamını oku
Evde portakal kurutma için uyguladığım benim bir yöntemim mevcut. Bu yöntemi pekala sen de mandalina, greyfurt, limon, ayva vb. gibi kış meyveleri için uygulayabilirsin.
Bu sene oldukça popüler olan kurutulmuş meyveleri pek çok yerde görmeye başladık. Kış mevsimine çok yakışan kurutulmuş portakal, süsleme alanında da pek çok yaratıcı halde kullanılmaya başlandı.
Yaz meyve ve sebzelerini güneş yardımıyla kurutuyoruz fakat kış meyvelerini kurutmak istediğimizde karşımıza saatlerce çalıştırmak zorunda kalacağımız fırın tarifleri ve hatta kurutma işlemi için almamız gereken özel fırınlar çıkıyor.
Ben de aynı senin gibi Google’a danıştığımda farkettim ki ; asıl amacı doğanın kaynaklarını israf etmeden en verimli halde kullanmak olan meyve ve sebze kurutma işlemi moda kavramının azizliğine uğramış ve amacının tam zıttı halde gereksiz kaynak kullanımına teşvik eder hale gelmiş.
Şimdi sana, oldukça pratik, doğaya ve bütçeye en zararsız haliyle meyve kurutma yönteminden bahsedeceğim. Böylelikle, fırın çalıştırdığına değsin diye henüz çok taze olan meyveleri de kullanmak zorunda kalmayacaksın.
Evde biraz yumuşamaya başlayan tüm meyvelerine istediğin her an kurutma işlemi uygulayabileceksin. Benim bu tecrübem; yaşamımın her alanında kaynaklarımı en doğru ve verimli şekilde kullanmayı düşünmemi, sorgulamamı sağladı. Hem bu kazancımı hem de ”portakal nasıl kurutulur ” sorumun cevabını seninle paylaşmak istedim.
Portakal ile başlayıp greyfurt, mandalina, limon, ayva ve elmadan da aynı sonucu aldım.
Malzemeler
1- Hafif yumuşamış olan ve o halde yemekten zevk almayacağımız, bir kaç gün daha beklerse çöpe gidecek olan meyvelerimizi, ince dilimler halinde kesiyoruz. Dilimlerin ince olmaları önemli zira kalın dilimler daha geç çıtır hale geliyor.
2- Yağlı fırın kağıdını kalorifer peteğinin eni kadar kesiyoruz ve peteğe yerleştiriyoruz.
3- Üzerine meyve dilimlerini tek tek diziyoruz ve üzerlerini kesmiş olduğumuz diğer yağlı fırın kağıdıyla örtüyoruz. (Böylece aşağıdan ve yukarıdan gelebilecek tozları engellemiş olduk)
4- Gidip geldikçe meyvelerin tersini çeviriyoruz ( ben günde bir iki defa uyguladım bu işlemi )
5- Evin nem durumu, peteğin sıcaklığı ile orantılı olarak 2 ya da 3 günde çıtır çıtır meyve dilimleri ele ediyoruz. (Benimkiler 2 günde istediğim çıtırlığa geldiler )
Süsleme amaçlı kullanacaksan çok uzun süre dayanacağını düşünüyorum fakat tüketeceksen bir hafta içinde tüketmeni öneririm.
Ben vakum kapaklı kavanozda saklamaya başladım bir haftadır her gün kontrol ettim ve son gün biraz yumuşadıklarını farkettim. Bez torabada da saklayabilirsin.
Çayınlarının, keklerinin yanında tüketirken görüntüsüyle ve tadıyla mutluluk ve sağlık vermesi dileğiyle…
See lessEkonomik Yemek Tarifleri
Kavurma Makarna Tarifi Etrafımda kavurma makarna diye bir şeyi ilk defa duyanları gördükçe şaşırıyorum. Benim çocukluğumdan beri (80'ler) var olan kavurma makarna nasıl oldu da bu kadar yaygınlaşmadı, insan gerçekten hayret ediyor. Siz de kavurma makarna adını ilk defa duyuyorsanız ve şimdiye kadarDevamını oku
Kavurma Makarna Tarifi
Etrafımda kavurma makarna diye bir şeyi ilk defa duyanları gördükçe şaşırıyorum. Benim çocukluğumdan beri (80’ler) var olan kavurma makarna nasıl oldu da bu kadar yaygınlaşmadı, insan gerçekten hayret ediyor.
Siz de kavurma makarna adını ilk defa duyuyorsanız ve şimdiye kadar hiç tatmadıysanız, bence şimdiye kadar çok şey kaçırmışsınız demektir. Sizler için kaleme aldığım kavurma makarna tarifi ile hayatınızdaki bu eksikliği bir an önce giderin derim ben 🙂
Kavurma Makarna İçin Malzemeler
Bu tarif ile 3-4 tabak kavurma makarna çıkıyor. Makarna olarak Filiz marka makarna tercih edebilirsiniz. Kavurma makarna bence en güzel kelebek makarna ile güzel oluyor. Düdük makarna ile de fena olmuyor. Diğer makarna türleri ile de denedim fakat hoşuma gitmedi.
Kavurma Makarna Yapılışı
1- Kavurma makarna yapımına başlamadan önce çaydanlığa veya ketıla su koyalım. Kaynamış suyumuz hazır olsun.
2- Kavurma makarna tarifi için bize olabildiğince geniş teflon ya da yapışmaz tabanlı herhangi bir tava gerekiyor. Derin bir çelik tencerede de olur ama yapışma riski var. Nasıl kolayınıza gelirse…
3- Tavamızı ocağa alıp orta ateşe ayarlıyoruz. Tercihimize göre bir miktar sıvıyağ koyuyoruz.
4- Yarım paket makarnayı tavaya boşaltıyoruz. Tahta yemek kaşığı ile ara sıra karıştırıp kavuruyoruz.
Bu noktada makarnaların karardığını göreceksiniz. Makarnalar fazla kavrulur ve kararırsa, yemeğin tadı biraz değişiyor. Hoş olmuyor yani. Onun için fazla kavurmamaya dikkat edin. Eliniz hızlı değilse ocağın altını kısık ateşe alıp makarnaları öyle kavurun.
5- Makarnalar kavurulurken bu arada bir adet tavuk bulyonu bir bardağa koyup üzerine kaynamış su koyarak eritelim.
6- Makarnalar yeteri kadar kavrulduktan sonra tavuk bulyon erittiğimiz su dolu bardağı makarnaların üzerine döküp şöyle bir karıştırıyoruz. Suyu dökerken dikkat edin, büyük bir cozurtu çıkacak, kızgın yağ üzerinize sıçramasın.
7- Daha sonra makarnaların üzerini 3 parmak geçecek kadar kaynamış su döküyoruz.
Ben bu makarnayı biraz sulu seviyorum. O yüzden suyu biraz fazla koyuyorum. Siz sulu sevmiyorsanız makarnaların üzerini 2-3 parmak geçecek kadar kaynamış su yeterli gelecektir.
8- Suyla buluşan makarnalara bir de tuz attıktan sonra ocağın altını kısık konuma getiriyoruz. Tavanın kapağını kapatıyoruz. Bu şekilde yaklaşık 15 dakika kadar pişiriyoruz. Arada karıştırıyoruz. Makarnalar biraz sulu kalsın; ocağın altını kapadıktan sonra suyunu çekecektir.
Kavurma makarna piştikten sonra eğer tercih ederseniz yarım tahta yemek kaşığı tereyağı veya margarini makarnaların içine koyup eriyene kadar karıştırın.
9- Kapağı kapalı olarak 5-6 dakika demlemeye bıraktıktan sonra afiyetle yiyebilirsiniz.
Tavsiye: Bu makarna türü en çok yeşil mercimek yemeğine yakışıyor. Tarifini bu başlık altında bulabilirsiniz.
Tek başına yiyecekseniz, makarnayı biraz sulu bırakın. Makarna sıcakken üzerine bol sarımsaklı yoğurt dökün. Üzerine bol karabiber ve pul biber serpiştirin. Sonra gelin bana teşekkür edin 🙂
Afiyet olsun…
See lessEkonomik Yemek Tarifleri
Yeşil Mercimek Yemeği Tarifi Öğrenci yurtlarında "Kara Şimşek" olarak da bilinen yeşil mercimek yemeği, iki diş sarımsak ile efsane bir lezzete dönüşen, protein deposu, ucuz maliyetli, pratik bir yemektir. Bakliyatların pişme süreleri uzun olabiliyor fakat yeşil mercimek oldukça kolay pişebilen birDevamını oku
Yeşil Mercimek Yemeği Tarifi
Öğrenci yurtlarında “Kara Şimşek” olarak da bilinen yeşil mercimek yemeği, iki diş sarımsak ile efsane bir lezzete dönüşen, protein deposu, ucuz maliyetli, pratik bir yemektir.
Bakliyatların pişme süreleri uzun olabiliyor fakat yeşil mercimek oldukça kolay pişebilen bir bakliyat. Yeşil mercimek tarifi için çok malzemeye gerek olmadığı gibi pişirmesi de oldukça kolay.
Yeşil Mercimek Yemeği İçin Malzemeler
Bu malzemelerle yaklaşık 3-4 tabak yemek çıkıyor. Saban marka yeşil mercimek tarafımca denenmiş ve onaylanmıştır. Öncü marka domates salçası da tüm yemekleriniz için ideal bir salçadır.
NOT: Yemeğin yapılışına geçmeden önce 1 su bardağı yeşil mercimeği yıkayıp süzdükten sonra derin bir kaba alalım. Üzerine 1 çaydanlık kaynamış su dökelim. 2 çay kaşığı tuz koyup karıştıralım. Bu şekilde en az 30 dakika kadar bekletelim.
Yeşil Mercimek Yemeği Yapılışı
1- Yeşil mercimek yemeği hazırlamaya başlamadan önce çaydanlığa veya ketıla su koyalım. Kaynamış suyumuz hazır olsun.
2- Haşladığımız yeşil mercimekleri süzelim.
3- Soğanları ince ince doğrayalım.
Yemek işinde en sevmediğim iştir soğan doğramak. Çoğunuz da böyle düşünüyor eminim. Ben bu sorunu ipli doğrayıcı denen aletle çözdüm. “İpli rondo, ipli doğrayıcı, el rondosu” gibi isimleri var. Ben Migros’tan 3 bıçaklı olanını aldım. Gayet memnun kaldığımı söyleyebilirim. 3M Migroslardan ya da internetten temin edebilirsiniz.
4- Tencereyi ocağa alıp altını orta ateşe ayarlayalım. Tencereye kendi tercih ettiğiniz miktara göre sıvı yağ koyalım.
5- Doğradığımız soğanları tencereye koyalım. Soğanlar yağda biraz pişsin, yumuşasın.
6- Bir tahta yemek kaşığı domates salçasını ilave edelim. Bir müddet soğanlarla birlikte soteleyelim.
7- İki çay kaşığı kırmızı toz biberi de soteye ilave edelim. Bir iki karıştırıp yeşil mercimekleri de tencereye boşaltalım. 2-3 dakika daha tenceredeki malzemeleri alt üst ede ede karıştıralım.
8- Kaynayan suyu malzemelerin üstüne boşaltalım. Su, malzemelerin üzerini 3 parmak geçecek kadar olsun. Pişme sırasında su azalırsa daha sonradan yine kaynamış su takviyesi yapabiliriz.
9- Tuzumuzu ilave edip tencerenin kapağını kapayalım ve yeşil mercimek yemeğini pişmeye bırakalım. Taşma ihtimaline karşı tencerenin kapağını tam olarak kapamayın. Yemek fokur fokur kaynamaya başlayınca ocağın altını kısığa ayarlayıp kapağı tam olarak kapatabiliriz. Pişme sürecinde yemeği ara sıra karıştırırsanız iyi olur.
10- Bir yandan iki diş sarımsağı ister cips gibi yuvarlak, ister ince ince, isterseniz de dörde bölerek doğrayalım; hiç fark etmez.
Bu arada koku yaptığı gerekçesiyle sarımsak sevmeyenler çekinmesin. Pişen sarımsak ağızda koku yapmaz. Bence yeşil mercimek yemeğinin en can alıcı noktası sarımsaktır. Pişen sarımsağın aroması, lezzet açısından yemeği arşa çıkarır.
11- Bu noktada yemeğin püf noktası, sarımsakların yemeğe dahil ediliş zamanı. Sarımsakları ne başta, ne de yemek pişerken ekliyoruz. Yemeğin piştiğinden emin olup altını kapatma zamanı geldiğinde sarımsaklarımızı yemeğe ilave ediyoruz. Sarımsakları ilave ettikten sonra yemeği 1 dakika kadar daha pişirip altını kapıyoruz.
Sarımsağın yemeğe konuluş zamanı önemli. Sarımsak çok pişerse aroma etkisi de azalıyor. Sarımsağı son aşamada koymalıyız. Zaten yemeğin sıcaklığıyla sarımsaklar yumuşayacaktır.
Yeşil mercimek yemeği tarifi bu şekilde. Bazıları bu yemeği kıymalı ya da etli yaparak yemeği katlediyorlar. Tarifte belirttiğim gibi bu yemeğin püf noktası sarımsak. Suyuna bana bana afiyetle yiyin efenim 🙂
Bu arada yeşil mercimek yemeğinin yanına en iyi makarna gider. Bir sonraki tarifimde size enfes bir kavurma makarna tarifi vereceğim. Yukarıda anlattığım yoğurt çorbası, yeşil mercimek yemeği, kavurma makarna, kornişon turşu ve yoğurt ile tam bir akşam menüsü hazırlamış olacağız 🙂
See lessEkonomik Yemek Tarifleri
Yoğurt Çorbası Tarifi Ucuz maliyetli yemek tarifleri konusunda benim en çok sevdiğim çorba çeşidi olan yoğurt çorbası tarifi, yapması kolay, çok lezzetli pratik bir tariftir. Özellikle kış aylarında dışarıdan gelip bu çorbayı önümde görüp içmeye başlayınca, belki biraz abartılı olacak ama sanki ab-ıDevamını oku
Yoğurt Çorbası Tarifi
Ucuz maliyetli yemek tarifleri konusunda benim en çok sevdiğim çorba çeşidi olan yoğurt çorbası tarifi, yapması kolay, çok lezzetli pratik bir tariftir.
Özellikle kış aylarında dışarıdan gelip bu çorbayı önümde görüp içmeye başlayınca, belki biraz abartılı olacak ama sanki ab-ı hayat içiyormuş hissine kapılırım. O kadar lezzetli geliyor bana. Bakalım deneyenler de beğenecek mi?
Yoğurt Çorbası Tarifi İçin Malzemeler
Bu miktarlarla yaklaşık 5 çorba kasesi yoğurt çorbası çıkabiliyor. Malzeme miktarlarına çok takılmayın. Çorbayı yoğun sevenler un ve yoğurt miktarını arttırabilirler mesela.
Dost ya da Mis markalı yoğurtlar bu çorba için gayet uygun. Bulyon olarak Knorr markasını tercih edebilirsiniz. Margarin olarak da Teremyağ tavsiye ederim (Gurme olanı değil normal olanı).
Yoğurt Çorbası Yapılışı
1- Yoğurt, un ve yumurta sarısını derin bir kapta, çırpıcı veya çatalla iyice çırpıyoruz. Yumurta sarısını katıp katmamak tercihinize kalmış. Güzel bir lezzet veriyor ama elzem bir malzeme değil; olmasa da olur.
2- Suyu bir tencere boşaltıp tencereyi ocağa alıyoruz. Altını yakıyoruz. Ocağı orta ateşe ayarlıyoruz.
3- Suyun içine bir adet tavuk bulyon koyuyoruz. Suyun ısınmasını beklemeyin; malzemeleri su kaynamadan koyacağız.
4- İnce telli süzgeci tencerenin üzerine koyup az önce hazırladığımız yoğurt, un, yumurta karışımını süzgece döküyoruz. Bütün karışım süzgeçten geçip tencereye akacak. Akma işini hızlandırmak için çırpıcıdan yardım alabilirsiniz.
5- Tencereyi çırpıcı ile çorba kaynayana kadar orta hızda karıştırıyoruz. Kaynamaya yakın çorbanın koyulaştığını göreceksiniz.
6- Yoğurt çorbası kaynayınca ocağın altını en kısık konuma getiriyoruz. 4-5 dakika daha bu şekilde kaynaması yeterlidir. Arada yavaş yavaş karıştırıyoruz. Süre bitiminde ocağın altını kapıyoruz.
7- Ayrı küçük bir tava ya da sosluk veya sahan alıp ocağa koyuyoruz. Eliniz hızlıysa orta ateşe, yavaşsa kısık ateşe ayarlıyoruz.
8- Sıvı yağı döküyoruz. Buradaki yağ oranı tamamen size bağlı. Göz kararı bir miktar belirleyin. Mümkünse tereyağı ya da en azından margarin ile daha lezzetli oluyor. Bu da tamamen tercihe ve bütçeye bağlı. Ben bir tahta yemek kaşığı margarin koyuyorum. Arada tereyağı koyup kendimi şımarttığım da oluyor. 🙂
9- Baharat sevginize göre miktarlarını ayarladığınız kırmızı toz biber, karabiber, kekik ve naneyi yağın içine koyuyoruz. Bu noktada esas baharat nanedir. Naneyi diğerlerinden daha çok koymaya çalışın. Ben 2 çay kaşığı kırmızı biber, yarım çay kaşığı karabiber, bir çay kaşığı kekik ve 3 çay kaşığı nane koyuyorum.
10- Baharatlı yağı yanmaya yüz tutacak kadar kızdırıyoruz. Hatta hafif yanarsa güzel bir aroma veriyor yoğurt çorbasına. Fazla yanarsa da kötü olur. Fazla yakmamaya dikkat edin.
11- Kızdırdığımız yağı yoğurt çorbasına boşaltıyoruz. Yağ çok kızgınken dökerseniz yağın sağa sola sıçrama ihtimali var, dikkat edin.
12- Yoğurt çorbası ile yağı iyice karıştırıyoruz. Tencerenin kapağını kapatıp mümkünse 10 dakika kadar bekliyoruz. Çorbamız hazır.
13- Yoğurt çorbasını içerken tercihe göre içine biraz limon sıkabilirsiniz.
Afiyet bal şeker olsun efenim 🙂
See lessCumulative Layout Shift Sorunu Çözümü
Cumulative Layout Shift sorunu çözümü için öncelikle niçin bu hatayı aldığınızı belirlemeniz gerek. Cumulative Layout Shift yani CLS sorunu, sitenin açıldığı ilk andaki görüntüde, site yüklenirken, yazı alanının ekranın altına doğru kayması kaynaklıdır. Bu soruna genel olarak boyutları belirlenmeyenDevamını oku
Cumulative Layout Shift sorunu çözümü için öncelikle niçin bu hatayı aldığınızı belirlemeniz gerek.
Cumulative Layout Shift yani CLS sorunu, sitenin açıldığı ilk andaki görüntüde, site yüklenirken, yazı alanının ekranın altına doğru kayması kaynaklıdır. Bu soruna genel olarak boyutları belirlenmeyen görseller ve esnek reklam alanları neden olmaktadır.
Misal ben sitenin header alanı altına esnek bir Adsense reklamı yerleştirdim. Reklamlar site açıldıktan sonra yüklendiği için, site ilk açıldığında burada reklam gösterilmiyor; yerinde yazı alanı oluyor. Reklam yüklenip de gösterilmeye başlandığında yazı alanı alta doğru kayıyor. Bu durum kullanıcı deneyimini olumsuz etkilediği için Google bu durumu fazlasıyla önemsiyor. Google Search’teki Önemli Web Verileri hatalarının çoğu da bu CLS sorunu kaynaklı olabiliyor.
Genel olarak incelediğimde bu hatayı alan sitelerin büyük bir çoğunluğunun CLS sorunu kaynağı, site açıldığında ilk görünen esnek Adsense reklam birimlerinden kaynaklanmakta. Geliri daha iyi olduğu için sabit boyutlu reklam yerine esnek boyutlu reklamlar kullananlar bu durumdan şikayetçi.
Google ileride bu soruna nasıl bir çözüm bulur bilemiyorum fakat geçici CLS sorunu çözümü olarak, esnek reklam birimi kullanılsa da en azından reklam alanının yükseklik değerine sabit bir değer verilebilir. Görünüm olarak biraz rahatsız edici olsa da bundan başka bir çözüm yok gibi görünüyor.
Site ilk açıldığında gösterilen esnek reklam boyu yüksekliği mobilde de masaüstünde de 300px değerini geçmiyor. Bu nedenle reklam kodunu div içine alıp div stiline yükseklik olarak 300px değerini verip geçici çözüm sağlanabilir.
Yani kodumuz şu şekilde:
Ben esnek reklamlardan kaynaklı CLS sorununu bu şekilde çözdüm. Başka çözümü olan varsa buyursun.
See lessBulaşık Makinesi Kokusu
İlk olarak bulaşık makinesi kokusu giderme konusunda neler yaptığımdan bahsedeyim. Bulaşık makinesi kokusu sorununun birden çok sebebi olabilir. Kokuyu gidermek için öncelikle bulaşık makinesi koku giderici ürünleri denedim, hiçbiri işe yaramadı. Kokuyu yumurta bulaşıklarının sebep olduğunu düşündümDevamını oku
İlk olarak bulaşık makinesi kokusu giderme konusunda neler yaptığımdan bahsedeyim. Bulaşık makinesi kokusu sorununun birden çok sebebi olabilir.
Kokuyu gidermek için öncelikle bulaşık makinesi koku giderici ürünleri denedim, hiçbiri işe yaramadı.
Kokuyu yumurta bulaşıklarının sebep olduğunu düşündüm. Çünkü bulaşık makinesi kokusu, yumurta kokusunu andırıyordu. Makineye hiç yumurta bulaşığı koymadım. Fakat yine de koku gelmeye devam etti.
Bulaşık makinesi temizleyiciler ve karbonat-sirke ikilisi ile bulaşık makinesini boş çalıştırarak temizleme işlemini de denedim yine fayda etmedi.
Kokunun giderden geleceğini de düşünüp çek valf denilen, tek yönde akışa müsaade eden, diğer yönden akış kesitini kapayan zımbırtılardan alıp taktım, bana mısın demedi.
Son olarak başlık açıklamasında da dediğim gibi Amerika’da yaşayan kardeşimin, orada uygulanan yöntemi anlatmasıyla bulaşık makinesi kokusu sorunundan tamamen kurtuldum.
Bu yönteme high loop deniliyor. Bulaşık makinesi gider hortumunu aşağıdan yukarı çıkarıp, tekrar aşağı indirerek gidere bağlanması şeklinde uygulanıyor. Bu yöntemle bulaşık makinesinden atılan su bulaşık makinesine geri dönmüyor. Böylece koku falan kalmıyor.
Uygulama kabaca şu şekilde:
Bulaşık Makinesi Kokusu Giderme
Bulaşık makinesi kokusu giderme yöntemini uygulamak için, eğer gider hortumunuz kısaysa uzatma hortumu, normal ya da kancalı vida, bir veya iki adet cırt denilen plastik kelepçeye ihtiyaç oluyor. Bunları inşaat malzemeleri satan yerlerden temin edebilirsiniz.
Normal ya da kancalı vidayı tezgah altında yüksek bir yere sabitliyoruz. Plastik kelepçeyi gider hortumuna, vida ya da kancaya tutunacak şekilde boşluk kalacak kadar bağlıyoruz. Yukarıdaki şemada gösterildiği gibi yükseltme döngüsü olacak şekilde gider hortumunu vida ya da kancaya asıyoruz. Gider bağlantısını yapıyoruz.
Başta da dediğim gibi bulaşık makinesi kokusu, birden çok sorundan kaynaklı olabilir. Siz de benim gibi her yöntemi deneyip sorundan kurtulamadıysanız, bu yöntemi deneyebilirsiniz.
See lessGoogle Drive Direkt Dosya İndirme Linki
Ön izleme yapmadan google drive dosya indirme mümkün. Bununla ilgili google drive link dönüştürücü siteler mevcut. Bunlardan biri WonderPlugin'in bir servisi. Aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: https://www.wonderplugin.com/online-tools/google-drive-direct-link-generator/ "Enter a Google Drive sharinDevamını oku
Ön izleme yapmadan google drive dosya indirme mümkün. Bununla ilgili google drive link dönüştürücü siteler mevcut.
Bunlardan biri WonderPlugin’in bir servisi. Aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
https://www.wonderplugin.com/online-tools/google-drive-direct-link-generator/
“Enter a Google Drive sharing url” yazan kutucuğa, paylaşılabilir bağlantınızı yapıştırıp alttaki “Generate Google Drive Direct Link” butonuna tıklayıp, google drive direkt indirme linkini alabilirsiniz.
100 mb’tan küçük dosya paylaşacaksanız “Enter your Google Drive API Key” yazan yere bir şey yazmanıza gerek yok. Eğer paylaşacağınız dosya 100 mb’tan büyükse o kutucuğa api key girmeniz gerekiyor. Aksi halde indirme işleminde “Google’ın virüs taraması yapamayacağı kadar büyük” uyarısı verecektir ve dosya yine ön izleme olarak açılacaktır. Api key’i nasıl alacağınızı buradan öğrenebilirsiniz.
Ek olarak: Bu şekilde üretilen linkleri kısaltmak isterseniz google link kısaltma servisini kullanabilirsiniz. Bu işlemi burada anlatmıştım.
Google Link Kısaltma – Firebase ile URL Kısaltma Yöntemi
Öncelikle Google link kısaltma işlemi için Google hesabı ve web sitesi sahibi olmanız gerekiyor. Google hesabınızla Firebase üzerinden proje oluşturup, Dynamic Links özelliği ile url kısaltma işlemi yapabileceksiniz. Bu özellik üzerinden kısalttığınız linkler "siteismi.page.link/Aa1D" gibi bir linkDevamını oku
Öncelikle Google link kısaltma işlemi için Google hesabı ve web sitesi sahibi olmanız gerekiyor. Google hesabınızla Firebase üzerinden proje oluşturup, Dynamic Links özelliği ile url kısaltma işlemi yapabileceksiniz. Bu özellik üzerinden kısalttığınız linkler “siteismi.page.link/Aa1D” gibi bir link yapısında olacak.
Google Link Kısaltma Uygulama Adımları
1- https://firebase.google.com adresine gidip Başlayın butonuna tıklayın. Google hesabınızla giriş yaptıktan sonra Proje Oluştur butonuna tıklayın.
2- Proje Adı kısmına bir isim yazın. Örnek olarak “LinkKisalt” olabilir. Türkçe karakter kabul etmiyor, o yüzden proje isminde Türkçe karakter kullanmayın. Firebase şartlarını kabul ediyorum kutucuğunu işaretledikten sonra Devam butonuna tıklayın.
3- Firebase projeniz için Google Analytics sayfasında eğer linkleriniz Google Analytics üzerinden istatistiki olarak takip etmek istiyorsanız, Bu proje için Google Analytics’i etkinleştir anahtarını etkinleştirin ve Devam butonuna tıklayın.
4- Sonraki sayfada Analytics konumu kısmından Türkiye seçin. Diğer kutucukları işaretleyip Proje Oluştur butonuna tıklayın. Biraz bekleyin.
5- Yeni projeniz hazır yazısını gördüğünüzde Devam butonuna tıklayın.
6- Açılan sayfada sol tarafta bulunan FireBase menüsünden Projeye Genel Bakış‘a tıklayın.
7- Firebase’i uygulamanıza ekleyerek başlayın kısmından iOS butonuna tıklayın.
Web sitemizi doğrulamak için iOS seçmemiz gerekiyor. Herhangi bir mobil uygulamaya sahip olmadan url kısaltma özelliğinden yararlanmak için bu yolu kullanıyoruz. iOS ne alaka demeyelim, devam edelim 🙂
8- Açılan formda 1. adımda iOS paket kimliği kısmına site adresinizi yazın. (örn. “siteismi.com”) Diğer kutucukları boş bırakıp Uygulamayı kaydet butonuna tıklayın.
9- 2. adımda GoogleService-Info.plist dosyasını indir butonuna tıklayın. İnen dosyayı ftp ya da dosya yöneticisi aracılığı ile sitenizin ana dizinine yükleyin. Yükleme tamamlanınca 2. adımdaki Sonraki butonuna tıklayın.
10- 3. adımda hiçbir şey yapmadan Sonraki butonuna tıklayın.
11- 4. adımda da hiçbir şey yapmadan Sonraki butonuna tıklayın.
12- 5. adımda Konsola geç butonuna tıklayın.
13- Şimdi, soldaki Firebase menüsünden önce Büyüme, sonra Dynamic Links‘e tıklayın.
14- Sayfadan Başla butonuna tıklayın. Açılan pencereden Alan kısmına siteismi.page.link yazın. Yani örneğin edofhi.com için edofhi.page.link yazılmalıdır. Devam butonuna tıklayın.
15- Sitemizi 9 numaralı adımda daha önceden doğruladığımız için siteismi.page.link kullanım için doğrulandı ve onaylandı yazısı ekrana gelecektir. Bitir butonuna tıklayın.
16- Önünüze gelen sayfayı yer imlerinize ekleyebilirsiniz. Bu sayfadaki Yeni Dinamik Bağlantı butonuna tıklayarak url kısaltma işlemlerinizi gerçekleştirebilirsiniz.
Google link kısaltma özelliğini kullanmak için yapmamız gerekenler bunlar. Daha sonradan Projeye Genel Bakış menüsünden Uygulama Ekle butonuna tıklayıp 8. adımdan itibaren işlemleri tekrar ederek diğer siteleriniz için de Google link kısaltıcı özelliği tanımlamanız mümkündür.
Google link kısaltma servisi ücretsizdir. Dilediğiniz kadar link kısaltma işlemi uygulayabiliyorsunuz. Tabi çatır çatır servis kapatması ile meşhur Google’ın gelecekte ne yapacağı hiç belli olmaz 🙂
See lessWeb Site Ana Ekrana Ekle Nasıl Yapılır?
Bahsettiğiniz uygulama PWA, yani prograssive web app olarak geçiyor. PWA, web siteniz için özel bir uygulama yazmadan, mobil cihazlarda sanki bir uygulamaymış gibi çalışmasını - görüntülenmesini sağlar. Web sitenize pwa uyguladığınız zaman bir kullanıcı mobil cihazından Chrome veya Edge tarayıcı ileDevamını oku
Bahsettiğiniz uygulama PWA, yani prograssive web app olarak geçiyor. PWA, web siteniz için özel bir uygulama yazmadan, mobil cihazlarda sanki bir uygulamaymış gibi çalışmasını – görüntülenmesini sağlar.
Web sitenize pwa uyguladığınız zaman bir kullanıcı mobil cihazından Chrome veya Edge tarayıcı ile sitenize girdiğinde, “SİTEİSMİ” Uygulamasını Ana Ekrana Ekle popup penceresiyle karşılaşır. Kullanıcı kabul ederse mobil cihaz ekranına sitenizin ikonu eklenir. Bir nevi sitenizin mobil uygulaması kullanıcının cihazına kurulur.
Kullanıcı bu ikona bastığında siteniz bir mobil uygulamaymış gibi tam ekran olarak, tarayıcıdan bağımsız olarak açılır.
Şuradan PWA ile ilgili daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Peki tavsiye eder miyim?
Ederim. Şöyle ki PWA uygulamasının alternatifi web siteniz için webview uygulaması yazdırmak. Fakat bu uygulamalar gereğinden fazla boyutta oluyor ve mobil cihazlarda yer kaplıyorlar. Kullanıcı Google Play Store’a gidip uygulamanızı yüklemesi gerekiyor.
Fakat PWA uygulaması Sevice Worker üzerinden çalıştığı için hem yer kaplamıyor, hem de kurulum için kullanıcıyı Google Play Store’a yönlendirmiyor.
PWA ile web siteniz tarayıcı üzerinden görüntülemeye veya webview uygulamanıza göre daha yüksek hızda açılıyor.
Ayrıca webview uygulaması yazdırmak PWA’ya göre daha masraflı. WordPress altyapılı bir siteniz varsa eklentilerle bu işi daha ucuza halledebilirsiniz. Ya da birazdan anlatacağım kod uygulamaları ile tamamen ücretsiz fakat sınırlı özelliklerle web sitenize PWA uygulayabilirsiniz.
Yazının devamında eklentisiz olarak sitenize nasıl PWA uygulayacağınızı anlatacağım fakat önce WordPress altyapılı siteler için iki eklenti tanıtmak istiyorum.
WordPress PWA Eklentileri
# İlk eklentinin adı Instantify. Şuradan eklentiyi detaylıca inceleyebilirsiniz.
Instantify, size üç özellik sunuyor. Birincisi web sitenizin gelişmiş özelliklere sahip bir PWA uygulamasına sahip olmasını sağlıyor.
İkincisi, sitenize otomatik olarak Hızlandırılmış Mobil Sayfalar (Google AMP) işlevselliği ekliyor.
Son olarak Facebook’ta paylaştığınız site içeriğinizi Facebook uygulaması üzerinden anında açılmasını ve Facebook üzerinden para kazanmanızı sağlayan Facebook Instant Articles özelliği de eklentiyle birlikte geliyor.
Konumuz gereği bizim için önemli olan PWA desteği. Eklentinin PWA için sunduğu özellikler şöyle:
Çoğu projemde bu eklentiyi kullanıyorum. Tavsiyemdir.
# Diğer eklentimiz ise PWA for WordPress. Eklentiyi şuradan inceleyebilirsiniz.
Bu eklenti sadece PWA üzerine yoğunlaşmış. Artı olarak WooCommerce altyapılı E-Ticaret sitelerini de destekliyor.
Eklenti, önbellek ile offline modda çalışma, PWA için arka plan renklerini değiştirme, push bildirimleri gibi özellikler sunuyor. Detaylı kullanıcı kılavuzu ile eklentiyi çok kolay bir şekilde sitenize uygulayabiliyorsunuz.
# Bir de SuperPWA eklentisi var. Kullanmadığım için nedir ne değildir tam bilmiyorum. Şuradan inceleyebilirsiniz.
Ana ekrana ekle kodu, diğer bir değişle PWA uygulamasını eklentisiz, manuel olarak yapmak isterseniz, birkaç dosya ve kod uygulamasıyla kısa sürede sitenizin PWA uygulamasını yapabilirsiniz.
Eklentisiz PWA Uygulama ile Ana Ekrana Ekle Popup Kodu
Anlatacağım işlem sadece WordPress altyapılı siteler için değil tüm sitelerde sorunsuzca çalışacaktır. Tabi web sitenizin mutlaka responsive yani mobil uyumlu olması ve SSL sertifikasına (https) sahip olması gerekir.
Ayrıca bu işlem ile sadece ana ekrana ekle popup çalıştırabilir, sitenizin uygulama gibi mobil cihazlara kurulmasını sağlayabilir ve mobil cihazlarda uygulama gibi açılmasını sağlayabilirsiniz. Offline mod, push bildirimleri gibi özellikler bu anlatacağım yöntemde mevcut değil. Tabi kod bilginiz varsa bu özellikleri de ekleyebilirsiniz.
1- Eklentisiz PWA uygulamasına sahip olmak için öncelikle buraya tıklayarak gerekli dosyaları indirin.
2- İndirdiğiniz rar dosyasını arşivden çıkarın.
Dosya içerisinde “launcher-icon” ile başlayan png uzantılı 6 dosya göreceksiniz. Bu dosyalar sitenizin ikonları. Yani kullanıcı ana ekrana ekle popup penceresinden sitenizi mobil cihazına kurduğunda bu simgelerden biri gösterilecek.
Bu ikonların birden çok olmasının sebebi kullanıcının mobil cihazındaki çözünürlüğe göre farklı boyutlarda otomatik olarak seçilmesidir.
İndirdiğiniz dosya içerisindeki bu dosyaların boyutlarının ne olacağını içlerine yazdım. Siz de kendi sitenizin simgesini bu boyutlara göre herhangi bir resim işleme programıyla oluşturun. Oluşturduğunuz simgelerin isimleri verdiğim görsel dosya isimleriyle aynı olmalıdır.
3- Dosya içerisindeki “manifest.json” dosyasını herhangi bir editör ile açın. Ben düzenleme için Notepad++ programını kullanıyorum.
Dosyanın en başında bulunan
kısmındaki “Siteİsmi” yazan yerleri kendi sitenizin ismi ile değiştirin. Daha sonra aşağıda bulunan
kısmındaki “siteadresi.com” yerini kendi site adresiniz ile değiştirin. Dosyayı kaydedin.
Bu koddaki “?utm_source=webapp” kısmı nedir diye aklınıza takılabilir. Bu uzantı kaç kişinin sitenize PWA ile eriştiğini Google Analytics üzerinden görmenizi sağlıyor. Google Analytics hesabınızdan “Edinme > Tüm Trafik > Kaynak/Aracı” yolunu izleyerek bu bilgiye erişebilirsiniz.
4- Düzenleme işlemleri bittikten sonra indirdiğiniz tüm dosyaları (6 tane ikon dosyası, maifest.json, server,js, sw.js) sitenizin ana dizinine ftp ya da dosya yöneticisi aracılığı ile yükleyin.
5- Siteniz WordPress ise temanızın header.php dosyasını açın. Aşağıdaki kodu
<head>
ve</head>
etiketleri arasında herhangi bir yere yapıştırın.Daha sonra
<body>
etiketinden sonra aşağıdaki kodu yapıştırın ve dosyayı kaydedin.6- Her şey tamamsa sitemizin PWA uygulaması çalışıyor mu çalışmıyor mu test edelim. Öncelikle cache eklentisi kullanıyorsanız cache temizliği yapın.
Sitenize mobilden giriş yapın. Ekran altında “xxxxx uygulamasını Ana ekrana ekle” popup kutusunu göreceksiniz.
Bir de sitenize masaüstü bilgisayarınızın Chrome veya Edge tarayıcısından girin. Adres çubuğunun sağ kısmında daire içerisinde artı işaretiyle birlikte “Yükle” yazısını göreceksiniz.
Bunları göremiyorsanız adımları uygularken yanlış bir şeyler yapmış olabilirsiniz. Kontrol edip tekrar deneyin.
İşlem bu kadar.
“Ben bunlarla uğraşamam, benim için hallediver.” derseniz de gurcaninan@gmail.com adresinden bana ulaşın, ücreti mukabilinde hallederiz 🙂 Yine de tavsiyem denemekten ve hata yapmaktan korkmayın 😉
Eklenti kullanmadan PWA uygulaması edinme işleminde kullanılan kodları şuradan aldım. Şuradaki sayfada da biraz daha değişik bir anlatım mevcut.
Şuradan da PWA için yabancı bir kaynağa ulaşabilirsiniz.
Ekleme:
Site açılınca ilk anda popup çıkmaz. Ekranı aşağı doğru kaydırınca çıkar, üste doğru kaydırınca popup yine kaybolur. Kullanıcı eğer “x”e tıkladıysa, çerezleri temizleyene kadar popup yine çıkmaz. Popup penceresine istenildiği gibi müdahale edilebilinmesi için ya kod bilmek gerek ya da ücretli eklentilerden edinmek gerekiyor.
See lessLilith
Lilith efsanesini mitolojide Lilith - Sümerler'de Litih - Tevratta Lilith - İncil'de Lilith - Kur-an'da Lilith gibi bir işleyiş ile karşılaştırmalı bir araştırma olarak incelediğimde nacizane çıkarımlarım şu şekilde: Bir de en başında belirtmek istediğim bir not: Bu ayrıntılı araştırma yazısını hazıDevamını oku
Lilith efsanesini mitolojide Lilith – Sümerler’de Litih – Tevratta Lilith – İncil’de Lilith – Kur-an’da Lilith gibi bir işleyiş ile karşılaştırmalı bir araştırma olarak incelediğimde nacizane çıkarımlarım şu şekilde:
Bir de en başında belirtmek istediğim bir not:
Bu ayrıntılı araştırma yazısını hazırlarken, amacım herhangi bir dini inanışa doğru veya yanlış demek olmadı. Kutsal kitapları incelerken, bireyin değil toplumun açısından ele aldım. Tüm mitler ve diğer tüm inanışlar gibi toplumsal yapıyı nasıl etkilediği ile ilgilendim. Bu yüzden, Kuran’ı Kerim çevirilerinde, neredeyse her evde bulunan, Diyanet İşleri Başkanlığına ait çeviriyi tercih ettim. Amacım, ayetlerin, surelerin, babların içindeki anlamı bulmaktan ziyade, ham hali ile okuyan insanlar bütününü nereye doğru evirdiğini incelemek oldu. Tüm mitlerin (kutsal kitaplar da geniş anlamda birer mittir ) kollektif bilinçdışında nasıl yer ettiğiyle ve hangi toplumsal davranışlara zamin hazırladığıyla ilgilenmekten başka bir niyetim söz konusu değildir.
Lilith Kelime Anlamı
Efsaneye göre Adem’in ilk karısı olarak bilinen Lilith, çoğunlukla Musevi kaynaklarda ve ardından hristiyan geleneklerinde adından sık sık bahsedilmiş olsa da araştırmacılara göre, ilk izlerine Sümerlerin Gılgamış Destan’ında, Babil metinlerinde, Ben Sira alfabesinde de rastlanmış.
Geniş bir çerçeveden bakılması gereken Lilith kültü için öncelikle ismin kelime kökenini incelemek iyi bir başlangıç olacaktır.
Tarihte, yazılı metinlerde ilk defa Sümerlerde görülen Lilith kelimesi, semitik dillerdeki karşılıklarının birbirine yakın olduğu söylenebilir.
Vera Zingsem ‘in izini sürdüğü kelime kökeni: Eski Sümer’de yani Mezopotamya’da fırtına ve rüzgar anlamında kullanılırmış. Bazı kaynaklarda rüya ruhu olarak da geçiyor.
Buna Babil-Asur kökenli lilitu kelimesi de uygun düşer (mitlerde de lilitulara rastlayacağız) bu da ‘’dişi şeytan’’ ya da ‘’rüzgar hayaleti’’ anlamına gelirmiş.. Etimolojik yakınlıkların bir sihiri olarak da Lilith, ileride değineceğim üzere, gece hayaleti olarak sıklıkla bahsi geçecektir.
Barbara G. Wolker ise kelime kökenine başka bir yaklaşım sunuyor ve lilith ismini lotus anlamına gelen sümer babil kökenli ‘’lilıı’’ kelimesinden üretiyor. Böylece Lilith’i Hindistan ve Hindistan’ın Lotus tanrıçalarıyla ilişkilendiriyor.
Raphael Pati’ye göre ise Hint Tanrıçası Kali’de Lilith’in lakaplarından biridir. Hindistan’da lotus; verimliliğin, dişi yonisinin (cinsel organ) ve yeniden doğuşun olduğu kadar ruhsal saflığın sembolü olarak da görülür.
Akadça lil kökü ise, aşkın alemle olan irtibatı anlamına geliyor.
Elliada’ya göre; lil kökü hastalık getiren rüzgar ve şeytan olarak geçer.
Sankristçe lila ise aşkın, kudretin evrendeki yaratma eylemini gerçekleştirmek için başvurduğu dans anlamına gelir.
Yabancı araştırmacıların değinmediği bir kelime benzerliği ise şu şekilde:
Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş olan Leyli, geceye özgü, gece zamanı hatta en karanlık gece anlamlarında kullanılır.
Kuran ı Kerim’de ise Leyl suresi şöyle başlar: (Karanlığı ile etrafı) bürüyüp örttüğü zaman geceye, açılıp ağırdığı vakit gündüze, erkeği ve dişiyi yaratana yemin ederim ki (…) (Gece-gündüz, erkek-dişi metaforuna da yazının devamında tekrar değineceğiz)
Bu kelime kökenlerinden çıkan anlamlar, Lilith’i araştırmak için her biri anahtar niteliğindedir. Fırtına, rüzgar, gece, yeniden doğuş, rüzgar hayaleti, hastalık getiren rüzgar, dişi şeytan…
Lilith’e Dair İlk İzler
Lilith – ( Terakota, Sümer, Irak. M.ö 2300-2000 )
Bu kabartmadaki sembollerin, dönemin Sümer tanrıçası İnanna’yı işaret etmesinden kaynaklı, Campbell’de dahil bir çok arkeolog-araştırmacı buradaki tanrıçanın İnanna olabileceğini ifade ediyor.
Vera Zingsem ise, baykuşların tanrıçaya eşlik etmesinden kaynaklı Lilith olabileceğinin kanısında. Bu çizim ile olan anlatıyı incelediğimiz zaman dikkatimizi çeken sembollere bir göz atalım.
Başının üzerinde boynuzlu bir taç taşıması tanınmış bir tanrıça olduğunu ifade ediyor. Kutsama olarak düşünülen kaldırmış olduğu iki elinde; bir çok tanrıça tasvirinde karşımıza çıkan ve ‘’yaşam sembolü’’ olarak ifade edilen yaşam – ölüm – yaşam sonsuzluğunu anlatan, bu gücün tanrıçada olduğunu belirtilen iki halka tutuyor.
Bu halkalar mısır mezarlarında da sık sık görüldüğünden dolayı, aklıma yeraltına gönderilen Tanrıça’ları ve kocalarıyla birlikte ölüme gönderilen Sati’leri getiriyor. Mitolojide, yeraltına inen ölülerin yeniden doğumuna eşlik ve rehberlik etmesi için ‘’dişil’’in görevlendirildiğini bir çok örnek bulunmakta. (Not: Eğer bu konu ilginizi çektiyse Tanrıçalar ve Tanrıça’nın Dönüşümleri kitabını okumanızı tavsiye ederim. Bu kitap ile ilgili yazdığım inceleme yazıma ise şuradan ulaşabilirsiniz. )
Üzerinde olduğu iki aslan ise yine, bulunan bir çok tanrıça tasvirinin güç sembollerindendir. ( başka hayvanların aslanların yerini aldığı tasvirler olsa da ana benzerlikleri yırtıcı olmaları) Hindistan’da Mayayı, Anadolu’da Kibele’yi, aslanlı kapıda tapınılan Afrodit’i örnek gösterebiliriz.
Ormanın kralı aslanların Tanrıça’nın kanatları altında olduğunun bir çok tasvirde görebiliriz ve çok şey anlatırlar. Buraya kadarki semboller zaman ve mekan tanımaksızın Tanrıça’ya atfedilen özelliklerdir.
Baykuş ise Lilith’i çağrıştırıyor bana göre de. İlerideki metinlerde de göreceğimiz üzere baykuş Lilith’in eşlikçi sembollerindendir. Günümüzde uğursuzluk yahut ölüm habercisi olarak bildiğimiz baykuşlar aslında bilgiyi ve bilgeliği sembolize ederler.
Karanlıkta ustaca yönlerini bulmaları özellikleriyle de karanlıkla ilişkili olan bilinçaltı ve gölge yanları çağrıştırırlar. Ataerkil sistemin hakim güç olmaya başlamasından itibaren lanetlenip gözden düşürülen Tanrıça kültünün bu yazıdaki ilk örneği, karanlığın bilgeliğinin – tinsel doğumun – üzerinin uğursuzlukla örtülmesidir.
Son olarak, dikkat çeken bir ayrıntı tamamen çıplak olan figürün boynundaki kolye. Afroditte de görülen bu kolye Zingsem’e göre, büründükleri kişiliklerde aşk tanrıçası olmalarının yanında ölüm tanrıçası olabileceklerini de ifade eden bir ipucudur.
Bana göre ise, her ne kadar Afrodit’in zamanında aşk iyicil bir özellik olsa da, ne yazık ki Lilith bu yönüyle çoğunlukla azgın veya fahişe olarak anılmıştır.
Ölüm tanrıçalığı ise; kadim zamanlarda pek kutsal bir güç iken- ve insan olma yolcuğunun durakları olarak soyut değerlendirilirken – Lilith’e içi boş bir bebek katilliği kalmıştır. Özcümle, açtığımız her kapı bizi aynı yere çıkartacaktır : Lilith düşmüş Tanrıça’nın isim bulmuş halidir.
Yazılı Metinlerde Lilith
Lilit’in izini sürdüğümüz yazılı metinlerde sırası ile gidecek olursak, M.Ö 2000 sonlarında yazılan Sümer Yaradılış öyküsündeki ilgili Bölümü Muazzez İlmiye Çığ’ın çevirisiyle ‘’Gılgamış Destanı’nda Lilith’’i aşağıya aktarıyorum.
‘’Henüz hiçbir şeyin olmadığı bir zamanda Fırat nehri kenarında huluppu adında bir ağaç kök salmış. Gel zaman git zaman ağaç büyümüş fakat güney rüzgarı onu sallaya sallaya kökünden çıkarmış ve ağaç nehirde sürüklnmye başlamış. Onu gören Tanrıça İnanna hemen sürüklenen ağacı yakalamış, büyük bir sevinçle tanrıların bahçesi olan cennet bahçesine dikmiş. Bütün umudu ağacı kesip onun kerestesinden kendine bir taht ve bir yatak yapmakmış. Aradan zaman geçmiş, ağaç büyümüş, dallanıp budaklanmış, tam kesilme zamanı gelince, Tanrıça bir de ne görsün! Ağacın köküne koca bir yılan çöreklenmiş, gövdesine ( ki-skill-lil-la) lilith adlı bir cin yerleşmiş, tepesine de Anzu kuşu yuva yapmış. Ağacın bu durumda kesilmesi olanaksızmış. İnanna ağlayarak erkek kardeşi Utu’ya koşmuş. Ağacı o yaratıklardan kurtarması için rica etmiş. Ne yazık ki güneş tanrısı aldırış etmemiş buna. Onun üzerine kahraman Gılgamış’a başvurmuş tanrıça. O hemen kabul etmiş ricasını ve hemen ağır bir balta ile ağacı devirmiş. Üzerindekiler kaçışmış (…)’’
Başka bir çeviride ise ‘’karanlık bakire lilith’’ ifadesi kullanılıyor ve ağacın yıkıldığında karanlık ve ıssız yerlere kaçtığı bilgisi yer alıyor. Orijinal kelime ise ‘’lillake’’
Metinde bahsi geçen hullupu ağacı; Kadınların dallarından sepet, salgısında ilaç yaptığı Mısır’da, Asya’da, Antik Yunan’da ve Kelt uygarlığında Tanrıça tapımlarında kutsal sayılan söğüt ağacı. Yaşam ağacı olduğuna dair bilgiler de mevcut.
Anzu kuşu; İmdugud olarak da anılan, aslan başlı kartal gövdeli bir kuş. Kader tayin eden ve sözüne karşı gelinmeyen, bilgelik yönünden baykuşla imgesel bir örtüşümde olduğu bilinen ve hatta bir çok betimlemede baykuş olarak tarif edilen mitolojik bir hayvan.
Yılan ise; dönüşümün, yeniden doğumun, şifanın sembolü olarak bir çok mitte ve tanrıça simgelerinde yer almıştır. Yazının devamında göreceğimiz üzere Lilith bir çok defa yılan, baykuş ve ağaç ile bağıntılı simgelenmiştir.
Tam bu kısımda, Campbell’in karşılaştırmalı mitoloji araştırmalarının derlemesi olan Tanrıçalar ve Tanrıça’nın dönüşümü kitabından esinlenerek, mitin okumasını yapacak olursam:
İlk insanların (bizim bildiğimiz) heykeller ve kabartmalar yoluyla bu çağa kadar iletmeyi başardıkları ilk inanç şekli, bütünleyici Tanrıçalar imiş. Yani; bereket veren, besleyen, doğuran bir Tanrıça aynı zamanda, dönüştüren, kaderi tayin eden, bilgelik sahibi, yok eden ve tinsel olarak yeniden doğuran, şifa veren konumundaymış.
Toplayıcı ve tarım toplumlarında doğayı, yaşayan, soluk alan bir yaratıcı olarak görmüşler ve dişil güç her şeyi kapsamış. Avcılık ve istilacılık olan tolumlarda ise güç fiziksel kuvvete döndüğü için, erkek ön plana çıkmış ve yaratıcıları erkleşmiş. İstila ettikleri toplumlardaki bütünleyici Tanrıçaların sıfatlarını o ya da bu yolla kendi tanrılarına geçirmeye başlamışlar.
Bunun ilk örneğini Tiamat mitinde gözlemleriz. Tiamat Babil mitolojisinde en eski Tanrıçadır. Ondan doğan çocuklar ise tanrıların ilk kuşağıdır.
Campbel şöyle yazar: Babil’in güneş ve gök tanrısı Marduk hükümdarlığı dönemine aittir. Marduk’un kadim denizin yaşlı tanrıçası Tiamat’ı yenmesi, dünyanın o bölgesinde bundan böyle evrensel doğa tanrıçası yerine siyaseten kabul edilmiş kabile tanrılarına sadakat gösterileceğini belirleyen olaydı’’.
Babil mitine göre, önceleri yenilmez olan ejderha tanrıça Tiamat, güneş tanrısı Marduk ile bir savaşa girer. Tiamat marduk’u yutacak iken Marduk bir şekilde Tiamatı’ı öldürür. İkiye biçer ve bedeninin üst kısmında göğü yaratır, alt kısmındaki kadim sulardan yer altı dünyasını, kanından ise insanları. ( Mithiş bir bingo ! Marduk farketmeden Ana tanrıçanın ölmüş bedeninden yine canlı bir dünya yaratıyor. Tiamat yeniden doğup dünyaya dönüşüyor.)
Bu hikayeyi anlattıktan sonra Campbel, güzden düşen tanrıça Tiamat’ın daha sonraları şeytan, iblis, cadı olarak anılmaya başlandığından bahsediyor. Tiamat’ın deniz ejderi ya da su canavarı olmasına ileride değineceğim.
Günümüzde popüler olan Sümer Tabletlerinde ise farklı bir versiyon bulunmakta. Çevirisi konusunda hala tartışmalar sürse de Tiamat’ın hikayesi, bir çok mit ile uyumlu durumda. Sümr tabletlerinin 2. tabletinde ayrıntılı olarak anlatılan efsane şu şekilde;
‘’Yukarıda ve aşağıda, tanrıların hiçbiri vücuda gelmemişti; hiçbirinin adı yoktu, kaderleri belirlenmemişti. Saz bitmemişti, bataklıklar ortaya çıkmamıştı. Yapayalnız hüküm sürüyordu boşlukta Apsu (güneş)’’ diye başlar ilgili bölüm.
Apsu, boşluğun derininden sular üstüne bir büyü yaparak Tiamatı kendine eş olarak çıkardı. Ardından Merkür Mars ve Venüs yaratıldı. Ve onlara bir mesken yaptı Tiamat ile Apsu. Zamanla bu göksel akrabalar birleşip gruplaştılar, ileri geri hareketleri ile Tiamat’ı rahatsız ettiler.
Tiamat da kendine 11 uydu doğurdu. İlk doğan Kingu’yu onların başına geçirdi. Böylece savaşın sinyalleri verilmiş oldu. Diğer tanrılar ( her bir yaratılana tanrı deniyor ) birbirlerine sordular. Kim Tiamat’a karşı gelecek? Hiçbiri kendi yörüngesinden çıkmaya, tiamat’ın karşısına geçemeye cesaret edemedi.
Başka bir güneş’in oğlu olan Nibiru göründü göklerde o sırada. Kendi doğduğu yerden ayrılan, Apsu’ya yaklaşan genç bir tanrı İdi Nibiru. Kendi yaratıcısının hediyesi olan yaşam tohumu ile birlite gelmişti yeni kaderine. Her bir tanrı Nibiru’yu görünce kendi yörüngesine çekmeye çalıştı.
Büyük bir ışıltısı ve çekiciliği olan Nibiru hiçbirinin yörüngesine girmedi, bilakis onlar zamanla Nibiru’nun yörüngesine girdiler. Ve bu güçlü tanrıyı Tiamat’ın karşısına çıkarmaya niyetlendiler. Şartlar öne sürüldü anlaşmalar yapıldı. Tiamat ile Nibiru karşı karşıya idi.
Tanrılar Nibiru’ya rüzgarlar ve ateşler armağan ettiler Tiamat’a karşı güç için. (rüzgar, ateş yine ana semboller). Nibiru Tiamat’ın yürüngesine doğru yol aldı ve karşı karşıya geldiler. Çok güçlü bir çatışma başladı. Sonlara doğru Nibiru’nun rüzgarları Tiamat’ın gövdesine saldırdı ve Tiamat’ın ağzı açıldı.
Nibiru açık delikten bir ok fırlattı ve Tiamat’ın rahmini yardı, yaşam gücünü söndürdü. Ardından Tiamat’ın bedenini parçaladı ve altın damarlarına hayran kaldı. Bedeninin alt kısmından dövülmüş bileziği oluşturdu. Bedeninin üst kısmında ise yaralarından hala yaşam suları akmakta idi. Nibiru kendi yaratıcsından hediye olan yaşam tohumunu hatırladı. Tiamat’ı iki parçaya böldüğünde onun bedenine karışmış olmalıydı bu tohumlar.
Nibiru tohumları hatırlayınca, Apsu’ya şöyle söyledi: ‘’Isıtan ışınlarınla onun yaralarına şifa ver. Kırılan parça yeniden hayat bulsun, ailende kız evladın olsun. İzin verde sular tek yere toplansın, sağlam zemin belirsin.’’
Apsu dedi ki; ‘’Ona sağlam zemin diyelim, bundan böyle kitab-ı mukaddes olarak biline. Dönmesiyle oluşsun gün ve gece, gündüzleyin ona şifalı ışınlarımdan göndereyim. Kingu’da gece yaratığı ola, görev vereyim ki geceleri ışık saçarak Dünya’nın yoldaşı sonsuza dek Ay ola’’
2.tablet ‘de çok daha detaylı anlatımı özet olarak aktardığım anlatıda yine Tiamat’tan dünya oluşuyor. İlk çocuğu kingu ise yörüngesindeki ay oluyor.
Tiamat Bazı sümerologlara göre hayat tanrıçasıdır. Ti ise kaburga kemiği anlamın gelir. Onun özel tedavi alanı kaburgalardır. Enki yasak çiçeklerden yemiş ve bu sebeple Ninhursag tarafından lanetlenmişti. Ninhursag onu iyileştirmek için diğer tanrılar tarafından ikna edilir. Ninhursag, Enki’yi iyileştirmek için Tiamat’ı yaratır.
Burada dikkat çeken iki durum vardır: birincisi yine Tanrıça tanrıların dünyasına ikincilliğe düşürülmüştür, ikinci ise kaburga kemiği ve yasak çiçek.
Ataerlik düzenin hakim olmaya başlamasıyla kötücülleştirilen kadim denizin yaşlı tanrıçası Tiamat’tan bakın sonralarda nasıl bahsediliyor:
‘’Şeytan çocuklarından kurduğu orduyla kozmosu yok etmek ve kaosu geri getirmek isteyen Tanrıça, kabartmalarda kartal kafalı, kanatlı, pençeli bir deniz yılanı olarak betimlenmiştir. Böyle bir tasvir, antik dönemde Tiamat’ın korkunç güce sahip dişi bir iblis olarak bilindiğini gösterir.’’
Bu ifade ile Lilith arasında ne kadar çok benzerlik var yazının devamında göreceğiz. İblis çocuklar doğurup tüm insanlığa düşman olan, denizlerde yaşayan düşmüş tanrıçalar.
Tarihsel olarak Tiamat’ın gözden düşmesinin ardından yazılan Gılgamış Destanı’nda, İnanna ve Lilith’e bir de bu gözden bakalım. Yaşam ağacına sahip olan İnanna, bir dönem Tiamat gibi bütüncül bir tanrıça iken, bu destanda güneş tanrısı olan bir abisi vardır ( burada sıfatlar bölündü bile ) ve İnanna ondan yardım isteyecek konumdadır.
Bütün dünyaya gücü yeten İnanna, kendi özel işini bile beceremediği için iki erkekten yardım ister. Üstelik diğer yardım istediği ise aşık olduğu Gılgamış’tır. İnanna, Hullupu ağacında olan – ve aslında kendi sıfatları olan- yılan, anzuk kuşu ve Lilith’den kurtulmak ister ve kahramanımız Gılgamış ağacı kesip hepsini kaçırır.
İnanna, kendi isteği ile sıfatlarından vazgeçip erkeğin güvenli kollarına girer. Bu sıfatlar da zaten artık kötücüldür. Ve sanırım araştırmacılar bu yüzden Lilith’e İnanna/ İştar’ın kötü tarafı diyorlar. Yazının devamında daha net göreceğimiz üzere, önceleri kutsal sayılan yılan ve baykuş bundan böyle lanetlenmiştir.
Lilith As Goddes kitabında McDonald şöyle söylüyor: Bütün yüce me’lerin kraliçesi… ‘’Kullab’ın geniş caddelerinde çiftleşmeye teşfik eden ve yeraltına dünyasına inişi ile caddelerde erkeklerin kızları gebe bırakmadığı’’ ibareleriyle yüceltilen İnanna’nın bütün nitelikleri Lililth’e devredeilir. Böylelikle o kadim dönemlerde bilinen kötülük yönüyle Tanrıça İnanna’nın negatif niteliğine bürünen versiyonu haline gelir.’’ ( Burada bahsedilen şeyi merak ettiyseniz Tapınak Fahişeleri’ni araştırabilirsiniz. Konu ile her ne kadar ilgili olsa da ben bu yazıda değinmeyeceğim. İnanna’yı yazarsam orada mutlaka yeri olacaktır.)
Yani; İnanna’nın yılan ve baykuş ile simgelenen ve bir de aşk, cinsellik yönleri lanetlenmiş halde Lilith’e atfedilir.
Çok tanrılı dinler ve mitlerde adım adım dönüşümü izleyebileceğiniz Tanrıçalar ve Tanrıça’nın Dönüşümü’nü okumanız tarihin nasıl bir düzene evrildiğini anlamanız açısından ve tek tanrılı dinler ile kutsal kitapları farklı bir açıdan incelmeniz açısından çok faydalı olacaktır.
Mitleri ulaşabildiğimiz ilk örneklerini incelemeden şimdiyi ve ikincil durumdaki kadın’ı ve ikincil olmayı reddederse ki halini (!) tam olarak algılayamayacağız sanırım. Ve aslında lilith ( her kültürde farklı bir isimle ) tanrıçalar tarihinin bir kırılma noktası. Tanrıça’nın düşmesinin isim bulmuş hali.
Kutsal kitaplardaki meşhur yaradılış mitlerini incelemeye başlayalım.
Resim buraya gelecek
Tablo: Hugo Van Der Goes Günaha Düşüş
Tevrat’ta Lilith
Tevrat’ın M.Ö 1300 yıllarında Musa peygamber aracılığı ile insanlığa indirildiği bilgisiyle, Sümerlerin ardından bakacağımız kaynaklar Tevrat etrafında olacak. Bu bilgiyle diyebiliriz ki artık Kutsal kitap dinlerine giriş yapmış bulunuyoruz.
Tek Tanrılı dinlere giriş yaparkenki bir anda sertleşen üslüp ve tamamıyla düşmüş Tanrıça’yı hep birlikte gözlemleyeceğiz .
Kuran’dan önceki kutsal kitaplar Kuran gibi tek parçadan oluşmuyorlar. Fakat bunun ayrıntısına girmeden, genel kabul görmüş şekli ile Musa’ya inen eski ahit, İsa’ya inene yeni ahit diyeceğim.
Musa’nın 40’ın üzerinde kitabı olduğu söylenir. Bunların ilk beşi 2. Yüzyılda Yunan çevirisi ile Batı’ya yayılan Tevrat’ı oluşturur. Tevrat ise kendi içinde 3 bölümden oluşur ve eski ahit’in ilk bölümüdür. Tekvin ise Tevrat’ın ilk bölümüdür. Yaratılış kitabı olarak da geçen bu bölüm bize yetecektir. Bu bilgilerin ışığında eski ahiti biraz inceleyelim.
Book of Genessis olarak araştımalarını yaparsanız göreceğiniz üzere, Genesis’te Tanrı’nın 6 günde dünyayı yaratıp 7. günde dinlendiği meşhur hikaye anlatılır. Aşağıya konu ile ilgili bölümleri sıralayacağım:
Tevrat’ta Lilith
Genesis 1
Gn 1: 26-31: Tanrı, “Kendi suretimizde, kendimize benzer insan yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.” Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı’nın suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı. Onları kutsayarak, “Verimli olun, çoğalın” dedi, “Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun. İşte yeryüzünde tohum veren her otu, tohumu meyvesinde bulunan her meyve ağacını size veriyorum. Bunlar size yiyecek olacak. Yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara, sürüngenlere – soluk alıp veren bütün hayvanlara– yiyecek olarak yeşil otları veriyorum.” Ve öyle oldu. Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve altıncı gün oluştu.
Genesis 2
Gn2: 6-9: “Yerden yükselen buhar” ya da “Yerden çıkan su kaynakları” bütün toprakları suluyordu. RAB Tanrı Adem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu. RAB Tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem’i oraya koydu. Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı.
Gn2: 15-23: RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem’i oraya koydu. Ona, “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu, “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”
Sonra, “Adem’in yalnız kalması iyi değil” dedi, “Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.” RAB Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümünü topraktan yaratmıştı. Onlara ne ad vereceğini görmek için hepsini Adem’e getirdi.
Adem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı. Adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu. Ama kendisi için uygun bir yardımcı bulunmadı. RAB Tanrı Adem’e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Adem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi.
Adem, “İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, Etimden alınmış ettir” dedi, “Ona ‘Kadın İbranice kadın (İşşa) sözcüğü adam (İş) sözcüğünden türemiştir.’ denilecek, Çünkü o adamdan alındı.”
Buraya kadarki olan iki bölümdeki birbirinden farklı hikayeler yüzyıllar içinde oluşmuştur. Yaratılış’ın ilk hikayesindeki Adem ile aynı topraktan yaratılan eş ile ikinci hikayesindeki kaburga kemiğinden yaratılan eş aynı kadın mı?
Yoksa ilkinde yaratılan kadın sözü geçmese de Lilith mi ? Bu hikayeyi yazının devamında Musevilerin başka kaynaklarından dinleyeceğiz zaten. Fakat burada incelediğimiz şey bazı araştırmacılara göre, Museviliğin ana kitabı olan Tevrat’taki sözü edilmeyen ‘’hayalet Lilith’’ in ispatıdır.
Üçüncü bölümde ise Adem ile Havva’nın Cennetten kovulma hikayesini anlatır.
Genesis 3
Gn 3: 1-23: RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu.
Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı, Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.”
Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”
Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.
Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. RAB Tanrı Adem’e, “Neredesin?” diye seslendi.
Adem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi.
RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?”
Adem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı.
RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu.
Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.
Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, “Bu yaptığından ötürü Bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın” dedi, “Karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin. Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, Sen onun topuğuna saldıracaksın.”
İşte bütün hikaye Yaratılışın öyküsü Tekvin’de böyle anlatılır.Tevratta Lilith ayetleri ni merak edenler için diğer mitlerle olan benzerlikleri , isimsiz bir işaret olarak görülebilir. Yılan artık resmen lanetlenmiştir. Ve sümer yaradılış destanındaki benzerlikler ilgi çekicidir. Bütün kaynaklardaki ilgili bölümleri incelediktan sonra, sembollere tek tek deyineceğim.
Eski ahitin üç ana bölümünden ikincisi olan Yaşeya (işaya) ‘ da geleceğin tasvirlerinde rastlarız Lilith’e.
İşaya bab 34 ( Jes 34: 9-15) : Ve Edom vadileri zifte, toprakları kükürte dönecek. Gece gündüz sönmeyecek, dumanı çağlar boyu tütecek. Nesiller boyu kavrulacak, içinden sonsuza dek kimse geçmeyecek. Orada baykuş ve karga oturacak. Saraylarında dikenler, hisarlarında ısırganlar bitecek. Gece canavarı (bazı kaynaklar burada direkt Lilit kelimesini kullanır ) oraya yerleşecek ve kendisi için sessiz bir kaçış yeri bulacak. Ok yılanı (yabani bölgenin sahibesi olarak da çeviriler var ) yuvasını yapmıştır oraya, yumurtalarını bırakır ve kuluçkaya yatar.
Bu gelecek distopyasında da karşımıza yine baykuş, yılan ve Lilith çıkıyor. Bu babda ise benim aklıma Sümerlerin yaratılış destanı getiriyor yine. Huluppu ağacından kovulan Lilith’in ıssız yerlere uçması olayı. Tanrıça’nın yılan ve baykuş ile olan bağının Lilith simgesi ile uçup gitmesi. Ve gördüğümüz üzere burada çizilen tablo çok karanlık. Ancak kötücül bir varlığı anlatmak için yazılmış olmalı.
Şimdi ise, Lilith’in artık sadece isim olarak değil, bir kimliğe büründürüldüğü kaynakları inceleyim.
Ben Sira Alfabesinde Lilith
Ben Sira Alfabesi ile 7-10.yy’da yazılmış olduğu düşünülen anonim metinde Ben Sira isimli bir büyücünün, Nebuchadnezzar isminde bir kralın sorularına verdiği cevaplardan oluşur. İlgili bölüm ise Kralın hasta olan çocuğunu ölümden kurtarmak için yaptığı tılsımın içinde yer alan melek tasvirlerinin (senoy, sensenoy, semangelof ) hikayesini krala anlatmasıyla ortaya çıkar.
İbranice’den tam çeviri şu şekildedir;
Bu melekler tıptan sorumlu melekler. Tanrı ilk insanı yarattığında şöyle konuştu; ‘’İnsanın yalnız olması iyi bir şey değil’’ Ve ona topraktan bir eş yarattı. Ona benzeyen, adı lilith olan. Kısa süre sonra birbiriyle kavga etmeye başladır. Kadın erkeğe: Ben senin altında yatmak istemiyorum. Ve erkek: Ben senin altında değil üstünde yatmak istiyorum. Çünkü sen altta olmayı hakediyorsun ve ben üstün olmayı hakediyorum.
Kadın: Eşitiz, çünkü ikimizde topraktan yaratıldık. (…) Birbirlerini anlamayı reddettiler. Lilith tanrının özel ismini (buraya da sonra değineceğim) telafuz etti ve dünyanın göğüne doğru yükseldi. Adem yaratıcısına seslendi: (…) Bana verdiğin kadın benden kaçtı (…). Tanrı Lilith’in peşinden senoy, sensenoy, semangelof isimli üç melek gönderdi.
Şöyle konuştu: Geri dönmek istediği takdirde tamam, ama istemezse her gün yüz oğlunun ölümüne şahit olmayı göze almalıdır.
Melekler kadını bir gün Mısırlıların boğulacağı büyük suların altında bulup tanrının sözlerini ilettiler. Ama o geri dönmek istemedi. Seni denizde boğacağız dediler.
Kadın: Beni rahat bırakın ; çünkü ben çocukları zayıf düşürmekten başka bir işe yaramam. Erkek çocukları doğumlarından 8.günlerine, kız çocuklarını ise doğumlarından 20.günlerine kadar üzerlerinde hakimiyetim var. (…)
Böylece kadın günbe gün şeytanlarından 100 tanesinin ölmesini göze aldı. Yaşayan ve varolan Tanrı’nın üzerine yemin ederim ki sizin isimlerinizi veya suretlerinizi bir muskada görüğüm takdirde o çocuğun üzerinde hak iddia etmeyeceğim.
Buna göre her gün yüz iblis yok oluyor ve aynı nedenle küçük çocukların muskalarına meleklerin isimlerini yazıyoruz. Lilith onların isimlerini görünce hatırlıyor ve yemin ettiği gibi çocuklar iyileşiyor.
Bu anlatıda, artık günümüzde bilinen Lilith efsanesi şekilleniyor. Eden lilith bağlantısı gün yüzüne çıkıyor. Adem ile birlikte ya da ondan hemen sonra aynı malzemeyle yaratılan Lilith, eşitlik istiyor. Tanrıdan ‘da bu konuda yüz bulamayınca, aden’den göğe süzülüyor.
Demek ki diğer tanrıçalarda olduğu gibi onun da kanatları var. Lilith özgürlüğe uçuyor. Peki metinde bahsedilen iblis çocukları kimden ? Burada da diğer mitolojik efsanelerden yararlandığımızda karşımıza Kızıldeniz’in şeytanlarının (iblislerinin) kralı Samael çıkıyor.
Samael’in etimolojik kökeni ise şu şeklide: İbranice, Tanrı’nın zehiri olarak geçer. Semm: yılan, tüm tehlikeli sürüngenleri kapsayan bir isim , samme: zehir, yel: rüzgar. Burada aklıma bir de samyeli geliyor. Samyeli, çölden esen sıcak rüzgar anlamına gelir ve hastalık taşıdığı bilgisi vardır.
Hastalık getiren rüzgar ile Lilith kelimesinin bağıntısını hatırlıyoruz. Ve tabii yine karşımıza yılan çıkıyor. Samme’nin kökeni arapça. Bir de burada İbn’i Abbas’ın bir duası dikkat çekiyor: ‘’Allahım her türlü şeytandan, sürüngenden ve yılandan sana sığınırım.’’ Şeytan ve sürüngenler aynı duada. Cennet’te lanetlenenler yani. Tanrıçaları tarihe gömen ataerkilin de lanetledikleri aynı zamanda.
Samael ile ilgili olarak yeri gelmişken yazının devamında değineceğim Kabbala mistisizminden bir metin paylaşacağım
Sohar 1: 148 A : Gizemler içerisinde bir gizem kralığı : Geburah’ın (tanrının cezalandırıcı yönü ) güç parlamalarından,şarabın toprağından, evli bir tohum çıkar. Bunun içinde erkek ve dişi özellikleri vardır. Bunlar güller kadar kırmızıdır ve değişik yönlere ve yollara dağılırlar. Erkek olanın adı Samael’dir, eşi Lilith ise hep onun içinde bir yerlerdedir. Kutsal olanın tarafında nasıl ise, öbür (kötü) tarafta da erkek ve dişi iç içedir. Samamel’in karısının adı yılandır, fahişedir, etin sonudur, günlerin bitişidir.’’
Erkek ile dişinin aynı vücutta varolması hakkında yazının devamında bir bilgi paylaşımı daha yapacağım.
Bu hikayedeki başka dikkat çeken nokta ise Lilit’in her gün 100 iblis çocuğunun öldürülmesi ve Lilith’inde adem soyununun bebeklerini öldüreceğini söylemesi. Şimdi de bebek katili olan Lilith’e benzer başka mitolojik kahramanlara bakalım:
Mezopotamya mitinde yeni doğan bebekleri öldüren dişi şeytan Lamaştu
Yunan mitolojisinde, Zeus ile ilişkisini öğrenen Hera’nın çocuklarını elinden alınca kötü bir ruha dönüşen Lamia.
Arap efsanelerinde, yeni doğan bebekleri kaçırıp öldüren cin Ümmü Sübyan
Türk-şaman-pagan mitolojisinde, lohusa kadınları ve yeni doğan bebekleri hastalandırıp öldürmeye çalışan Alkarısı-Alkızı.
İnanıldığı dönemler ve bölgeler farklı olsa da genel hatları itibariyle aynı olan çocuk katili dişiler. Burada bana göre önemli olan nokta, iyicil Havva soyunun kötücül Lilith ve türevlerinin efsaneleriyle kendi Lilith taraflarına karşı nefret, korku, iğrenme duymaları olasılığı oldu.
Başka bir versiyonu olan kocalarını baştan çıkaran Lilith ( yazının devamında değineceğim ) ile de iyice pekişen nefret, günümüz kadınlarının kendilerini ve birbirlerini yargılamalarının başlangıcı olabilir mi ? Zıt iki kutup olarak bağımlı ve iyicil Havva ve özgür ama kötücül Lilith. Hem birbirimizi hem kendimizi hazmedemememiz ve illa ki bir taraf seçme hissimizin kaynağı Adem’in iki karısı olabilir mi ?
Küçük bir soru daha. Lilith’in Allah’ın isimlerinden birini söylerek cenneten kaçması durumu. Lililth kimsenin bilmediği bu gizli ismi nereden biliyordu ? Ve bu isim ne olabilir ?
Benim aklıma burada, Lilith’in yılan olarak geri dönmesi üzerine Arapça’da yılan kelimesi geliyor. Hayye. Bu kelime uzun yaşayan anlamında da kullanılıyor. El-hayy ise Allah’ın isimlerinden biri. Ölümsüz, her zaman diri olan anlamında. Ve Lilith, bütün tazvirlerde genç ve çekici, ve Adem dünyaya ölümlü olarak gönderilse de Lilith ölümsüz olarak tekinsiz yerlerde gezmeye devam ediyor. Bu konuda sizin de aklınıza gelen şeyler varsa lütfen bana yazın.
Sohar’da Lilith
Şimdi ise Yahudi- musevi kültüründeki dini motifleri görmek adına, Zohar’ı inceleyelim. Zohar veya Sohar, Kabbala’nın 13. Yüzyılda kitaplaştırılmış hali. Kabbala İbranice gelenek anlamına geliyormuş. Kaynaklarda Tevrat’ın mistik yorumu, yahudi mistisizmi olarak da geçen bu öğreti, Musa peygamberin tanrıdan aldığı gizli bilgileri içerdiği söyleniyor.
Buradan sonrası Lilith’in halk arasında nasıl anıldığını görmek için önemli. Aşağıya ilgili bölümleri sıralayacağım. İlk olarak Lilith’i tanıtım fragmanı gibi olan bölümden başlıyorum.
Zohar Sitrei Torah 1:14 7B-148B:
Kendini her çeşit mücevherlerle süsler,
Tıpkı erkekleri aldatmak için köşe başında bekleyip poz veren fahişe gibi
Ona yaklaşan aptalı yakalar ve öper
Şarabın tortularını, engereğin (bir yılan çeşidi) zehirlerini döker.
Bunu içtiği anda onun peşinden sürüklenir
Gerçeğin yolundan dışarı sürüklenir
Aptalın önünde şıkırdattığı süslerini çıkartır
Erkeği aldatmak için takıp takıştırdıklarını
Bir gül kadar kırmızı ve süslenmiş saçlarından
Kulaklarından sarkan altın süsünden.
Yatağı mısırdan gelmiş ipek kumaşlarla kaplıdır
Boynunda doğunun mücevherleri vardır
Dudakları ayrılmış ne güzel bir tuzaktır.
Dili kılıç gibidiri kelimeleri yağ gibi kaygan
Güzel dudakları gül kırmızısı
Dünya’nın en tatlı şeyleri kadar tatlı.
Ve erkekleri en beklemedikleri zamanda boşaltarak
Yaptığı zinalardan kızışır.
İlk defa Lilit’in nasıl göründüğüne dair betimelemeler bulunan bu metinde, zavallı erkekleri şehvet ile kandıran ve onların orgazm olmasına neden bir Lililth var karşımızda. Erkeklerin neden orgazm olmalarını sağladığını da yazının devamında öğreneceğiz.
Şimdilik Lilith’in gül kırmızısı, kızıl saçlarına dikkat edelim. Günümüzde de halen devam eden kızıl saçlı kadın algısının başlangıcı gibi sanki. Dizilerde, filmlerde izlediğimiz cadıların veya kötü karakterlerin de saçları hep kızıl değil mi ?
Hristiyanlıkta cadı avlarının yaşandığı 15 ve 16. Yüzyıllarda Lilith, kadın suratlı ve yılan vücutlu baştan çıkarıcı olarak ikonografide yerini alır. Cadı düşmanlığı döneminde de resmedilen cadı kızıl saçlı, baştan çıkarıcı bir büyücüdür.
Tiamat’tan beri gelen Tanrıçayı yıkıp Tanrı’yı kutsama durumu, sonrasında Tanrıça’yı cadı, iblis olarak göstermek belki bir ülke nüfusundan daha fazla kadının ölümüne sebep olmuştur. 14- 15. yy’larda cadı avının yoğun gerçekleştiği bölgelerden biri olan Trier’de 9 milyon kadının öldüğünü belirten kaynaklar mevcut.
Zohar’a devam ederken; Yahudi toplum kanunlarının nasıl olması gerektiğini, efsaneleri anlatan dini metinlerden oluşan talmud lilith i nasıl anlatmış, ona da değinelim.
b.Shabbat 151 b: Herkes evde yalnız uyumamaya çalışmalıdır. Çünkü kim evde yalnız uyursa Lilith ona hakim olur.
Burada kızıl saçlara bir de uzun olduğu bilgisi eklendi. İblis ifadesine daha önce de rastlamıştık. Birde yalnız olan erkeklere bir uyarı söz konusu. Bakın yine Zohar’da bu konu defalarca anlatılıyor.
Zohar 19:b : Lilith geceleri etrafta dolaşır ve insan erkelerini taciz ederek onların kendilerini kirletmelerine sebep olur. O ne zaman evde yalnız uyuyan birini görse, önce etrafında dolaşır, sonra yapışarak arzu uyandırır. Ve bunların hepsi ayın küçülmesi yüzünden olur (?)
Bacharac Emeg Ha- Melekh, 84 : Lilith’in -yüce tanrı bizi korusun- çocuklar üzerinde de hükmü vardır. Kim ki karısı ile mum ışığında ya da karısı çıplak iken sevişsin (… )
Zohar 3:76b 77a : 130 yıl Adem karısı Havva ile sevişmedi. Kabil Habil’i öldürdükten sonra karısı ile olmak istemedi. Haham Yase der ki; ölüm onun ve dünya üzerine geldikten sonra o ‘’ben korku için mi çocuk yapacağım ‘’ dedi. Ama iki dişi spirit(ruh) onunla sevişip çocuk doğurdular.
Talmad Erubin 18b – B. Er. 18-b : Cennetten atıldıktan sonraki yıllarda, Adem Havva’dan ayrı kaldığı yıllarda bir sürü cin ve demon babası oldu. Adem dünyaya ölümü getirdiğini anlayınca çok dindar oldu ve 130 yıl kadar karısından ayrı kalıp perhiz (cinsel) yaptı, incir yaprağı ile örtündü. Islak rüyalar görünce de kötü cinlerin babası oldu.
Erubin 18b: Haham Jeremia ben Eleazar “İlk insan olan Âdem Havva’dan ayrıldığı o yıllarda (bahçeden kovulduktan sonra) gulyabanilerin, iblislerin ve Lilin’in babası oldu dedi. Haham Meir ise Âdem çok dindar ve dünyaya ölüm gelmesine neden olduğunu bulan ilk insan 130 yıl oruç tuttu, 130 yıl karısından ayrı kaldı ve 130 yıl incir yaprakları giydi. Burada bahsedilen kötü ruhların babası olma ıslak rüyaların sonucu ortaya çıktı”
Adem’e yalnız gecelerde gelen iki dişi ruhun Lilith ile Naamah ( Lilithin kızı veya kızkardeşi olduğu söylenir ) olduğunu söyleyen araştırmacılar var. Yukarıda ismi geçen Lilin ise Lilith’in çoğul halidir.
Adem yalnızken, geceleri uykusunda yanına gidip, iblis çocukların doğmasına sebep olan spermler bırakmış anlaşılan. ‘’Lilith’in soyundan gelenler’’ algısı buradan çıkmış olabilir. Lilith’in çocukları ile ilgi bilgi ise yine talmud lilith metinlerinde yer alıyor.
Talmud, Baba Bathra 73a: “Rabbah şöyle dedi: Lilith oğlu Hormin’in Mahuza duvarının korkuluklarında koşuşturduğunu gördüm ve at sırtında dörtnala fırlayan bir sürücü, onu geçemedi.”
Lilith’den korunmak için bir yöntemden bahseden bir kabba metini şu şekilde:
Zohar 3:19 a : Lilith’e karşı çare şudur. Bir adam karısı ile beraber olacağı zaman aklını sadece Efendi’nin kutsallığına vermeli ve şunu demelidir:
‘’Sen kadifeye sarılı olan
Sen göründün
Gelme de gitme de
Ne sen, ne seninkiler
Git, git !
Deniz köpürüyor, dalgalar seni çağırıyor
Ben Tanrı’ya yapıştım, kendimi kral’ın kutsallığına sardım’’
Bunları söyledikten sonra kendini ve eşinin başını bir saat örtüp beklemeli ve işleri bitince de yatağın çevresine temiz su serpmelidir.
Ay – kadın – Tanrıça ilişkisine Zohar’ın ilginç bir bakış açısı var.
Zohar 1, 20a: Tanrı iki büyük ışık yarattı. Her iki ışık da aynı saygınlıkla göğe yükseldi. Dişi ay kendini erkek güneş ile pek de rahat hissetmedi. Ve aslında her biri, diğeri tarafından kendini bastırılmış hissetti. Dişi ay şöyle konuştu; ‘’ Nerede otladığını söyle bana’’. Erkek güneş konuştu; ‘’ Öğle vakti nerede yatıyorsun’’
‘’Küçük bir mum, öğle vakti nasıl parlayabilir’’ diye konuştu bunun üzerine Tanrı Ay’a. ‘’Git ve zayıfla!’’ Dişi Ay kendini hakarete uğramış hissetti ve şöyle konuştu ‘’neden örtünecekmişim’’ O zaman Tanrı şöyle söyledi ‘’O zaman sürünün izlerini izle ve yolunu takip etmeye devam et.’’
Bunun üzerine dişi ay zayıfladı ki daha aşağıda bulunanlara liderlik edebilsin. Ozamandan beri onun kendi ışığı yoktur, ışığını erkek güneşten alır. En başta her ikisi de aynı basamaktaydılar fakat daha sonra dişi ay hala hükmetse de ervreleri arasında zayıfladı.
Dişi ay erkek güneş ile beraber olduğunda parlamaktadı, fakat erkek güneşten ayrıldığında ve kendi yaratıklarının bakımıyla görevlendirildiği andan itibaren kendi konumunu ve ışığını azalttı. Yara izinin sağlığı açısından o izi kapatmak için kabuk üstüne kabuk yaratıldı’’
Zohar 1, 19b: Ezeli ışık geri alındıktan sonra ‘’ yara için bir kabuk yaratıldı, bir k’lifah. Bu kabuk (kötülüğün kabuğu, insanların günahlarının dış bedini bir kabuk gibi sarması) ve yani k’lifah genişledi ve Lilith olan bir başkasını üretti.
Zohar 1,20b: Her iki ışığın da hükmetmesi hakça ve doğrudur. Büyük olanı gündüz ve daha küçük olanu gece boyunca. Böylece günün bölümü erkeklere aittir ve gecenin bölümleri de dişilere…’’
Ay –gece- kadın (dişil) ilişkilendirilmesi mevcut yine.
Erkek Güneş ile dişi Ay. Aynı saygınlıkta iken, Tanrı’nın dişi Ay’a git zayıfla demesi. Ay’ın kendi yaratıklarına(ki bunlar galiba dünyadaki insan ırkı) bakma görevi için güneşin üstünlüğünü kabul edip güneşten ışık almaya başlaması. Zayıflaması. Adem-Lilith –Havva’nın başka bir metafor ile yansımış hali gibi duruyor.
Diğer metinler hakkına konuşacak olursak, birincisi; cinsellik, orgazm kadın için zaten söz konusu olmadığı gibi erkek için de sakınması gereken bir eylem. Ancak üremek için gerçekleştirilmesi gerektiği sonucunu çıkardığım cinsel birleşme veya orgazm, tarif edildiği şekilde yapılmazsa Lilith hiçbir spermi ziyan etmeden iblis çocuklar doğurmakta kullanıyor.
Her kutsal kitapta ve öğretide olduğu gibi seslenen kişi erkeğe sesleniyor. Yalnız uyumamasını, geceleri ıslak rüyalar görmemesi hele ki uyanıkken mastürbasyon kesinlikle yapmamamasını, eylemi yalnızca mekanik bir dölleme olarak icra etmesini tembihliyor.
Eylemin bu halinde de kadının çıplak olmaması gerektiği, eylemin karanlıkta- üstü örtülü yapılması gerektiği şekline uyarılar mevcut. Sistemin orgazmdan ve cinsel hazdan bu kadar korkmasının sebebi ne olabilir aceba ? Bireysel veya cinsel birleşme ile yaşanan orgazm ve hazzın kişide yarattığı anlık ‘’zihin durması’’ ile bir ilgisi olabilir mi.
İç doğasını hissedebileceği nadir anlardan birinin olması ile ? Burada aklıma oksitosin hormonu geliyor. Bu hormon cinsel aktivitenin dışında, kadınlarda doğum ve sonrasında bebek ile bağ kurma sırasında da beyin tarafından sıkça salınırken, erkeklerde cinsel eylem, orgazm sırasında salınıyor.
Dokunma sarılma gibi fiziksel temasta uyarılan hormon kişinin duygu durumunu oldukça etkiliyor ve erkekler bundan genellikle sadece cinsel ilişki sırasında yararlanabiliyor. Yaratılışımızın ayarlarında bulunan bu tuşa basılmasından neden ısrarla kaçınılması tembihleniyor ? Gönüllü, istekli ve özgür bir cinsel birleşme sırasında oluşan bir güç mü bu sistemi rahatsız ediyor ?
Zohar’dan vereceğim son metinler ise, Lilith’in ateş ile bağlantısıyla ilgili olacak. Yaratılış hikayesinin başka bir versiyonu olan bu metinlerde çerubimlere dikkat ediniz. İleride ise İslam inanıncında ateş ile cinlerin ve şeytanın bağlantısı göreceğiz.
Sohar 1, 19b: Lilith yaratıldığında küçük suratlara (çerubim) ulaşıncaya kadar ortalarda dolaştı. Onların yanında kalmak ve onlar gibi bir görünüşe sahip olmak istiyordu. Ayrıca onlardan uzaklaştırılmaktan hiç hoşnut değildi. Fakat efendi – adı kutsanmış olsun- onu aldı ve aşağı gönderdi. Daha sonra Adem’i yarattı ve ona bir eş verdi. Lilith, Havva’yı onun yanına yapışmış halde gördüğünde Adem’in endamı ona cennetsel güzellikleri hatırlattı ve bulunduğu yerden uçarak küçük suratlara tekrar ulaşmaya çalıştı. Fakat cennetin kapı bekçileri buna izin vermediler. Efendi – ismi kutsanmış olan- kızarak onu Adem ile karısının ilk günahı işledikleri ana kadar denizin derinliklerine sürdü. Daha sonra her şeye kadir olan Efendi, onu denizin derinliklerinde yukarı doğru çıkararak bütün çocukları, insanoğlunun ürettiği ‘’küçük suratları’’ babalarının işlediği günahlardan dolayı cezalandırma gücü verdi. Lilith, dünyada bir aşağı bir yukarı dolaşmaya başladı. Dünyevi cennetin kapılarına yaklaştı ve orada kapının yanına oturdu. İnsanın günah işlediğini gösteren alevler içerisindeki kılıç, daireler çizdiğinde Lilith gözden kaybolarak dünya üzerinde dolaşır ve cezalandırılması gereken çocukları bulup onları işkence ederek öldürür’’
Zohar 3, 109b: (…) O belirli günde bilinen ağaçla ilgili görev alırlar. Ve ilk günahı işleyen bir kadın olduğu için, erkeğin ona hakim olmasına karar verilir. O zamandan beri ne zaman insanlar Tanrı önünde günaha girerlerse Lilith, büyük mahkeme tarafından günahkarlara hükmetmekle görevlendirilir. O kadın(lar) şimşekler çıkan alev(ler) diye anılır (lar)
Zohar 1, 148 a: Gizemler içerisinde bir gizem krallığı: Geburah’ın (Tanrı’nın cezalandırıcı yönü) güç parlamalarından, şarabın toprağından, evli bir tohum çıkar. Bunun içinde erkek ve dişi özellikleri vardır. Bunlar güller kadar kırmızıdır ve değişik yönlere ve yollara dağılırlar.
Tevrat, Gn 3, 24 (Buber çevirisi) : Yaradan insanları kovdu ve cennet bahçelerinin doğusuna çerubimleri yerleştirdi. Ve şimşekler çakan alevine hayat ağacına giden yolu koruma görevini verdi.
Bu metinleri okuduğumuzda Ben Sira alfabesindeki şu satırları hatırlıyorum. ‘’Beni rahat bırakın ; çünkü ben çocukları zayıf düşürmekten başka bir işe yaramam. Erkek çocukları doğumlarından 8.günlerine, kız çocuklarını ise doğumlarından 20.günlerine kadar üzerlerinde hakimiyetim var’’.
Ben Sira Alfabesine göre de Lilith; Halk kütürüne yerleşip anlatıldığı üzere, Adem ile Havva’ya düşman olduğu için veya kendi çocuklarının Tanrı tarafından öldürüleceği için musallat olmuyor gibi sanki bebeklere
Keza yukarıdaki metinler de bu görevin ona verildiği söyleniyor. Diğer yandan ateş ve çerubimlerle(melek olarak geçiyor kaynaklarda) ilişkisi ise enteresan. Kur’an’a göre ise melekler nurdan yaratılmışlardı cinler ve iblisler ateşten. Burada çözülmesi gereken bir ‘’çerubim’’ kavramı var gibi duruyor. Eğer sizin de konu ile ilgii aktarmak istediğiniz şeyler varsa, yorum olarak yazabilirsiniz.
İlk Kutsal kitabın Lilith efsanesi hakkındaki bir çok metnini inceledik. Buraya kadar size verdiğim çirkin bilgiler için üzgünüm. Hikayeyi ana hatlarıyla belirlemek için olan kısımı bitirdik. Gücü erkek egemen ataerkil sisteme devretmek zorunda kalan doğa temelli tanrıça mitlerinin, zamanla nasıl üstüne basılıp ezildiğini gözlemledik.
Burada zarara uğrayan sadece kadın değil, erkeğin de üstüne büyük sorumluluklar yüklendiğini ve nasıl da yalnızlaştırıldığını görüyor olmalısınız. Tanrıça döneminde (dönemi anlamak için Tanrıcalar ve Tanrıça’ın Dönüşümleri kitabına bakabilirsiniz. Kitap incelemesi için ise şuraya bakabilirsiniz. ), onun bedeninde yaşayan birlikte soluk alıp veren evrenin özgür çocuklarıyken, artık her daim tehlike altında ve otoriter babadan ayrı ve onun korkusuyla baskılanmış ürkek çocuklar olmuşuz.
Cennetten düşüş hikayesinde görüyoruz ki, ‘’bu yaptığım insana biat edeceksin’’ diyen tanrı babayı sorgulayan; ‘’neden ?’’ diyen Samael de, Adem’in üstünlük ısrarında yine Adem’e ve Tanrı Baba’ya ‘’neden ?’’ diyen Lilith de, kötücül iblis olmuşlar.
Sistem diyor ki; Sorgulamayın, merak etmeyin,keşfetmeyin. Ve erkeğe hitap ediyor ki o da eşine aktarsın. Bu Tevrat’ta da, İncil’de de Kuran’da da böyle. Ey erkek, kadınınla ilişkindeki kurallar belli. Aşk yok. Heyecan yok. Şeytan her yerde, sakın başını kaldırma. Es kaza evrenin muhteşemliğini farkedersin, buna gerek yok. Gıkını çıkarırsan yakarım seni ! Bak Cehennem orada… Kadına da diyor ki: Pardon, kadına herhangi bir şey demiyor.
Tevratta Lilith ayetleri ( kültürümüze kutsal kitap bölümleri ayet olarak yerleştiği için bu kavramı kullanıyorum ) benim derleme yazımda bu kadardı.
İncil’de Lilith
Şimdi İncil’e bakalım. Araştırmacılar İncil’de Lilith’e rastlanmadığını söylüyorlar. Ancak Vera Zingsem’in bahsettiği bir metni paylaşacağım. Yine bir gelecek distopyası olan metin:
Eyüb – Bab 18 : Onu dehşetler yıldıracak, yanında felaket hazır bulunacak. Güvendiği çadırdan söküp atılacak, kendisinden olmayan ( gece canavarı olarak da biliniyor) onun çadırında oturacak. Yurdu üzerine kükürt saçılacak. Dipten kökleri kuruyacak.
Zingsem, İncil’de gece canavarı, kendisinden olmayan olarak geçen ifadelerin reformasyon dönemi öncesine ait olan Kudüs İncil’inde Lilith olarak geçtiğini belirtiyor. Luther İncili’inde ise Lilith kelimesi yerine cin gelmiş.
Kudüs İncilindeki kısım şu şekilde,
18, 15-21: Ve çadırının üzerine Lilith çöker. Yattığı yerin üzerine ise kükürtler dökülür. Gerçekten de bir günahkarın evine böyle davranılır. Bu adam ki tanrıyı saymamıştır.
İncelediğim bütün kaynaklarda İncil’deki yeri sadece bu kadar. Ancak Hristiyan halk Lilith’i unutmamış, kültürlerinde her zaman bir korku ve nefret devam etmiş. Yahudi ve hristiyan halk kültürünün Lilith’e ve kadın bakış açısı ise şöyle:
Lilith, aynaya çok bakan kızlar ve kadınlar için bir tehlike oluşturduğu düşünülürmüş. Çünkü Lilith, aynaya bakan kadınların gözleri aracılığıyla bedenlerine girip onları ele geçirdiğine inanılırmış. Lilith bu eylemi, kadınların ona benzeyip fahişelik yapmaları ve ayrım yapmaksızın genç erkekleri baştan çıkarmalarını sağlamak için yaparmış.
Kocalarını ellerinde tutmak isteyen kadınlar ise, yatak odalarına şöyle yazarlarmış: Adem ile Havva buyursunlar, girmesin kapıdan Lilith. Lilith’in ismini anmaktan dahi korkanlar ise 11 yazarlarmış. 11 sayısı Kabbala’da; bütün kötülüklerin sembolü. Günah yüklü ve zarar verici sayı.
İşte , yüzyıllar geçerken kadınları kendi ay taraflarından yani; dönüştürücü, yaratıcı, tinsel olarak yeniden doğurabilen ve doğabilen güçlü taraflarından korkmaları, tiksinmeleri sağlanmış.
Çocuklarını öldüren, kocalarını ellerinden alan oynak, kötücül fahişe. Havva Ana’nın uysal, itaatkar kızlarından; erkeğin yaratımını sadece içinde taşıyan ve tanrı babanın oğullarının rahatından sorumlu olan, en başta bile ihtiyaç dahilinde sonradan yaratılan, her an kötü yola sapabilecek bir ikincil olmasını istemiş sistem.
Kuran’da Lilith
Son olarak yabancı kaynaklı araştırmacıların dışında, bir de Lilith islam ilişkisini inceleyeceğiz. Tarih sırası ile bakınca; Musevilikte Lilith hem kutsal kitapta hem öğretilerde ve kültüründe yer alırken, Hristiyanlıkta kutsal kitapta yer almasa da değiştirldiği düşünülen ilk hallinde olduğunu söyleyenler ile birlikte kültürinde de hala izleri mevcut idi.
Kuran’da ise Lilith’i görememenin yanı sıra Havva’yı da göremiyoruz. Yani artık Havva’da yok, yalnızca erkeklere hitap eden bir üslupta ‘’eşleriniz’’ olarak geçen bir kadın olgusu mevcut. Kuran-ı Kerim konusunda çok bilgi sahibi olmamakla birlikte, bu yönde bir inceleme olmadığından dolayı kendi araştırmalarımla Lilit’in izini sürmeye çalıştım. Şimdi bulabildiklerimi sizinle paylaşacağım:
İlk olarak ‘’yaratılış’’ı bir de Kuran-ı kerimden okuyalım.
Araf 11-27: And olsun ki sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere ‘’Adem’e secde edin’’ dedik; İblis’ten başka herkes secde etti, o secde edenlerden olmadı. Allah, ‘’Sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir ? dedi, beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm cevabını verdi. Ona, ‘’İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, defol, sen alçağın birisin’’ dedi. İblis, ‘’İnsanların tekrar dirilecekleri güne kadar beni ertele’’ dedi. Allah, ‘’ Sen erteye bırakılanlardansın’’ dedi. ‘’Beni azdırdığın için and olsun ki senin doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım; sonra önlerinden, ardlarından, sağ ve sollarından onlara sokulacağım. Çoğunu sana şükreder bulamayacaksın’’dedi.
Allah, ‘’ Yerilmiş ve kovulmuşsun, oradan defol; and olsun ki insanlardan sana kim uyarsa, onları ve sizi hepinizi cehenneme dolduracağım ‘’ dedi. Ey Adem, Sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yeyin. Yalnızca şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz. Şeytan ayıp yerlerini kendilerine götermek için onlara fısıldadı: ‘’Rabbinizin sizi bu ağaçtan men etmesi, melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir, doğrusu ben size öğüt verenlerdenim’’ diye ikisine yemin etti.
Böylece onların yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerine ayıp yerleri göründü, cennet yapraklarından oralarını örtmeye koyuldular. Rableri onlara ‘’ Ben sizi o ağaçtan men etmemiş miyidim ? Şeytan’ın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim ? diye seslendi.
Her ikisi, ‘’Rabbimiz, kendimize yazık ettik. Bizi bağışlamaz, bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz’’ dediler. ‘’Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerşelip geçineceksiniz. Orada yaşari orada ölür ve oradan dirilip çıkarılırsınız. Ey insanoğulları ! Ayıp yerlerinizi örtecek giyimlikle sizi süsleyecek elbiseler gönderdik. Takva örütüsü ise bunlardan daha hayırlıdır.
Ey insanoğulları ! Şeytan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak ananızı babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtmasın. Sizin onları görmediğiniz yerlerden o ve tarafları isiz görürler. Biz şeytanları inanamayanlara dost kılarız.
Taha 115- 121: And olsun ki daha önce Adem’e ant vermiştik, fakat unuttu onu azimli bulmadık. Meleklere Adem’e secde edin demiştik, iblisten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti. Ey Adem, doğrusu bu senin ve eşinni düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın yoksa bedbaht olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın ne de güneşin sıcağında kalırsın’’ dedik. Ama şeytan ona vesvese verip ‘’Ey adem, sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı gösteriyim mi ?’’ dedi. Bunun üzerine ikisi de sonsuzluk ağacının meyvesinden yedi ve ayıp yerleri görünüverdi.
Bakara 35- 38 de de aynı durumlar anlatılıyor. Sad 75-82 de ise yine iblisin başkaldırısından aynı cümleler ile bahsediyor.
Kuran’ın yaratılışı anlatmasından anlaşılacağı üzere, Lilith isim olarak mevcut değil. Havva da mevcut değil. Şimdi de bu aşamaya kadar öğrendiğimiz bilgiler üzerinden izcilik yapalım. İlk semavi kitabın öğretilerinde Lilith’in rüyalara girdiğine dair bilgilerden yola çıkarak Kuran’da ve öğretilerinde ( hadisler ) yaptığım araştırmalar sonucu bulabildiğim benzerlikler şu şekilde:
Müslim, Rüya 14-16; İbn Mâce, Kitâbu Tabîri’r-Rüya 96: ‘’Biriniz güzel bir rüya görürse onunla sevinsin. O rüyayı sevdiği kimselerden başkasına söylemesin.” “Sizden biriniz hulum görürse, (o kişi) şeytanın, uykusunda kendisiyle oynamasını kimseye haber vermesin’’ (Hulum: Kötü rüya, düş azması)
Buhârî, Ta’bir 26: ‘’Rüya üç kısımdır. Biri salih rüya olup Allah’tan bir müjdedir. Diğeri şeytanın verdiği üzüntüdür. Üçüncü bir rüya ise kişinin kendi kendine konuştuğu şeylerdendir. Biriniz hoşlanmadığı bir şey görürse hemen kalkıp namaz kılsın ve o rüyayı kimseye anlatmasın.”
İslam literatüründe insanların rüyalarında orgazm olmalarına ihtilam denir. Her ne kadar kaynaklarda ihtilama direk olarak şeytanın neden olduğu geçmese de, ihtilam kelimesinin hulum kelimesinden türemiş olması ve hulum rüyalarının şeytandan gelmesi durumu konuyu aydınlatıyor gibi.
Bir de Kuran’da şeytan olarak geçen varlığın, diğer kitapların öğretilerindeki Lilith’in, yeni kocası Samuel (ikisinin arasındaki ilişkiyi şeytanın ilk aşkı olarak tanımlayanlar da var) ile bir ilgisi var mı bakalım.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’nın belirttiği üzere, Kuran’ı Kerim’de şeytandan iblis olarak da bahsediliyor. Şeytan, insanlardan önce yaratılmış olan cinlerden gelme. Malum, cinlerden biri insana secde etmeyince şeytan oluyor. Cinler ateşten yaratılmışlar. Direk Elmalının cümlesini aktarıyorum:
‘’Bu ateşin insana teması halinde yakan, kavuran veya zehirleyen bir mahiyeti vardır ‘’ Buradaki zehirleyen ifadesi de ilginç bir benzeşim doğuruyor. Yılan – İblis – şeytan…Yani şeytan ateşten yaratılmış. Samuel’in kızıldenizin suları altında yaşadığı bilgisini hatırlayarak aşağıdaki metini okuyalım.
Ahmed. b. Hanbel, Müsned, I-VI: “İblis, tahtını deniz üzerine kurar. Bölük bölük askerlerini oradan göndererek, insanları çeşit çeşit fitnelere düşürür. Askerlerinin kendisi katında en büyüğü, fitne koparmak bakımından en büyük olanıdır. Bunlardan biri gelerek: ‘Şöyle şöyle yaptım’ der. O da: ‘Hiçbir şey yapmamışsın’ der. Sonra biri gelerek: ‘Ben onu karısıyla birbirinden ayırmadan bırakmadım’ der. Bunu kendisine yaklaştırır ve: ‘Sen ne iyisin’ der.”
Nisa Suresi, 76. ayet: İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.
İblis denizde yaşıyor, bir orduya sahip ve karı-koca arasına girmek en büyük hobisi. Bu bilgiler size de bir yerlerden tanıdık geliyor olmalı. Adem ile Havvayı kıskanan Lilith, Şeytan Samuel ile birlikte kızıldenizde yaşamaya başlar ve her gün yüzlerce iblis çocuk doğurur. Ve Samuel ile bir olup insanlara musallat olur. Kadınların bu dünyadaki korkulu rüyası olur. Kocalarını oyunlarla kandırır ve çocuklarını öldürür.
Bakalım, İslam’da en bilinir kaynaklardan alınan hadislerinde geçen şeytanın başlıca tuzakları nelermiş;
“Sizden biriniz uykusundan uyandığında üç defa sümkürsün. Çünkü şeytan, onun genzinde geceler.”
‘’Sakallarınızı hilalleyin, tırnaklarınızı da kesin. Çünkü şeytan, et ile tırnak arasına girer”
‘’Bu kimse uykuya dalar, sabah namazına kalkmaz” denilince Allah Resulü (sav): “Kulaklarına şeytanın bevlettiği (işemek) kimse budur”
‘’Sizden biriniz gece uyuyunca şeytan onun boyun köküne üç düğüm atar. Her bir düğüm atarken (…) ‘’
‘Senin önünde uzun bir gece vardır’ diye vurur. Kişi, uyanıp Allah’ı andığı zaman bir düğüm çözülür.Abdest aldığında ikinci düğüm çözülür. Namaz kılarsa bütün düğümler çözülür.Artık o kimse neşeli ve gönlü hoş olarak sabahlar. Aksi takdirde gönlü kirli ve tembel halde sabahlar. Esnemek şeytandandır. Sizden biriniz esnediğinde gücü yettiğince onu yutsun’’
“İnsanlar, birbirine soru sormakta devam edecekler. Hatta şu da söylenecek: Mahlukatı Allah yarattı, ya Allah’’ı kim yarattı? İşte kim bu tür sözlerden bir şeye rastlarsa hemen, ben, Allah’a iman ettim, desin’’
Konumuzun Litlith’in tarihteki yeri üzerinden Tanrıça’nın dönüşümleri ve kadının toplumdaki yeri olduğunu belirterek, kuranda lilith’i aramaya kadın ile ilgili ayetlerle devam edelim:
Ahzab Suresi, 33. ayet: Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah’a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.
Ahzab Suresi, 50-53 ayet: Ey Peygamber, gerçekten biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü’min bir kadını da, -mü’minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık).
Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü’minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alıp-barındırabilirsin; ayrıldıklarından, istek duyduklarına (dönmende) senin için bir sakınca yoktur.
Onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına en yakın (en uygun) olan budur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah bilendir, halimdir. Bundan sonra (başka) kadınlar ve bunları başka eşlerle değiştirmek -güzellikleri senin hoşuna gitse bile- sana helal olmaz; ancak sağ elinin malik olduğu (cariyeler) başka. Allah herşeyi gözetleyip denetleyendir.
Bakara Suresi, 222. ayet: Sana ‘kadınların aybaşı halini’ sorarlar. De ki: “O, bir rahatsızlık (eza)dır. Aybaşı halinde kadınlardan ayrılın ve temizlenmelerine kadar onlara (cinsel anlamda) yaklaşmayın. Temizlendiklerinde, Allah’ın size emrettiği yerden onlara gidin. Şüphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever.”
Bakara Suresi, 223. ayet: Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak güzel davranışlar) takdim edin. Allah’tan korkup-sakının ve bilin ki elbette O’na kavuşucusunuz. İman edenlere müjde ver.
Nisa Suresi, 34. ayet: Allah’ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde ‘sorumlu gözeticidir.’ Saliha kadınlar, gönülden (Allah’a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah Yücedir, büyüktür.
Nisa Suresi, 43. ayet: Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Nahl Suresi, 72. ayet: Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı ve size eşlerinizden çocuklar ve torunlar yarattı ve sizi güzel şeylerden rızıklandırdı. Şimdi onlar, batıla mı inanıyorlar ve Allah’ın nimetini inkar mı ediyorlar?
Nur Suresi, 31. ayet: Mü’min kadınlara da söyle: “Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulursunuz.”
Neml Suresi, 44. ayet: Ona: “Köşke gir” denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: “Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir.” Dedi ki: “Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.”
Burada bahsedilen hem kral hem Peygamber olan Süleyman. Müslüman olmayan kadınların onunla evlenip müslüman olmasını anlatan bir sureden bir parçadır yukarıdaki metin. Yeri gelmiş iken, cinlere ve rüzgara egemenlik edebilen bu zat, aynı zamanda hayvanlarla da ( özellikle kuşlara ) konuşma becerisine sahip. 700 den fazla eşi olduğu söylenir, sarayı ve hazineleri sıkça konuşulur.
Yüzüğündeki sembol bugun bile çekiciliğini sürdürmektedir. Bir kısım araştırmacılar Lilith’in Süleyman’ın karılarından biri oluğunu iddia eder, bir kısım araştırmacılar ise sakat doğup ölen bebeğine iblisin musallat olduğunu. Yine semboller yan yana gelmiş durumda. Cin, iblis, rüzgar, kuş, lilith… Bu, daha derin araştırılmaya açık bir konudur.
Zuhruf Suresi, 18. ayet: Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar)ı mı Allah’a yakıştırdı?
Tahrim Suresi,1- 4: Ey peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek, Allah’ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine yasak ediyorsun ? Allah, bağışlayandır, acıyandır. Allah şüphesiz size yemilerinizi kefaretle geri almanızı meşru kılmıştır. Allah sizin dostunuzdur. O, bilendir, Hakim’dir.
Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. O, bunu peygamberin diğer bir eşine haber verince, Allah da peygambere durumu bildirmiş, O da bir kısmını yüzüne vurmuş, bir kısmını yüzüne vurmaktan geri durmuştu. Eşine gizlice söylediği şeyi başkasına gizlice nakletmiş olduğunu bilidrince, eşi: ‘’Bunu sana kim haber verdi ?’’demişi o da ‘’ Bana her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah haber verdi’’ demiştir.
Ey Peygamber’in eşleri ! Eğer ikiniz de Allah’a tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur. Eğer eşinizin aleyhinde yardımlaşarak bir şey yapmaya kalkarsanız, bilin ki Allah onun dostu, bundan başka cebrail, iyi melekler ve müminler de onun yardımcıdır’’
En son Kuran-ı Kerim’in iki suresini daha paylaşarak kutsal kitapları bitirelim. Metindeki metoforlara dikkat etmeniz dileğiyle,
Felak suresi : Ey Muhammed! De ki: Yaratıkların şerrinden, bastırdığı zaman karanlığın şerrinden, düğümlere nefes eden (üfleyen) büyücülerin (kadınların) şerrinden hased ettiği zaman hasedcinin şerrinden tan yerini ağartan Rabbe sığınırım.
Leyl suresi, 1-3 : Kararıp ortalığı bürüdüğü zaman geceye and olsun. Açılıp geyeyi aydınlattığı zaman gündüze and olsun. Erkeği ve dişiyi yaratana and olsun ki…
Lilith Efsanesi – Kısa Özet
Lilith efsanesi Kuran ilişkisiyle birlikte kutsal kitaplarda ve inanç kültürlerinde arayışımızın ardından bir toparlama yapalım. En bilinen hikaye şu şekilde:
Tanrı, bilinmeyen bir sebepten ötürü yeni bir canlı türü yaratarak Aden’e bırakır. İnsan dediğimiz bu yeni canlı türünün erkek olanı Adem’dir. Adem ile birlikte olacak olan eşini de aynı topraktan yaratır. Şu veya bu sebepten aralarında güç rekabeti yaşanır ve Adem’in eşi olan Lilith cennetten kaçar ( veya gider ).
Lilith, Aden’i terkedince, insanın karşısında eğilmeyi kabul etmeyip Tanrı’ya başkaldıran, Kızıldeniz’de kendi çocuklarından ordu kuran Samuel’le karşılaşır. Ve orada birlikte yaşamaya başlarlar. Adem Tanrı’ya karım kaçtı diye serzenişte bulununca , Tanrı 3 melek gönderir Lilith’e geri dönmesi için.
Lilith geri dönmeyi kabul etmeyince de her gün 100 iblis oğlunu öldürme kararı alır Tanrı. Lilith’de buna karşılık Adem soyunun bebeklerine musallat olacaktır. Cennet’te ise durumlar şu şekildedir. Lilith dönmeyince, Tanrı Adem’e bu sefer Adem’in kaburga kemiğinden bir eş yapar. Bu eş Adem’in bir parçasıdır ve ona sadık olacaktır.
İkincilliği kabul edecektir. Aden bahçesinde etraftaki her şeye isim bulup yaşamaya devam ederlerken, bir gün bir yılan belirir. Tanrı’nın onlara yasakladığı ağacın meyvesini işaret eder Havva’ya. Havva merakına yenik düşer ve Adem’e de sunar meyveden. Bir anda çıplak olduklarını farkederler ve örtünme ihtiyacı duyarlar.
Tanrı bunları örtülü bulunca, neler olup bittiğini anlar. Yasak ağaçtan yiyen insanların, bir diğer ağaç olan ölümsüzlük ağacından da yemelerinden endişe eder. Havva’nın merakına yenik düşmesi sonucu kovulur cennetten Adem soyu ve dünyaya inerler. Böylece dünyada soyları çoğalırken, bir taraftan da Lilith onlardan olan bebekleri öldürebilmek ve erkeklerini kandırabilmek için fırsat kollar. Kabaca hikaye bu şekilde.
Yeri gelmişken, Sümer tabletlerinde dikkatimi çeken Dulkug dağı hikayesinin, hem kutsal kitapların yaratılış mitiyle hem de Habil-Kabil anlatısıyla benzerlik taşıdığını belirtmek isterim. Asıl konudan sapmamak adına ayrıntısına girmeyeceğim, fakat araştırmak isterseniz, Samuel Noah Kramer’in Sümer Mitolojisi kitabını kaynak olarak önerebilirim.
Semboller
Şimdi bulabilidiğim kaynaklarla detaylıca inceleme yaptığım bu mitin sembolleri üzerine yazacağım.
Meyve sembolü için Zingsem şunları söylüyor:
Dünyanın her yerinde ölümsüzlük veren meyve motiflerini dişi sembollerle bağlantılı halde görürüz. Yunan mitolojisine göre tanrıça Hera, kendi annesi Rhea’dan böyle bir ağaç alır. Bu ağacın gövdesine yılan Ladon sarılıdır ve onun tek görevi de yetkisi olmayan kişilerin bu meyvelerden çalmamasını sağlamaktır.
Kuzey Cermen geleneklerinde ise sonsuz gençlik veren elma ağaçlarını tanrıça İduna bekler, Kelt mitolojisinde elmalı ada Avalon’ da ölümsüzlük meyvelerini yetiştiren de Tanrıça Morgana’dır ve onları sadece bu meyveleri hak edenlere verir. Çin’ de hala “Metal Ana” adıyla da bilinen “Batının Kraliçe Anası”nı görüyoruz, bu Tanrıça yaratılışta da yer almıştır ve ölümsüzlük şeftalileriyle büyük kutlamalara katılan tilin yaratıkları gençleştirmiştir.
Şu nokta çok açık: Tanrıçalar bu meyveleri sadece gözetleyip yetiştirmekle kalmıyorlar, kime ikram edeceklerine de kendileri karar veriyorlar. Ölümsüzlük yeteneğini birilerine bahşetmeleri, onların merhametinin bir dışavurumudur. Gn. 2 ve 3 ‘te bizlere verilen ağaç, yılan ve meyve imajı demek ki o zamanki dünyada da geçerliydi! (İncil’deki Tanrı’nın bu tarz kutsanmış meyvelerle neredeyse cimriliğe varacak bir saplantı içindeolduğu da oldukça açıktır.
“Bilge Ağacı”ndan ilk insanların herhangi bir şey yemeleri kesinlikle yasaktı ve “Hayat Ağacı”nın tadına bakarak ölümsüzlüğe erişmeden önce de zaten cennetten kovuldular.) Gn. 3, 22’de şöyle der: “Bak insan da iyi ve kötüyü ayırt e derek bizim gibi oldu, ellerini uzatıp Hayat Ağacı’ndan da bir meyve koparıp yiyerek sonsuza dek yaşamasa bari! Zaten Jahwe bu nedenle onu cennet bahçesinden uzaklaştırdı.”
Ağaç sembolü ise mitolojilerde her daim yeri olan bir semboldür. Sümer, Babil, Hitit, Asur, Mezopotamya, Frig,Urartu, İskandinav gibi kültürlerde ismi ve ağaç türü farklı olsa da hemen hemen aynı şeyleri temsil eder. Üstteki kil mühür yaklaşık M.ö 2500 yılına ait bir babil mührüdür. Girit’te de görülen yılan Tanrıça’ya çok benziyor.
Lilith Hayat Ağacı (Yaşam Ağacı – Yasak Ağaç)
Compbell’e göre, kafasındaki boynuzdan anlaşılacağı üzere Ay Tanrısı belli ki yılan tanrıçasının bengi hayat ağacından meyve almaya gelmiş. Cambell diyor ki: Bu görseli kutsal kitap mitolojisine çevirecek olursak, erkek mabuda (tanrıya) meyveyi veren yılan ile Havva diyebiliriz. Ne var ki sümer mitolojisinde bu bir düşüş değildir. Tanrıça ‘’gel ve ferahla’’ der. İşin doğrusu Yaratılış Kitabı, yazılmasından bin yıl öncesine ait eski sümer formlarının babasoylu eski sümer mitolojisine çevirisidir.
Bize ait olan Türk mitolojisinde ise Hayat Ağacı’nın dünyanın tam ortasında olduğuna inanılır. Kökleri alt dünya olan yeraltını, gövdesi orta dünyayı ve dalları üst dünyayı temsil eder. Dalları göğün en tepesine uzanır. Yer ile göğü birbirine bağlayan bu kutsal ağacın dokuz dallı olduğuna inanılır.
Umay Ana, bu Ulu Hayat Ağacı’nın sahibidir ve dünyaya inerken bu ağacı kullanır. İlk insanın ve ilk şamanın Umay Ana olduğunu söyleyen kaynaklar vardır ki bu ağacın Kayın ağacı olması detayı bu iddiayı destekler niteliktedir. Kayın kelimesi, Divan-ü Lügat-it Türk’te ve diğer eski kaynaklarda ‘’kadın’’ olarak kullanılır.
Kutsal kitap kaynaklarında ise iki ağaç vardır. Biri yasak bilgi ağacı, diğeri ab-ı hayat ağacı. Birinden yeme gafletine düşen ilk insanlar diğerinden de yemeden hemen kovulurlar cennetten. Bu incelemelere baktığımızda da meyve sembolünde olduğu gibi, kutsal ağaç sembolünün de şefkatli kapsayıcılığı İbrani ve Arap ataerkil mitlerinde yasak, günah, ceza kavramlarına dönüşmüş.
Ağaç sembolü hem mitleri incelediğimizde hem de doğayı izlediğimizde doğurganlık ve yaratımı – yaratıcılığı- ifade ettiği gibi aynı zamanda kökleri, gövdesi ve dallarıyla da bir yandan yeraltından (ölüler diyarında ) yeniden çıkmayı yani tinsel doğumu diğer yandan da tanrı’ya ulaşmayı yani tanrısallıkla bağ kurmayı ifade ediyor.
Yılan sembolü de yine diğer semboller gibi kutsal kitaplarla birlikte ortaya çıkmış bir sembol değil. Bilinen ilk insanlarla birlikte ortaya çıkan Yılan anlatıları günümüzde halk arasında halen devam etmektedir. Kutsal ağacı anlatırken Sümer-babil tabletinde gördüğümüz Tanrıça’nın arkasındaki yılan, bu gördüğümüz Girit-Miken dönemi yılanlı Tanrıça, asasına yılan sarılı yunan Tıp Tanrısı Asklepios, yılan saçlı Medusa, İran Pers halk masallarının kültü Şahmeran gibi örnekleriyle, Hint, Astek, Pers, İskandinav, Afrika Yakın Doğu mitolojilerinde bu sembolü görürüz.
Lilith – (Yılanlı Tanrıça – Yılanlar ve Tanrıçalar)
İlksel Tanrıçalar döneminde ölümsüzlüğü ifade eden ve kötücül olduğuna dair bir iz bulunmayan yılan, Sümerler medeniyetinin sonlarına doğru kötücül özellik kazanmaya başlamış ve sonrasında gelişen medeniyetlerde hem üstün güçleri hem de kötücül tarafları olan bir sembol haline gelmiştir. Bir taraftan ölümsüzlüğü, doğurganlığı, yaratıcılığı, şifayı,sağlığı, tinsel yeniden doğumu temsil ederken diğer taraftan şeytani bir kötülük tasviri vardır.
Babil döneminde dikey olarak birbirine sarılmış iki yılan sağlığın ve şifanın sembolüyken ( dna sarmalı ile büyüleyici bir benzerlik taşır ), Yunan Tıp tanrısı’nın yılan sarılı asasının tasviri de aynı sembolü taşır. Bu bilgiler ise bize şimdiki tıp sembolünü açıklar vaziyettedir. Meşhur tıp sembolümüz ise bilindiği üzere yaşam ağacına (sopa olarak resmediliyor) sarılmış iki yılan.
Eliade’nin anlatımı ile Sümerlerin Gılgamış destanında ise, Gılgamış’ın binbir zahmetle denizin derinliklerinden çıkardığı gençlik bitkisini bir yılan çalar ve kaçar. Burada da ölümsüzlük bilgisi vardır. Gılgamış (insanı temsil ettiği düşünülürse ) uzun yaşam formunu yılana kaptırmış. Mitlerin ve sembollerin bir dili olduğunu anlatan ve nasıl okunacağının yolunu da gösteren Campbell’den aldığım ilham ile bu noktada aklıma şunlar geliyor.
Doğa’nın kendisinde var olan ölümsüzlüğü gözlemlediğimizde, masallardaki gibi hep 30 yaşında genç ve kusursuz bir kadın çıkmıyor karşımıza. Doğa’nın yazın üretebilmesi, yaratabilmesi için ilkbahar’da yeşermesi ve bunun için de kışı yaşaması – boş ve çıplak kalması – gerekir. Kışı yaşaması için de sonbahardan geçmesi. Ağaç yazın meyvesini vermek için ilkbaharda çiçeklenir. İlkbahar’da çiçeklenmek için kışın dalları çoraklaşır, enerjisinin hepsini köklerine verir.
Köklerini geliştirmesi için sonbaharda yazdan kalma yapraklarını döker. Döker ki kış geldiğinde enerjisi köklerinde olabilsin. İlkbahar ve yazdaki yaratan, veren, güzellikler saçan halinden vazgeçer, kışınki çorak ve çıplak bedenine razı olur ki yeraltında kökleri genişlesin. Varlığının devam etmesi için, dallarının her yıl biraz daha göğe yükselmesi için, her ilkbaharda yeniden çiçeklenip, her yaz da meyvelerini sunabilmek için her sonbahar eskiden arınır ve her kış toprağın altında toprak anadan yeni için beslenir. Böylece o müthiş denge devam eder.
Ölümsüzlük sabit değildir, bir dönüşüm ve devinim içindedir. O halde doğadan bir bitkiyle alınan o dönüşüm ilhamını yılanda da gözlemleriz. Yaşlanan veyahut yıpranan derisini değiştirerek dönüşür. Yani yaşam-ölüm-yaşam devam eder. Ve ne yazık ki bu beceriyi insandan çalmıştır yılan (!). İnsan; bilinçaltının derinliklerinde, kendi yerinin altında , kendi iblisleriyle karşılaşıp, Tanrıça’nın yani kendi dişil yanının eylemsizlik gücü ile iblisleriyle birlikte dönüşüp, vakti geldiğinde -tohumunu çatlatarak- topraktan filizlenmesini, toprağın altına gömülen eski yaşamı dönüştürüp merakla kafasını yeni bir yaşama uzatan filizin ilhamını, eski derisinden sıyrılabilmeyi, gençlik iksirini, o güzelim bitkiyi bir yılana kaptırmış (!).
Fazlasıyla yakıcı ve yıkıcı olan eril sistem; yeraltını, dişil gücü, doğanın ilhamını, yaratımı ve merakı işte böylece kendi ırkından uzaklaştırıp her birinin birbirine bağlı olduğu bu kavramları, lanetli yılan sembolü ile cehennemin yolu olarak dikte etmiş kendi ırkına. Tüm kadim sembolleri ile dişili lanetlemiş, İblis ve cehennem bağdaştırmaları ile de ateşten korkutarak uzaklaştırmış kendi soyunu. Oysa başlangıçta sadece ‘’merak’’ ile , tüm bu dönüşüm ile gelen ölümsüzlüğün bitkisini bulabiliriz belki. Ve bence sır, iç evrenimizdeki yeraltında. Orada, gömülü bir hazine var sanki.
Doğu mistisizmindeki, insan omurgasında baştan kuyruk sokumuna kadar uzanan çöreklenmiş bir yılandan bahsedilir. Çakraların geçtiği hat boyunca uzanır ve uykudadır. Uyuyan yılanı uyandırmak tepe çakranın açılması ile ilahi olanla birleşmek ve bilinçle buluşmak mümkün olur. Kundalini denen bu kavramın İslam’da benzer hali ise ‘’leaif’’tir.
Mısırda ise firavun ve tanrılarının heykellerinde alınlarından (3.göz veya hipofiz denilebilir ) çıkan yılan tasvir edilir.
İncilde ve Kuran’da (Şuara suresi) bahsedilen Musa’nın kılıcının firavunlara karşı yılana dönüşmesi ve onların sihirlerini yenmesi anlatısı vardır.
Türk mitolojisine baktığımızda ise Bayat’ın anlatımı şu şekildedir:
Türk mitolojisinde yaratılış ile ilişkilendirilen bir hayvan olan ejderin vücudu balıkpulları ile örtülü, ayakları timsah ayağına benzer, kanatlı, kuyruklu ve boynuzlu olarak tasvir edilir. Ejder, yılanın uzun süre yaşaması sonucunda dönüşüme uğrayan bir varlık olarak kabul edilmiştir.
Biçimsiz şekli bakımından kaosu hatırlatan su, ejder şeklinde tasavvur edilmiştir. Ejderhanın ağaçla, bitkiyle alakalandırılması onun su kültüne bağlı olduğunu gösterir. Bu da kaostan kozmosun doğuşunu simgeler. Ayrıca kuyruğunu ısırarak halka oluşturan yılan, su gibi sonsuzluk simgesi haline gelmiştir.
Yine ilginç bir benzerlik olarak Tarihçi yazar Gwedolyn Leick in anlatımı ise şu şekilde :’’Bir yaratılış miti olan Enuma Eliş’te de ejder Tiamat evrenin ve tanrıların yaratılışının kaynağıdır. Deniz ejderi ya da su canavarı olan Tiamat evrenin yaratıcı gücü olmakla birlikte evrene son vermek isteyen yok edici güçtür.
Tiamat’ın doğasındaki bu düalizm, onu tıpkı bir anne gibi hem yaratan hem de yok eden yanlarıyla ortaya koymaktadır. Apsu’nun tatlı ve Tiamat’ın tuzlu sularının karışımı daha sonraki kuşaklarda yer alan tanrıların daha güçlü ve diğerlerinden daha ayrıcalıklı olmasını sağlar ‘’
Buradan anlaşılan, yılan ve ejderhanın Tanrıça’nın hem yaratan hem yokedici gücü oluyor. Yaşam- ölüm- yaşam arketipinin bir örneği olan bu mit, annenin yaratıcı gücünün yaşamı doğururken eş zamanlı olarak ölümü de doğurmasını ifade ediyor. Yaşam yoksa ölüm de yok.
Yaşamın ve aynı zamanda ölümün Tanrıçası. Tanrıça’nın tüm bu zıtlıkların hepsini kapsaması ilksel mitlerde mümkünmüş ve sonrasında ortaya çıkan ikilikler ve ayrışma nedeniyle de yılan sembolünde kafa karışıklığına neden olmuş anlaşılan. Yokedici yönü ile kötücülleştirilmiş, şeytan ve iblis kavramlarıyla bağdaştırılmış.
Yılan ile şeytanın ve yeraltının bağdaştırıldığı bir örnek ise yine Türk Mitolojisinden. Türk şamanlarının üç dünya tasvirinden biri olan yeraltı dünyasının efendisi Erlik Han’a kötücül özellikleri nedeniyle bizim şimdiki incelediğimiz mitlerin dili ile iblis diyebiliriz. Erlik Han’ın tüm vücudu yılanlar ile sarılı olduğu söylenir ve şimdilerde erkek olarak bilinir fakat aslında ne erkekdir ne dişi, erdiş bir varlıktır.
Fakat Şaman kültürünü araştırdığım ve algılayabildiğim kadarı ile, kötücül olarak görünen Erlik Han, yeraltı ve yılan sembolleri aslında Şamanların şifa dilleri. Şamanlar elçi görevindedirler ve 3 dünya arasında yolculuk yaparlar. Orta dünyadaki bizlere şifa vermek için hem bizim kendi karanlığımıza yani yeraltına, bilinçdışımıza, hem de üst dünyaya yani üst benliğimize…
Onların yolculuklarındaki atları olarak gördükleri davullarında sıkça yılan çizimleri vardır, yılanın gücünden faydalanırlar. Erlik kötücül bir iblis değil, onlara yol gösteren, karanlığı gösteren bir simgedir. ( Tanrıça Umay Ana’yı yazdığımda Türk mitolojisine daha yakından değileceğim )
Yine benzer bir temaya sahip olan bir diğeri; Hint mitolojisinde yer alan tanrı Vişnu. Vişnu, kozmik okyanusta sonsuz yılan Ananta’nın üzerinde uzanır ve sürekli uyuyarak evren olan düşü görür. Bir adı da Şeşa olan dişi bir güç olan Ananta’nın anlamı sonsuzluk. Sonsuzluk içinde bir varlığın düşü olmamız çok büyülü değil mi ?
Şahmeran ve Medusa da (ayrı ayrı ve tüm detayları ile ele almayı düşündüğüm figürler), yılan vücutlu mit kahramanlarındandır. Hem şifa verirler hem ölüm. İşte burada yılan simgesinin aslında bütün mitlerdeki özeti yaşam ile ölümün, her ikisinin birlikte bir ağaca sarılı olduğudur.
Ve yine incelediğimiz diğer bütün semboller gibi yılan da kutsal kitaplarla birlikte içi boşaltılmış ve ona tam kötülük atfedilmiştir ve Lilith, iblis ve yılanlar ile ilişkilendirilmiştir.
Kutsal kitapların yaratılış mitindeki üzerine konuşulması gereken bir diğer konu ise; Lilith’in eşitlik iddiasının fiyaskosundan sonra Tanrı’nın, Adem’in kaburga kemiğinden Havva’yı yaratıp Adem’e sunması mevzusudur. Burada açıkça görülüyor ki Adem’e verilen eş- yardımcı artık Adem’in bir parçası. Adem’den olma, Adem’den doğma.
Zingsem bu mevzuyu şöyle değerlendiriyor :
‘’Aslında bir erkek olmasına rağmen “dişi” parçalar içeren, tek bir yaratığın yaratılmış olması. Havva’nın Adem’e olan davranışı bir parçanın bütüne karşı olan davranışı gibi, bu nedenle de o kendi başına bir bütün olarak görünmeyi talep edemez. (Bir varlığın tanımı ise onun bölünmez bütün olmasıyla ifade edilir.) bu ikisi gerçekten bir “tek et”tir ve bunun anlamı da bir tek erkek olduğudur; çünkü yakından inceleyecek olursak Adem Havva’ da sadece kendisinin bir yansımasını buluyor.
Lilith imajında, ikilik bir tehdit olarak ele alınıyor (diabolic=şeytani, Yunancadan: diaballein=ikiye ayırma) ve Havva imajının gelmesiyle teklik ve huzur yeniden sağlanıyor.
Kadın kendisi için değil erkek için yaratılır, “erkek için erkekten şekillenir”. Erkek onun yaratılışının hedefi, anlamı ve sonucudur. Kadın sadece onun “yardımcısıdır” ve kendi başına bir değer taşımaz.
Kadın “ondan” yapılmıştır, bedeni için gerekli maddeleri erkekten almıştır; yani şu çok meşhur “kaburga” meselesi. Bu bağlamda erkek onun “annesi” olmuştur. Havva Adem’den doğmuştur. O olmadan kadının bir kıymeti yoktur. Kadın onun bir parçasından yapılmıştır ve erkeğe de kendisinin (parçanın) bütünüymüşcesine davranmalıdır. En başından beri onun sayesinde şekillenmiştir. O, kadının biçimsel nedenidir, materyal olduğu kadar ruhsal bağlamda da. Kadın her şeyini ondan almıştır, o ise kadından hiçbir şey almamıştır.
Sir William Blockstone ‘nın bir sözü buraya çok yakışacak. ‘’Koca ve karı bütündür, ve bu bütün de gene erkektir’’
Zingsem’in anlatısına devam edecek olursak;
‘’Semavi dinlerdeki ilk yaratılış mitinden birkaç yüzyıl önce yazılmış bir eserde ise Lilith ve Samuel için benzer bir varoluş hikayesi yer alır. Hikaye şu şekilde: ‘’ Lilith ve Samuel ışığın tahtının altında androjen çift yüzlü, Adem ile Havva’nın tinsel alandaki Hermafrodit (çift cinsiyet ) doğumuna benzer bir biçimde dünyaya gelmişlerdir.
Bu androjen ikiz çiftler sadece birbirine benzemekle kalmıyor, yukarıda üstün olanın suretine beziyorlardı ki androjen Tanrının şekline göre gözle görülür bir biçimde yapılmışlardı’’
Bu anlatıda aklıma gelen, mistik musevilikte Tanrının dişi yanı ve sevgilisi olarak şekina oldu. Şekina, tanrının içinde ve onun çift başlı ikizi olarak da anılır. Adem ile Havva’da Adem’in vücudunda çift başlı ikiz olarak yaratılıp, Adem Tanrı’ya : Bütün Hayvanların eşi var, benim neden yok ? diye serzenince Tanrı Adem’in arka tarafındaki Havva’yı Adem’den ayırarak ona eş olarak verir.
Tanrı ile Şekina’nın ve Adem ile Havva’nın benzeri şekilde, Musa’dan yüzyıllar önce aynı hikaye karanlık taraf olan Samuel ile Lilith için de yazılmış.
Tek ayrılık, Musevilikte Tanrı’nın içinde Şekina, Adem’in içinde Havva olması. Lilith ile Samuel için aynı şey geçerli değil. Tek bedende birler, eşitler. Ve bu benzerliklerle de aynı gerçek ortaya çıkıyor. Semavi dinlerin anlattıkları ile ilksel insanlarların mitleri çok benzer. Yeni bir şey sunulmuyor fakat yavaş yavaş yüzyıllar içinde erkeğin kadına karşı üstünlüğü vurgulanarak keskinleşiyor .
Hepsinde ortak konu, erkeğin bir dönem sonra doğurganlığı kadınlara bırakmaktaki gönülsüzlüğü -hatta daha da ileri gidecek olursak- bu yeteneği onlardan tamamıyla ayrı tutmaya çalışması.
Zeus’un Bilgelik Tanrıçası Metis’i, daha sonra Tanrıça Athena’yi başından doğurmak amacıyla yuttuğunu ya da Dionysos’un bebeğini kalçasına diktirip doğuma kadar orada taşıdığını, Ailyos’un Eumenid efsanesinde ispatlamaya çalıştığı gibi sadece babanın üretkenliğe sahip olduğu ve bu nedenle de “ebeveyn” sayılabileceğini göz önünde bulunduracak olursak, erkekler tarafından doğanın kurallarının tersyüz edilmesi yönünde ciddi çabalar sarf edildiğini anlayabiliriz.
Eumenid efsanesinde, o zamana kadar kan bağlarının yasaları hakimdi ve bu yasalara göre de anneler sorgusuz sualsiz çocuklarıyla akrabaydı. Bu bağlamda aslında kadınla akraba olmayan tek kişi, evlendiği erkekti. Eumenid’lerin hikayesi bir dönüm noktasını ortaya koyar.
Bu hikayedeki karışıklık Klytaimnestra’ nın kocası Agamemnon’u öldürmesiyle başlar. Bunun sebeplerinden bir tanesi, kocasının kızları Iphigenia’yı Troya’ya karşı yapılacak olan seferde Poseidon’un yardımlarını elde etmek için kurban etmesiydi. Erinny’ler (intikam tanrıçaları)”Öldürdüğü adamla arasında kan bağı yoktu.” Diyerek kraliçenin lehinde ifade vermişlerdir. Fakat öz oğlu, “yeni dönemin” (babasoylu dönem) öncüsü ve temsilcisi olan Orest, yeni değerlere dayanarak annesini öldürüyor. Bu şekilde söz konusu yenideğerleri sağlamlaştırmış oluyor.’’
Orest’in ağzından yazılmış mısralara bakalım şimdi de.
Döllenen çocuğun annesi değildir üreticisi
O sadece bakıcısıdır yeni ekilen tohumun.
Koca döller; o ise sadece ev sahibidir misafire
Tohuma göz kulak olur bir Tanrı zarar vermediği sürece.
Çünkü hiçbir anne beni dünyaya getirmedi
Tüm erkeklik için her zaman ben vardım ve sırf şimdi değil
Tüm kalbimle; evet babamın bütünüyle.
Bu yüzden kadının öldürülmesini çok da önemsemiyorum
Çünkü o da öldürmüştür evinin reisini, erkeğini.
Ve böylece bir gerçek daha ortaya çıkıyor. Ana tanrıça dönemindeki ve doğanın her zerresinde görülen dişilin, kadının doğurganlığı artık erkeğe geçirilmiş durumda. Sistem diyor ki, insanlığın atası Adem’dir. Havva insanlığın bir aracıdır. Erkeğin doğurganlığının sadece bir taşıyıcısı.
Aristotales ise bunu bir ileriye taşıyarak şunları söylemiş “Ebeveynlerine benzemeyen her şey belli bir oranda bir canavar sayılabilir; çünkü böyle bir durumda doğa … ırksal özelliklerinden sapmış demektir. Bu sapmalardan birincisi bir kadının doğmasıdır.”
Her ne kadar Aristoteles üreme sürecinde kadının gerekli fonksiyonlarını kabul etse de onun vücudunun (pasif materyal) yeni oluşacak insanın sadece bedenini ürettiğine inanır. Ruh ve böylece çocuğun gerçek benliği ve doğası, sadece ve sadece babadan gelir.
Bu bağlamda ele alındığında baba, çocuğun gerçek “annesidir”. Her şey yolunda giderse bu yeni doğan bir erkek olacak ve babaya benzeyecektir. Şayet bir kız çocuk doğarsa bunun tek anlamı biyolojik annenin ırksal özelliği zayıflatmayı başarmış olduğudur.
İşte tüm bu değişen rollerle birlikte kadın gittikçe silinip yok olma durumunda kalıyor. Zingsem, bu konuyla ilgili İncil’den örnek vererek, ‘’siz insanlar’’ olarak hitap edilen metinlerde sadece erkeklere hitap edildiğinden dem vuruyor. Bizim kültürümüzün kutsal kitabı olan Kuran-Kerimde ise Havva’dan ‘’Adem’in eşi ‘’ olarak bahsederken biz Havva kızlarından ise ‘’eşleriniz (karılarınız )’’ olarak bahsediliyor.
Bir ismimiz yok ve zaten bize hitap edilen bir kitap da yok. Bu meseleye örnek olarak tüm kitabı gösterebiliriz. Fakat okumayı daha daraltırsak kadınlar için yazıldığı belirtilen Nisa Suresini okuyabilirsiniz. Nisa Suresi şöyle başlar: Nisa Suresi 1: Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabb’inize hürmetsizlik etmeyin…
Kutsal kitap yaratılış mitindeki dikkatimi çeken son durum ise; Havva’nın yılan olarak gelip onu ayartan Lilith’e uyması, hiçbirşeyden habersiz olan Adem’i de suçuna ortak etmesi durumu. Havva’nın yasak ağacın meyvesini merak etmesi, bilgiyi öğrenme merakı günahların en başıdır.
Bilgiye ulaşma isteği, araştırma, merak… İnsanlık tarihinin ilk kadınları bunlar yüzünden yeryüzüne suçu ve ölümü getirmiş.Havva’nın ismini de yine Tevrat’ın biliglerine göre Adem koymuş. Herşeye isim vermek gibi bir işi olan Adem. Havva (chawa): Hayat’ın Anası. Kirli, suçlu, lanetlenmiş bir ana…
Sohar mitlerinden birinde Lilith’in Havva’yı baştan çıkaran ve aylık kirliliğini yaşarken Adem’i yanına yatması için teşfik eden yılan ve fahişe olduğu söylenir. Yasak elmayı Lilith’e uyarak yiyen Havva’nın lanetinin Kabala ve Talmud’a göre birkaç örneği şu şekilde:
Konu ile ilgili olarak bir kitaptan bahsedeceğim. “Hexenhammer (Cadı Çekici)” başka bir adıyla da MalleusMaleficarum olarak anılan, 1486/87 yıllarında Dominik keşişleri Jacob Sprengev ve Heinrich İnstitoris tarafından yazılan ve iki yüz yıl boyunca yirmi dokuz kere basılmış olan bu kitaptan birkaç metine göz atalım.
‘’ Femina, F ve minus kelimesinden türemiştir. F=fıdes, yani inanç; minus=daha az, yani Femina=daha az inancı olan. Kadının her zaman daha az bir inanca sahip olduğu ve kolaylıkla kandırılabilir olması. Yani kadın doğası gereği kötüdür; çünkü çok daha kısa sürelerde inancından şüphe duyabilir, aynı şekilde kısa sürede de inancını inkar edebilir; bu da-cadılık yapmak için bir temel oluşturur …
Onun adı ölümdür. Çünkü her ne kadar Havva’yı günaha şeytan teşvik etmiş olsa da, Adem’i baştan çıkaran Havva’dır. Adem onun suçunu takip etmemiş olsaydı, Havva’nın günahı bizlere ne bedensel ne de ruhsal ölüm getirecekti, bu suça Adem’ i alet eden de şeytan değil Havva’ dır. Bu nedenle o ölümden ve hatta şeytandan daha kötüdür.’’
Bernardus‘a göre ise; ‘’Onun yüzü sıcak bir rüzgardır ve sesi de bir yılanın tıslamasıdır … Kalbinin bir diğer adı ağdır : Bunun anlamı da onun kalbinde var olan ve nedeni bilinmeyen mutlak kötülüktür; elleri, tutmak için kullandığı kelepçelerdir; bir yaratığı büyüleme amacıyla ellerini ona uzattıklarında istedikleri şeyi şeytanın yardımıyla elde ederler mutlaka’’
Christa Mulack bu bağlamda bir Adem Sendromundan söz eder; ‘’Bunun temeli Adem’in yaratıcı tanrının önünde kendini savunduğu yaratılış hikayesinde atılmıştır: “Benim yanıma verdiğin kadın bana ağaçtan meyve ikram etti ve ben de yedim.” Kadın normalde her yerde ikinci olmasına rağmen nedense “günah ve suç” konularında her zaman birincidir. Aslında bu özelliğiyle “Adem”in amaçları için kullanılmaktadır. O her türlü suçu kadına yükler: böylece gerçekten de Havva onun için muhteşem bir “yardımcıdır”!
Araştırmacıların verdiği bu bilgilerin ardından erkeğin kadına tecavüzündeki suçlu olanın kadın olmasının (!) altyapısını anlıyor olmalıyız.
Fakat tüm bunlarla birlikte şunu da belirtmeliyim ki Lilith; onca tehlikeyi göze alıp tekrar cennete sırf Havva’ya meyveyi göstermek için döndüğüne göre, özgürlüğe giden bir kaçış yolunu işaret ediyor olabilir miydi? Havva’nın bütün olduğu, kendi olduğu, kendi özgürlüğünün yolu. Kız kardeşine (bu benim ilhamım) sırf kıskançlığından dolayı günah işletmeye çalışmış olamaz. İçimde bir yer bunu reddediyor.
Bana göre, bu yaratım mitlerinin günümüze kadar süregelen sorunsalları ise toplum yapılarını ve evrensel gelişimi negatif yönlü etkilemektedir. Şimdi bu sorunlara değineceğiz.
Psikanalitik Yaklaşım
Mitolojik bir kahramanı incelerken Gustav Jung ne demiş aceba? diye sormadan olmaz tabii. Gustav Jung son dönem psikanalitiğe büyük katkısı olan arketipleri ileri sürmüş ve bu arketipleri mitlerdeki olaylar ve kahramanlarla ilintilemişti.
Kabaca bahsedecek olursak, kişinin bireysel bilinç dışı anne rahmindeyken dolmaya ve şekillenmeye başlarken kollektif bilinç dışı tarihin başlangıcından beri atalarının aktardıkları ile doludur. Kişi hayata geldiğinde onları da getirir. Mitler ise kollektif bilinç dışının söze yazıya aktarılış biçimidir.
Mitlerdeki kişiler olaylar ve sembollerin iki yüzü vardır. Aynı yılan sembolinde incelediğimizi gibi. Jung’un anne arketipinde de öyledir.
Doğuran besleyen anne, aynı zamanda ölüm getiren korkunç anne. Jung anne arketipini şöyle açıklıyor: ‘’ Anne arketipi, büyük anne, üvey anne, süt annesi, dadı, bilge kadın, tanrıça, Bakire Meryem, toprak, ay, dölleme yeri, kaynak, mağara, orman, deniz ve akarsu olmak üzere birçok sıfat ve simgede kendini gösterir.
Tüm bu sıfat ve simgeler hem olumlu hem de olumsuz özellikleri taşırlar. Anne arketipinin özellikleri ‘annelik’ ile ilgilidir: dişinin sihirli otoritesi; aklın çok ötesinde bir bilgelik ve ruhsal yücelik; iyi olan, bakıp büyüten, taşıyan, büyüme, bereket ve besin sağlayan; sihirli dönüşüm ve yeniden doğuş yeri; yararlı içgüdü ya da itki; gizli, saklı, karanlık olan, uçurum, ölüler dünyası, yutan, baştan çıkaran ve zehirleyen, korku uyandıran ve kaçınılmaz olan’’
Doğum ile birlikte ölümü de başlatan…
Vera Zingsem’in bu konudaki fikirleri şöyle;
Bizim Hıristiyan-Yahudi öğeleriyle şekillendirilmiş olan kültürümüzde alışkın olduğumuz davranış şekli, yılan ve ejderhaları ilk etapta o korkutucu ve tehditkar imajlarıyla algılamaktır. Bir başka genel anlayış da bu hayvanların toprak, kaos (deniz) ve yutma eyleminin niteliğiyle özdeşleştirilmiş olmasıdır.
Bu arada söz konusu yutma ve içine alma eyleminin semboliği modem psikanalitik teorilerde sorgulanmaksızın “dişi” (bir karakter özelliği olarak) olarak algılanır. Belki de “ilk günahın” gecikmiş, bilinçsiz sonucudur?! Her durumda C.G. Jung okulunun kaos ejderhası ağırlıklı olarak “büyük dişi” semboliği ile bağdaşmıştır.
Bu bağdaşma “ölüm annesi” ile yakın akrabalık içerisindedir ki bu ölüm annesinin en dikkat çeken özellikleri de –genellikle hep erkek işaretleri baz alınarak yazılmıştır- bilinci bilinçsizliğe ve böylece de ölüm ve felakete sürüklemektir. Bu nedenle böyle bir yaratığın yok edilmesi oldukça doğal karşılanması gereken bir eylemdir.
C.G. Jung’un iddiasına göre “kahramanların” dünya tarihine geçecek olan eylemleri anne cinayetidir. Yılanlar ve ejderhalar bilindiği üzere varlıklarını yaratılıştan itibaren sürdürmektedirler; ama en önemlisi bizi hala heyecan içinde bırakmaları değil mi?!
Bu sözlerin ardından yine aklıma Tiamat geliyor. Yaratıcı, besleyici aynı zamanda yok edici Tiamat…
İşte bu arketipin iyicil yanını Havva’ya, kötücül tarafını Lilith’e bağlayan psikanalistler, yazarlar ve araştırmacılar var (Erich Neuman, Sigmund Hurwitz) ki işte burada da modern zamanların Lilith ile Havva kavgası ortaya çıkıyor. ‘’Ölüm Tanrıçası, korkunç Ana Tanrıça’’ yoldan çıkaran, baştan çıkaran, kendinden geçiren güçlü ve tehlikeli dişil.
Tarihte gördüğümüz gibi burada da Tanrıçaların ismi artık anılmadığı için, yafta Adem’in ilk karısına atılmış gibi sanki. Sigmund Hurwitz, Sümer dönemindeki baykuşlu tanrıçayı Lilith kabul edip, baykuşlara da ‘’ölüm baykuşları’’ demiştir.
Dünyada var olan dualitenin bir bütünü oluşturduğu görmezden gelinip, Anne, Tanrıça, kadın figürlerini ikiye bölmek dünyayı çıkmaz sokağa saptırmıştır. İyicil özelliklerden güç sembolü yok edilip, evinde kalan, çocuklarını ve kocasını layığıyla besleyip sevgisi veren kadın Havva soyundan; güçlü, başkaldıran, günahkar, itaatsiz, şehvetli kadın Litlith soyundan olmuş.
Günümüzde çalışan kadın modeli ise bu yüzden bir temele oturtulamamış ve cinsler bu karmaşanın içinde rol dağılımlarında şaşkına dönmüş durumdadır. İşte burada hem kadının kendi içinde bölünüp çatışması, hem hemcinsi ile çatışması, hem erkek ile çatışması ve hem de erkeğin kendi içinde çatışması doğmuştur.
Modern dünyada kadının kadın ile çatışmasına, Lilith’in kızları ve Havva’nın kızlarının çatışmalarına Kultuv şöyle değinmiştir:
‘’ Havva ve Lilith arasındaki savaş başka bir düzlemde de devam etmektedir. Havva ihtiyaçlarını bir ilişki içerisinde tatmin edebilir, lilith bunu yapamaz. O bağımlılığı ve boyun eğmeyi reddeder. Bağlanmak veya çivilenmek istemez. O özgür olmalıdır, hareketli olmalıdır ve kendini durmadan değiştirmelidir.
O bireysel dişi egosunun bi yönüdür ve bu ego ancak vahşi doğada bağımsız bir şekilde eros ve çocukları olmadan kendini geliştirebilir ve her zaman erkeğin sarılmalarının tadını çıkaran Havva’ya kıskançlıkla bakarak. Öte yandan Havva’da kendini toprağa bağlanmış gibi hisseder. Bu bağları erkeği ve çocuklarıdır. O da Lilith’in tam tersi bir kıskançlık içerisindedir.’’
Günümüzdeki ‘’kadın kadının kurdudur’’, ‘’yöneticim kadın, beni kıskanıyor’’ ,‘’öğretmenim kadın, taktı bana’’ söylemlerini hepimiz duymuşuzdur. Veya, evli bir kadının bekar ve özgür bir kadına söylediklerine ve aynı şekilde bekar kadının evli bir kadın hakkında söylem ve düşüncelerine.
Çekingen, içe dönük, muhafazakar bir kadının flörtöz, özgür, bir kadın için düşünceleri veya tam tersi durumu, aslında içindeki diğer yana duyduğu özlemden kaynaklanıyor olabilir mi ? bütündeki iki yandan birini seçme zorunluluğu.
İşte burada, kadının hemcinsi için olumsuz düşüncelerinde aslında kendi içinde yaşadığı çatışmayı görüyoruz. Havva’sını özleyen veya Lilith’ini özleyen, bütünlüğü özleyen dişiler. Diğer yandan erkekler için durumda bir çıkmazın içinde. İlk çıkmazı eş seçiminde ve ilişkiyi devam ettirirken yaşayan erkek, bir taraftan toplumsal normlara tutunarak ve tehlikesiz bir ilişki için Havva’yı arar.
Diğer taraftan vahşi doğası Lilith’i çeker. İkinci çıkmaz ise kadının da çıkmazı olan yeni dünya düzeninde kadının iş hayatına girmesi ile birlikte rollerin yerinden oynayıp tekrar bir düzleme oturamama durumu. Dişilin ikincilleştirilmesiyle birlikte kadının eve yakıştırılması kadının doğasının bastırılmasına neden olurken, minimal hayatlar yaşayan eski toplumlarda bu durum erkek açısından büyük bir sorun teşkil etmese de dünya değişip tüketim sektörü devreye girdiğinde erkek bu yükün altında ezilmeye başlamıştır.
Çılgın tüketim çağında karısının ve çocuklarının ekonomik sorumluluğunu üstlenen erkek bir çırpınış içine girmiştir. Kadının iş hayatına girmesi ile birlikte ekonomik sorumluluk paylaşılmaya başlansa da bu sefer de hem iş hayatında hem ev hayatında rollerin değişmesi gerekliliği ortaya çıkmış ve henüz adaletli bir rol dağılımı kurulamamıştır.
Çalışan bir kadın için halen, evin potansiyel günlük işleri, kocayı ve çocukları besleme ve ihtiyaçlarını giderme kadının görevleri arasındadır büyük çoğunlukla. İş yerindeki sorun ise, iş paylaşımı ve gelir paylaşımında yaşanmaktadır. Halen eril düzen dişilin iş hayatına girmesine adapte olamamış ve dişili kendisi ile eşit şartlarda görmemektedir.
Bu sorun ise bambaşka bir sorunsala neden olmuştur. Kadının erkekle eşitlenebilmek için erilleşmesi. Bunun sonucu olarak da kendi dişilliğini unutması. Bu mesele ise başlı başına üzerine araştırılıp yazılması gereken bir konu. Görüldüğü üzere toplumsal düzende küçük bir taşın yerinden oynaması veya yukarıdan (!) gelen bir yönlendirme zincirleme sorunsallara neden olabiliyor.
Lilith, günümüzde astrolojiye de dahil olmuş durumda. Kara ay, haritamızın kara kutusu deniyor ona. Karanlığa attığımız arzularımızı,kızgınlıklarımızı gün yüzüne çıkarmadığımız karanlık tarafımızı temsil ettiğini söylerler. ‘’id’’ kavramına benziyor değil mi. Zingsem ise bu konuda şunları söylemiştir:
‘’Son zamanlarda kadın psikanalistler arasında Lilith’i siyah ayın astrolojisiyle bağlantıya geçirmek moda haline gelmiştir. Tabii ki burada yine onun karanlık tarafları ele alınır. “Lilith’in ortaya çıkması mitosun sonunu yeniden biçimlendirilmek istendiğini gösterir.
Karanlık ayın aktüalitesi de aynı şekilde bilinçaltına itilenlerin de içselleşmek istediğini gösterir.” Öyleyse neden her ikisini de bir araya getirmeyelim? Hannelore Traugott bunu “Lilith -Karanlık Ayın Erosu” isimli kitabında denemiştir.
Dişi olan şeyi karanlıkla bir tutmak, bu karanlığı da ayrıca kötü ve şeytani olan özelliklerle birleştirmek genel olarak kadının ruhuna bir hakarettir; hatta tüm insanlığa yapılmış bir hakarettir’’
Toparlayacak olursak; tarihin başladığı dönemden itibaren Tanrıça kültünün aşamalarını gözlemlediğimizde, bin yıllar içinde Tanrıçaya’ya verilen önem ve yetkiler gittikçe azalmış ve kutsal kitaplarla birlikte lanetlenip, çağımızda ise sistem tarafından yok sayılmaya yüz tutmuş durumdadır.
Politik bir eylem olan, var olanı önce gözden düşürüp sonra yok etmek. Hal böyle olunca insanlık ve toplumsal rollere de keskin bir şekilde yansımış bu düşüş. Asırlardır değişen dünya ile birlikte roller yeniden inşa edilirken hep bir çarpıklık yaratmış bu kötücül tanrıça, kötücül dişil ve kötücül kadın modelleri.
Temeldeki bu çürümüşlükten kaynaklı oturmamış bir türlü dengeler yerine. Ya Havva olacakmış dünyalı kadın konfor alanından çıkmayıp, ya da Lilith olacakmış karanlık ve tehlikeli ormanları yuva edinen. Yalnızca iki seçenek…
Diğer bir mesele ise, bulunduğumuz yüzyılda binbir mücadele ile evden çıkan kadının ve dışarıdaki sistemin afalladığını gözlemliyoruz hep birlikte. Eski sistem işlevsiz çünkü kadın artık evde değil. Yeni sistem ise henüz kurulmadı.
Bizim neslimizden hemen önce kadınlar hak ettikleri konuma erişebilmek için bir yarışa sürülmüş, erkek ile burun farkı bir mücadele içine girmiş ve onun dünyasına girdiği yanılgısı mevcut olduğu için kartları onun elinden açmış. Ve halen devam eden bir durum gelişmiş. ‘’Eril sistemin içide varolmak istiyorsan erilleşmek zorundasın’’.
Havva ve Lilith’i sağlıklı köklerinden kavuşturursak eğer, bir bütünün parçalarını birleştirirsek tamamlanacak dişilik. Ve dünya sistemi içinde kadınlar dişil olarak her alanda varolabilecekler. Ve sanırım bunu biz kadınların öncülüğünde çoluk çocuk, erkek kadın hep birlikte yapacağız.
Nihayete geldiğimizde, Lilith için yazılan iki kötücül olmasına rağmen evren’in özgür kızı Lilith için ışıltılı bir kaç şiir bırakacağım. Hakkında bu güne kadar yüzlerce şiir, resim, kitap yazılan Lilith’in sanattaki yerini daha ayrıntılı inceleyebilirsiniz. Üzerine yapıştırılan yaftayı iyice perçinleyen eserlerin yerini kadınların elinden onu onurlandıracak eserlere bırakması dileği ile..
Havva gelmeden önce sevdiği
Adem’in ilk karısı Lilith için derler ki
Dili bülbüller kadar tatlıdır
Ve onu yılanın sözcüklerinden daha fazla
Hayal kırıklığına uğratmıştır.
Bukleleri kırmızı altından
Yaşlı dünya bile sonsuz gençliğine şahit
Gelincik ve güllerle çevrili gerdanı
Tinselliğin karanlığında kaybolmuşken
Yumuşak ışıklardan bir ağ örer.
Ve bununla hem bedenini hem ruhunu yakalar
Erkeklerin
Dante Gabriel Rosetti
Lilith’tir bu Adem’in ilk karısı
Onun güzel saçlarından sakınmalısın
Üzerinde parlayan mücevherlerle sessizce öne çıkıyor
Bunlarla bir delikanlıya ulaştığında
Kolay kolay bırakmaz onu geri
Goethe / Faust
Bu son şiir, bizim kadın yazar/şairlerimizden birine ait. O bu şiiri belki kendisi için yazdı. Bana göre ise, kendisinin içindeki Lilith’e…
Sakın bana ismimi sormayın
Sakın gözlerimin tam içine bakmayın
Yanımdan geçerken bana dokunmayın
Varsayın ki orada değil buradayım
Oraya siz gelemezsiniz
Köprüleri yıktılar, gemileri yıktılar
Yollar kayboldu
Ben başkayım
Ben uçurumlar kadar tehlikeli
Dereler kadar tekinsiz
Rüzgarlar kadar esriğim
Mine Söğüt
Kaynakça
Lilith (Kitap) – Yazar: Vera Zingsem
See lessTiamat(Kitap) – Yazar: George A. Barton
Sümerlerin Kurnaz Tanrısı Enki (Kitap) Sümer Mitolojisi (Kitap) – Yazar: Samuel Noah Kramer
Tanrılar Kadınken (Kitap) – Yazar: Merlin Stone
Tanrıçalar ve Tanrıçaların Dönüşümleri, Mitolojinin Gücü (Kitap) – Yazar: Joseph Campbell
Kur’an-ı Kerim – Diyanet İşleri Bakanlığı 11. Basım,1984
Llith as Goddes (Kitap) – Yazar: Mc Donald
Mitolojiler ve Semboller Ana Tanrıça ve Doğurganlık (Kitap) – Yazar: Mehmet Ateş
Türk Mitolojisinin Ana Hatları (Kitap) – Yazar: Yaşar Çoruhlu
Türk Kültüründe Kadın Şaman (Kitap) – Yazar: Fuzuli Bayat
Tanrıça Mitleri (Kitap) – Yazarlar: David Leeming , Jake Page
Mitler Rüyalar ve Gizemler (Kitap), Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Kitap), Şamanizm (Kitap) – Yazar: Mircea Elieda
Ahmed Bin Hanbel (Kuran’ı Kerim Hadislerinin tümünde belirtilen ve benim de tercih ettiğim kaynak isim)
Enki’nin Kayıp Kitabı (Kitap) – Yazar: Zecharia Sıtchın
Gılgameş Tarihte İlk Kral Kahraman (Kitap) , Kuran İncil ve Tevrat’ın Sümerdeki Kökeni (Kitap) – Yazar: Muazzez İlmiye Çığ